Son zamanlarda işçi ve emekçilerin gündemini vergi soygunu meşgul ediyor. AKP hükümeti yaptığı yeni vergi düzenlemesi ile vergi yükünü emekçilerin sırtına yıkmaya devam edeceğini gösterdi. Bu öylesine bir soygun düzeni ki, mevcut sendika konfederasyonları bile birlikte açıklama yaparak tepki göstermek zorunda kaldı.
Türk-İş-DİSK-Hak-İş tarafından yapılan ortak açıklamada devletin vergi gelirlerinin büyük çoğunluğunun “ücret geliri elde edenler”den toplandığı ifade edildi. Hem doğrudan hem dolaylı vergilerin yükünün ücretli çalışanlar üzerinde olduğu kaydedildi. İşçiler üzerinde “ağır vergi baskısı” olduğu dile getirildi. Dolaylı-dolaysız vergilerin altında ezilen işçilerin hoşnutsuzluğu böylece dillendirilmiş oldu. Bu adaletsiz vergi sistemine son vermek için ise bir mücadele programları elbette bulunmuyor.
Sermaye örgütleri de bu vergi düzenlemesine “karşı çıkarak” tutumlarını açıkladılar. TÜSİAD’ın ardından AKP’nin yandaş sermaye örgütü MÜSİAD da “bazı maddelerin mutlaka yeniden değerlendirilmesi” isteminde bulundu. Kapitalistler emekçilerin alım gücünü düşüren, daha da yoksullaştıran, ücretlerin erimesine yol açan vergi yükünün tümüyle tabana yayılmasını istiyor. Son düzenlemede kendilerini kısmen kesen ve göstermelik alınan üç kuruşluk vergiden da kurtulmak istiyorlar.
AKP vergiyi tabana yaymaktan bahsededursun asıl amaçlanan siyasal ve ekonomik krizlerine çare bulmaktır. Nereye gittiği malum olan devlet bütçesinin açığı kapatılmak isteniyor. Bununla birlikte sermaye sınıfına ek kaynak imkanları da yaratılacaktır. Şu günlerde yoksulların elektrikten suya tüm zaruri ihtiyaçlarından alınan vergiler artmıştır. Ücretlerden kesilen dolaysız vergi, dolaylı vergilerle birlikte işçi ve emekçiler için yaşamı gittikçe zorlaştırıyor.
Emekçilerin açlık ve yoksulluk sınırı altında sürdürdükleri hayatlarında ellerine ne geçerse vergilere gitmekteyken, zenginlere mücevheratından yatlarındaki mazota kadar büyük kolaylıklar sağlanıyor. İşçilerin ise asgari ücretinden vergi kesintisi yapılıyor. Patronlar ise türlü yollarla vergi kaçırıyor. İşçilerin maaşları bile bordrolarda eksik gösterilmektedir.
Bu düzende sıklıkla vergi düzenlemesi gündeme getirilir. AKP iktidarı döneminde yapılan bu düzenlemeler işçi ve emekçilere şirin gösterilmek istenmiştir. Nasıl ifade edilirse edilsin bu kapitalist sistemde vergi yükü işçi ve emekçilerin sırtına inen bir kırbaçtır. Vergide adalet beklemek mümkün değildir. Tüm toplumsal kesimlerin kazancından aynı oranda vergi kesintisi büyük bir yanılsamadır, yalandır. Keza AKP’nin “çok kazanandan çok vergi” alıyoruz iddiası da tümüyle bir aldatmacadır. Kapitalistler için vergi ödemelerinde ciddi indirimler yapılmaktadır. Zorunlu durumlarda ise patronlara vergi afları çıkarılıyor.
Sermaye örgütlerinin yeni vergi düzenlemesine karşı çıkıyor görüntüsü ise “ne kadar çalarsak o kadar kardır” hesabından başka bir şey değil.
Kapitalist sistemde tüm sosyal sınıflardan vergi alınması “eşitlik” değildir. Tersine sermayesi olan, emek sömürüsü ile yaşayan bir avuç azınlık ile hayatta kalmak için emeğini satmak (iş bulabilirlerse) zorunda kalan on milyonları aynı yükümlülüğe mecbur bırakmak eşitsizliğin dik alasıdır. Üretimdeki konumuyla esas üretici güç olan işçi sınıfının, bu üretime el koyan sermaye sınıfı ile aynı vergi sistemine tabi tutulması kadar büyük bir adaletsizlik olabilir mi?
AKP gibi sermaye hükümetlerinin herkesin kazancına göre artan oranlı bir vergi sisteminden bahsetmesi riyakarlıktan başka bir şey değil. Zira gerçek hayatta tersini yapıyorlar. Hele ki şu günlerde asgari ücret gündemdeyken asgari ücretliden kesilen vergilerden hiç söz edilmiyor olması vergi yükünün hangi sınıflara yıkıldığını gayet açık göstermektedir.
Bu vergi adaletsizliği tesadüf değildir. Sistem böyle kurulmuştur. Adil olmayan bu kapitalist sistemde tüm toplumsal katmanları eşitleyecek hiçbir uygulama olamaz. Sermaye sahiplerinin, bu sınıfın çıkarlarını savunanların “itibardan tasarruf etmediği” bu kokuşmuş düzende vergi yükü işçi ve emekçilere yüklenmeye devam edecektir. Tüm bunlar işçi sınıfıyla emekçilerin vergi soygununa karşı mücadeleye atılmasını zorunlu kılıyor. Kapitalist sistemin tüm yükünü tabana yayanlara karşı örgütlenmeyi tabana yayarak, kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmek de şarttır.