Türk sermaye devleti, “terörle mücadele” adı altında Kürtlerin bölgesel düzeydeki kazanımlarını tasfiye etmeyi ve Kürt hareketini ezmeyi öncelikli görev edinmiş durumda. Bu hedefin bir parçası olarak Irak ve Suriye’de geniş bir alanı işgal ettiği gibi cihatçı çeteleri korumayı da sürdürüyor. Türkiye Kürdistanı’nda ise seçilmiş milletvekilleri, Belediye Başkanları ve Kürtlerin yasal demokratik partisinden binlerce kişi “terör” suçlamasıyla hapse atılmış uyduruk gerekçelerle yargılayor. İçerde Kürt halkına ve hareketine karşı histerik bir düşmanlık ve saldırganlık sergileyen sermaye iktidarı, bölgedeki dış politikasının hedefine ise adeta Kürtlerin kazanımlarını koymuş durumda. Suriye ve Irak’ta sınır boyunca 30-40 km derinliğinde “güvenli” ya da “tampon” bölge oluşturma çabası da bununla bağlantılıdır.
Bu hedefe varmak için KDP’yi, Irak’ı ve Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni (KYB) kendi suçuna ortak etmek için çırpınıyor. Bugüne kadar Türk devletinin suçlarına ortak olmamaya özel dikkat gösteren Süleymaniye’yi tehdit ediyor. Nitekim zirveden beş gün kadar sonra CNN Türk’e açıklama yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan,“Süleymaniye’deki KYB liderliğinin PKK ile olan samimiyeti, bizim için bir problem olmanın ötesinde artık bir ulusal güvenlik tehdidi olmuştur” ifadeleriyle KYB yönetimini küstahça tehdit etti.
“Terörle mücadelede Irak’ta hem arazideki hem siyasetteki çalışmalarımız önem arz ediyor” diyen Fidan şu sözlerle cepheyi genişletme çabalarını ifade etti:
“PKK, Irak’taki karışıklıktan faydalanarak mevcudiyetini kalıcı hale getirmiş ve pozisyonunu genişletmiş. Arazide yoğun bir mücadele içerisindeyiz. Bunun bir de stratejik yönünü çizerek Irak’ı bunun içerisine çekmek istiyoruz.”
Irak’ı kirli stratejik hedeflerine ortak etmiş oldukları inancını ise “PKK’yı ‘yasaklı örgüt’ ilan ettiler” sözleriyle dile getiriyor. “Biz sadece güvenlik eksenli değil ekonominin de enerjinin de içinde olduğu büyük bir ilişkiden söz ediyoruz” diyen Fidan, “Ekonomik kalkınmayı esas alan bir ilişkiye girdiğinizde güvenlik sorunlarının ortadan kalkması gerekiyor” ifadeleriyle Irak’a da sopa salladı.
***
Sermaye devleti hedeflerine ulaşmak için 2019’da “Pençe”, 2020’de “Pençe-Kaplan”, 2021’de “Pençe-Şimşek” ve Nisan 2022’ de “Pençe-Kilit” operasyonları başlattı. Sonuncusu halen devam ediyor. Kürt halkına karşı saldırganlığı özellikle de son yıllarda Irak ve Suriye’ye taşıyan, bölge dış politikasında Kürtleri özel hedefe yerleştiren Erdoğan yönetimi, şimdi yeniden büyük bir operasyona girişmek istiyor.
“Irak ile Türkiye arasındaki işbirliği ile bölgesel ve uluslararası gelişmeleri görüşmek” adına Türkiye ile Irak arasında son dönemde yoğunlaşan ziyaret trafiği, Kuzey Irak’a yönelik bir askeri operasyonun başlatılacağının işaretleri kabul ediliyor. Erdoğan’nın 4 Mart’taki kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada “İnşallah bu yaz, Irak sınırlarımızla ilgili meseleyi kalıcı olarak çözüme kavuşturacağız. Irak-Suriye sınırları boyunca 30-40 kilometre derinliğinde güvenlik koridoru oluşturacağız” sözlerini sarf etmesi de buna işaret ediyor. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Öncü Keçeli ise, olası bir operasyonun ABD ile yapılan görüşmelerin de gündeminde olduğunu ifade etmişti. Zira ABD’den rıza almadan böyle bir girişmde bulunmaları mümkün görünmüyor.
Sermaye iktidarı, Kürt halkına ve hareketine karşı defalarca denenmiş ve umduğu sonucu almayı başaramamış saldırganlık ve savaş politikasında ısrar ediyor. “Terörle mücadelede ortak anlayışın geliştirilmesi ve atılabilecek adımlar...” söylemiyle Irak hükümeti ve Güney Kürdistan yönetimine PKK’ye karşı ortak hareket etmeyi dayatıyor. “Ulusal Güvenlik” ve “terörle mücadele” yalanıyla kirli ve kanlı icraatlarına başkalarını da ortak etmek istiyor.
