Uzun süredir tartışmalara konu olan Nafaka Kanunu’ndaki düzenleme, bir dizi yasa tasarısı ile birlikte ekim ayında Meclis’e sunulacak. Bir süredir Aile ve Çalışma Bakanlığı’nın yürüttüğü çalışmaların ardından yasa tasarısına neredeyse son hali verilmiş gözüküyor. Bir yandan sözde muhataplarla yapılan görüşmeler, öbür yandan “İslam hukukuna” dayanılarak yapılan araştırmalar sonucunda AKP-Erdoğan iktidarı, nafakanın “süreli olmasına” odaklanmış durumda. Aylardır yandaş ve gerici basın üzerinden yapılan manipülasyonlarla, “nafaka mağduru erkekler”in eylemleriyle nafakanın da “süreli olması” propaganda edildi.
Gelinen aşamada, Meclis’e gelmesi beklenen taslağa göre, nafakaya alt ve üst sınır getiriliyor. Belirleyici olan ise, evli kalınan süre olacak. Farklı eğilimlere rağmen, nafakanın evlilik süresi baz alınarak verilmesi temel mutabakat olarak öne çıkıyor. Her koşulda 2 yıl nafaka ödenmesi de öne çıkan bir başka eğilim olarak yansıyor.
Bitmeyen nafaka tartışmaları
AKP iktidarı boyunca kadına yönelik baskı ve şiddet olağanüstü boyutlara ulaşmışken, 2016 yılında “boşanma olaylarını araştırmak ve aile kurumunu güçlendirmek” gerekçesiyle bir komisyon kuruldu. İktidarın, kadın ve çocuklara yönelik şiddeti göstermelik bile olsa engellemek gibi bir derdi yokken, temel kaygısı, boşanmaları engellemek ve aile kurumunu güçlendirmekti. Zira dinin istismarına dayalı toplumda kadınları da denetim altına almanın en temel araçlarından birini aile kurumunun sürekliliğini sağlamak oluşturuyordu. Ve komisyonun kurulmasının ardından hazırlanan raporla, Nafaka Kanunu’ndaki değişiklikler gündeme geldi. Tüm süreç, iktidar tarafından yalanlarla ve dezenformasyonlarla beslendi.
Aylardır medyada boy gösteren uzmanlar, “İslam hukukçuları”, kurulan platformlar, meydanlara çıkan “mağdur” erkeklerle, en belirgin olarak da nafakanın süresiz olarak verildiği, boşanan kadınların hayatları boyunca keyif sürdüğü ve erkeklerin mağdur edildiği atmosferi yaratılmak istendi.
Oysa ki var olan gerçekliğin ifade edilenlerle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur. Yaşadığımız düzende her türlü baskı, şiddet ve eşitsizliği yaşayan, toplumsal yaşamın her alanında gerçek “mağduriyeti” yaşayan kadınlardır.
Ayrıca Medeni Kanun’a bakacak olursak, burada da gerçeğin tümüyle çarpıtıldığını görmüş oluruz. Zira, Medeni Kanun’da nafaka süresiz değildir. Yasada nafaka, boşanmadan dolayı durumu yoksullaşacak kişinin diğer eş tarafından -ki genellikle erkekler oluyor- şartlar bulunduğu sürece desteklenmesi olarak tanımlanıyor. Şartlar değiştiğinde (kadın işe girdiğinde, yoksulluk durumu ortadan kalktığında ya da yeniden evlendiği durumlarda) nafaka da ortadan kalkıyor. Yasada ifade edilenler kulağa hoş gelmekle birlikte, gerçek hayatta kadınlara bağlanan ortalama 300-400 TL, kadınların bırakalım yoksulluğunu ortadan kaldırmayı, asgari ihtiyaçlarını karşılamaktan dahi uzaktır. Üstüne üstlük, bu parayı ödememek için türlü yöntemler uygulanıyor. Pek çok kadın, nafaka bağlanmasına rağmen, nafaka parasını alamıyor ve yasada da bunun bağlayıcılığı ya da yaptırımı bulunmuyor.
Nafaka, esasta emekçi kadınların sorunudur!
AKP iktidarı tarafından Boşanma Kanunu’ndan Nafaka Kanunu’na bir dizi yasada gündeme getirilen düzenlemelerde kadınların hakları ve eşitliğine zerre kadar önem verilmiyor.
Nafaka Kanunu ile de kadınların korunması değil, asıl olarak ailenin korunması hedeflenmektedir. AKP iktidarı, her açıdan dezavantajlı bir durumda olan, mevcut tabloda zaten boşanmakta zorluk çeken kadınları, ekonomik olarak da tümüyle güçsüz bırakarak boşanmalarını engellemek istemektedir.
Yaşadığımız kapitalist toplumda çok boyutlu bir kadın sorunu var. Ancak her sorun gibi kadın sorunu da sınıfsal bir öze sahip. Kadın sorunu, bir emekçi kadın ve bir burjuva kadın için iki farklı durumu ve konumu ifade etmektedir.
Nafaka Kanunu’ndaki değişiklikler ise kadın sorununun özünde bir emekçi kadın sorunu olduğunu tüm yalınlığı ile göstermektedir. Zira yasadaki değişiklikle, aslında bütün mağduriyeti yaşayan ve yaşayacak olanın emekçi kadınlar olduğu, bizzat bu yasanın muhatabının da emekçi kadınlar olduğu somut olarak görülmektedir. Burjuva kadınların evliliklerini sonlandırdıklarında karşı karşıya kaldıkları durum ile emekçi kadınların yaşayacakları arasında dağlar kadar fark vardır.
Toplumsal yaşamın hiçbir alanında kadın eşitliğinden bahsetmek olanaklı değilken, evlendiğinde üzerine ev ve çocuk bakımı sorumlulukları yüklenen, çalışma yaşamından uzak tutulan, boşandığında üç kuruş nafaka bile fazla görülerek çalışmaya sevk edilen, her türlü ataerkil gerici kuşatmanın girdabına itilen, boşanmanın ardından da eşitsiz koşullarda yaşamın tüm yükünü omuzlamakla karşı karşıya kalanlar sadece ve sadece emekçi kadınlardır.
Bugün başta emekçi kadınlar olmak üzere tüm işçi ve emekçiler Nafaka Kanunu’ndaki değişikliklere karşı çıkmalıdırlar. Zira AKP iktidarı, kadınların kazanılmış haklarını da tümüyle tırpanlamak derdindedir. Ancak bu karşı çıkış, verili durumu kabul etmek anlamına gelmemektedir. Zira yasa mevcut haliyle de kadınların hak eşitliğini savunmaktan uzaktır. Yasa karşıtı mücadeleyi kadınlar üzerindeki çifte baskı ve sömürüye karşı mücadele ile birleştirmek ve toplumsal yaşamın her alanında kadın erkek eşitliğini savunmak temel bir ihtiyaçtır.