PKK’ye karşı Güney Kürdistan ve Irak yönetimiyle istihbari, güvenlik ve terör eksenli ilişkiler kurduklarını duyurup önemini vurgulayan Fidan, “Suriye ve Irak arasındaki terör geçişini önlemek için merkezi hükümetle çalıştıklarını ve amaçlarının Irak ve Suriye arasındaki sınır emniyetini sağlamak” olduğunu iddia ediyor. PKK’yi kastederek “Örgütün aradaki boşluğu kullanmaması gerekiyor” diyen Fidan, “Çünkü örgüt iki yerdeki gücünü bir araya getirerek sinerji yaratmak istiyor” iddiasını ortaya atıyor ve bunu engelleme çabasını ise, “terörle mücadelede ortaklarımızla birlikte hareket etmek” diye tanımlıyor. “Biz PKK’yı yok ederken dost ülkelerle düşman olmak istemeyiz. Bizim önemsediğimiz şey örgüte sahip çıkmamaları ve destek vermemeleri...” sözleriyle ayar çekmeye çalışıyor.
Süleymaniye ise tehditlerin merkezinde duruyor. Kürdistan Yurtseverler Birliği’ni hedef alan eski MİT şefi Fidan, “KYB, örgütün Süleymaniye civarında varlığına destek vermekle kalmıyor, diğer taraftan Suriye’deki YPG’nin lojistik açıdan desteklenmesi konusunda da Süleymaniye’yi bir dayanak olarak sunuyorlar” şeklinde suçlayarak, “Ben PKK ile mücadele ederken onu da dost olarak görmek istiyorum” diyerek kürtleri birbirine kırdırtma hevesini yansıtıyor.
Kürt halkına ve hareketine karşı kanlı operasyonlarında Suriye ve Irak’ta sınır boyunca 30-40 km derinliğinde tampon bölge oluşturma hedefini gerçekleştirmek için sözü edilen muhataplardan “teröre karşı somut işbirliği” talep ediyorlar. Ayrıca ABD’den icazet almak için de her türlü çaba içine giriyorlar. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile MİT Başkanı İbrahim Kalın ABD’nin huzuruna aynı zamanda bunun için de çıktılar.
Kürt hareketine karşı yeni bir saldırı hazırlığı
Dinci-faşist AKP-MHP iktidarı Kürt halkına ve hareketine karşı saldırıları somutlamak, Irak ve Suriye’deki işgalci konumunu korumak ve genişletmek için yeni adımlar atmaya hazırlanıyor. 14 Mart’ta Bağdat’ta yapılan “Türkiye-Irak Güvenlik Zirvesi” de bu çabaların ifadesidir. Benzeri bir zirve Aralık 2023’te Türkiye’de yapılmıştı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın ile İçişler Bakanı Yardımcısı Münir Karaloğlu’nun katıldığı son zirve’den önce Milli Savunma Bakanlığı kaynakları açıklama yapmıştı.
Zirve kastedilerek açıklamada şu ifadeler de kullanılmıştı:
“Bu görüşmelerde güvenlik ve askeri işbirliği konuları öncelikli olmak üzere terörle mücadelede ortak bir anlayış geliştirilmesi ele alınacaktır. Ankara’daki toplantıda terör örgütü PKK’nın her iki ülke için de ‘ortak tehdit’ olduğu vurgulanmıştı. Bu zirvede terörle mücadelede ve hudut güvenliğinde görüş alışverişinde bulunulacak ve ayrıca enerji gibi farklı konular da konuşulacaktır.’’
Aynı kaynaklar şu bilgileri de vermişti; “Türk Silahlı Kuvvetleri 2. Ordu Komutanı Korgeneral Metin Tokel ile beraberindeki heyet Kuzey Iraklı komutanlarla sınır ötesinde, Pençe-Kilit Harekat bölgesinin sınırları içerisinde gerçekleştirdiği toplantıda Irak-Türkiye sınır hattının güvenliği ele alınmıştır.”
Türkiye-Irak Güvenlik zirvesi’nde, PKK’ya karşı atılabilecek ortak adımlar, bir süredir kapalı olan Türkiye-Irak petrol boru hattından sevkiyatın başlaması, Dicle ve Fırat nehirleri üzerindeki su barajları, “Büyük bir ihtiyacı karşılayacak” olan Türkiye ve Irak üzerinden yapılacak “Kalkınma Yolu” gibi konular tartışıldı. Toplantıda, Tayyip Erdoğan’ın önümüzdeki ay 12 yıl aradan sonra yapacağı Bağdat ziyareti de ele alınan konular arasındaydı.
Kürt petrolünün Türkiye’ye ihracatının yeniden başlaması ve PKK, sermaye devleti için en önemli gündemlerdi. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden Türkiye’ye petrol sevkiyatı, Irak merkezi hükümetinin Uluslararası tahkim mahkemesi’nde açtığı davanın sonuçlanması üzerine Mart 2023’te durmuştu. Uluslararası Tahkim Mahkemesi, Türkiye’nin 2014-2018 yıllarını kapsayan süre için Irak’a 1.4 milyar dolar tazminat ödemesine karar vermişti. Dolaysıyla petrol sevkiyatı, AKP iktidarı için özel önem taşıyor. Görüşmenin diğer önemli gündemi ise PKK’ye karşı atılabilecek ortak adımlardı.
Zirve sonrası yayınlanan 7 maddelik bildirgede PKK’ye karşı atılabilecek ortak adımda Türkiye için başarı kabul edilen ve heycana konu olan PKK hakkındaki kararda şunlar belirtiliyor:
“Görüşmelerde, ... Taraflar ayrıca, PKK’nın Türkiye ve Irak için güvenlik tehdidi teşkil ettiğinin altını çizmişler ve sözkonusu örgütün Irak topraklarında mevcudiyet göstermesinin Irak Anayasası’nı ihlal ettiği anlamına geldiğini kayda geçirmişlerdir. Türkiye, Irak Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından PKK’nın Irak’ta yasaklı bir örgüt olduğu yönünde alınan kararı memnuniyetle karşılamıştır. Taraflar, Irak topraklarını kullanarak Türkiye’yi hedef alan örgüt ve uzantılarına yönelik alınması gereken önlemler konusunu istişare etmişlerdir.”
Türk sermaye devleti bu gelişmeye dayanarak KDP, KYB ve Irak’ı kendi suçuna ortak edebileceği kanaatine varmış görünüyor. PKK’nin Suriye ve Güney Kürdistan’da artan varlığını “kabus” kabul eden Türk devleti, ötekileri de kendi kabusuna ortak etmek istiyor. Ancak Güney Kürdistan yönetimi, KYB ve Irak’ın öteki konuların yanı sıra tampon bölge planında da sömürgeci Türk devletiyle suç ortaklığı yapması yönündeki beklenti gerçekçi görünmüyor. Öte yandan sözkonusu olan Ortadoğu coğrafyası ve muhatapların zayıflık ve açmazları olunca, gelişmelerin neye evrileceğini önden kestirmek kolay değil.
***
Türk sermaye devletinin attığı adımlarda ABD’nin tuttuğu yer belirsizliğini koruyor. Bu adımlar konusunda ABD’nin nasıl bir tutum alacağı ise fazlasıyla önemli. ABD’nin Bağdat’taki ve bir bütün olarak Ortadoğu’daki çıkarlarının, Güney Kürdistan’ı ve Rojova’yı Türk sermaye iktidarının insafına bırakıp bırakmayacağı ayrı bir tartışma konusu. Ancak Irak ve Suriye’den çekilmediği sürece ABD’nin, çıkarları gereği Kürtlerin çok hırpalanmasına sesiz kalması beklenmiyor.
Ağustos 2023’te ABD Genel Kurmay Başkanı Mark Milley, Al-Mamlaka TV’ye verdiği mülakatta, Ortadoğu’nun birçok açıdan ABD için önemli bir bölge olduğunu belirterek şunları söylemişti; “Bu bölgeyle yakın bir dostluğumuz ve ortaklığımız var. Buranın istikrarlı olduğundan emin olmak istiyoruz. Bölge, tüm dünya için petrol ve enerji kaynakları açısından ana kaynak…”
Bölgedeki petrol ve enerji kaynaklarının bir bölümü Kürdistan’da bulunduğuna ve ‘bölgenin istikrarı’ önem taşıdığına göre ABD için Kürtlerle ilişkiler ayrı bir yerde duruyor. Şimdiye kadar ABD’nin Kürt sorununa ilişkin izlediği “çözüm” politikası da bunu gerektiriyor. Fakat emperyalizm sözkonusu olunca esas olan dostluklar değil çıkarlardır. Dolaysıyla ABD’nin çıkarları neyi gerektiriyorsa izleyeceği politika da ona göre olacaktır.
Türk sermaye devleti yıllardır aralıksız olarak sürdürdüğü ve önemli kayıplar verdiği sınır ötesi askeri operasyonların daha kapsamlısına hazırlanıyor. Öte taraftan da Irak ve Suriye topraklarındaki işgali genişletmek istiyor. İzlediği politikalarla Kürt halkına kan kusturan sermaye devleti, aynı zamanda bölgede işgalci ve yayılmacı faaliyetleri tırmandırıyor. Sömürgeci Türk devletinin Kürt halkına ve hareketine karşı giriştiği saldırı ile bölgedeki kanlı ve kirli provokasyonlarını durdurmanın yolu, bölgedeki işçi ve emekçi halkların birleşik, örgütlü devrimci direnişinden geçmektedir. Yazık ki hali hazırda eksik olan da budur.