Türk sermaye devleti tarafından Güney Kürdistan toprakları ve Rojava aylardır bombalanıyor. Tıpkı İsrail siyonistlerinin yaptığı gibi, dinci-faşist iktidar da sivil alt yapıyı ve yerleşim yerlerini kuralsızca yerle bir ediyor, sivilleri katlediyor. Siyonistler tarafında Gazze’de yapılanların benzerini yapan Türk devleti, Siyonistlere karşı ikiyüzlü çıkışlar yaparken işgalci konumda olduğu Irak ve Suriye’de Kürt halkına ve hareketine karşı insani ve maddi yıkımı ağır olan ve psikolojik boyutlar taşıyan bir savaş yürütüyor. Saldırı ve savaş yöntemleri İsrail’e benzeyen Türk sermaye devleti, işgalci kimliğine uygun barbarlığını “insani duyarlılık” maskesiyle örtmeye çalışıyor. Milli Savunma Bakanlığı’nın, “Harekatlar sırasında, masum sivillerin, dost unsurların, tarihi ve kültürel varlıklar ile çevrenin zarar görmemesi için her türlü tedbir alındı” şeklindeki iki yüzlü açıklamaları, işlediği savaş suçlarını ve katliamlarını gizleme telaşı içinde olduğuna işaret ediyor.
Kürt halkına ve hareketine karşı savaşı sınır ötesine, Kürdistan’ın öteki parçalarına taşıyan sermaye iktidarının Milli Savunma Bakanlığı, kirli savaş konusunda kırk yıldan beri tekrarladıkları “Tek bir terörist kalmayıncaya kadar azim ve kararlılıkla devam edecek” laflarıyla, sözde kararlılık gösterisi yapıyor. Yayınladığı bildiride “Meşru müdafaa haklarımız doğrultusunda, Irak’ın kuzeyindeki Gara, Hakurk ve Kandil bölgelerinde gerçekleştirdiğimiz hava harekatlarında çok sayıda teröristi etkisiz hale getirdik" diyerek utanmadan övünüyor.
Yakıp, yıkmayla, katletmeyle, toplu tutuklamalarla övünen iktidar, Kürt halkına bu yıkıcı ve katliamcı yüzünü göstermeyi kendi gücünün kanıtı sayıyor. Kürt halkının meşru talepleri uğruna mücadele eden demokratik Kürt hareketine karşı NATO’nun ikinci büyük gücü olarak “kahramanlık” naralarıyla saldırıyor. Ancak verdiği büyük kayıplar ve acizliğin verdiği bir kinle içeride gerçekleştirdiği toplu tutuklamalarla teselli buluyor.
Sermaye devletinin her defasında fiyaskoyla sonuçlanan Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeyi ve doğusunda yürüttüğü askeri harekatların hiçbir meşruluğu yoktur. Başka ülkelerin topraklarının bir bölümünde işgalci olan Türk sermaye devletinin “meşru müdafaa” içinde olduğunu iddia etmesi kaba bir riyakarlıktır. Sermaye iktidarı Kürt halkının büyük fedakarlık ve acılarla elde edilmiş kazanımlarını tasfiye etmeyi, Kürt hareketini de sözüm ona bitirmeyi hedefliyor. Bu, öncesi bir yana PKK’ye karşı yürütülen savaşta 40 yıldan beri anlatılan bir masaldır. Bir masaldır zira, ulusal hak ve özgürlükleri gasp edilmiş, sömürgeci köleliğe mahkum edilmiş bir halkın eşitlik ve özgürlük talebi karşılanmadığı sürece o halkın direniş iradesi kırılamaz. Bir halkın meşru ulusal talepleri uğruna mücadele eden, onunla bütünleşen, onun bir parçası olan ve ondan güç alan bir siyasal hareketi yok etmek de olası değil. Kırk yıllık geçmişe dayanan “bitirdik” laflarının halen tekrarlanması bunun kanıtıdır.
Türk sermaye devleti 2019’dan beri Irak’ın, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ve Suriye’nin iradesini hiçe sayan bir işgal harekatı sürdürmektedir. Amaç, Kürt halkının bölgesel düzeydeki kazanımlarını yok etmek ve işgalci emellerini gerçekleştirmektir. Nitekim yıllar içinde Kürdistan’da sayısız askeri üs inşa edildi. Beri taraftan da “Pençe harekatları” serisiyle sözüm ona “terörü kökten bitireceğiz” kararlılığı sergileniyor. Nisan 2021’de Zap, Metina ve Avaşin kamplarına yönelik sürdürülen askeri harekatta iki gün içinde toplam 1132 hedefin vurulduğu, 120 hedefin etki altına alındığı ve onlarca PKK gerillasının öldürüldüğü müjdeleniyordu. Her operasyonda benzer rakamlar bıkmadan tekrarlandı.
1 Ekim 2023’te Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na yapılan saldırıdan bu yana, sermaye devleti yeniden karadan ve havadan sürdürdüğü saldırılarla dağı taşı bombaladı. Güvenlik toplantısından sonra konuşan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “Irak ve Suriye’de PKK/YPG’ye ait bütün altyapı, üstyapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin topyekün meşru hedefidir” şeklindeki ifadeleri, İsrail siyonistlerinin açıklamalarını hatırlatıyordu. Nitekim ağzından salyalar akan bu açıklamanın ardında Fırat’ın doğusundaki sivil-asker ayrımı yapılmaksızın Petrol istasyonları, elektrik santralleri, gaz dolum tesisleri gibi alt yapı tesisleri günlerce bombalandı. Bölge halklarına büyük acılar ve yıkımlar yaşatan bu vahşetin Türkiye halklarına da faturası var.
AKP iktidarı uzun yıllardan beri “askeri operasyonlarla terörü bitireceğini”, 30 kilometre derinliğinde “güvenli bölge” inşa edeceğini tekrarlayarak şoven-ırkçı duyguları ve Kürt düşmanlığını kışkırtıyor. 2022’de “Güney sınırlarımızı bir uçtan diğer uca 30 kilometre derinliğinde bir koridorla güvence altına alana kadar mücadelemizin bitmeyeceğini tüm dünyaya bir kez daha ilan ediyorum” diye açıklama yapan Tayyip Erdoğan, bölge halkına yıkım, acı ve ölümler yaşatmaya devam ediyor. Kürt haber kaynaklarına göre, geçtiğimiz pazar ve pazartesi günleri Türk ordusu tarafından Kuzey ve Doğu Suriye’de bombalanan hedefler arasında altyapı tesisleri, sivil alanlar ve hizmet kurumları vardı. Kürt haber ajansı ANF’nin verdiği bilgiye göre, gaz ve elektrik istasyonları, petrol kuyuları, aşevi, tarım merkezi, tahıl depoları, inşaat malzemeleri deposu, Derik’te bulunan Başût Barajı, Kobani’de bulunan büyükbaş hayvan çiftliği, Qamişlo’daki tahin ve helva fabrikası ve köyler bombalandı.
Kürtlere ve bölge halklarına büyük yıkım ve acılar yaşatan Türk sermaye devleti, verdiği büyük kayıplar ve ülkeye gelen cenazeler nedeniyle acz içindedir ve bu aczi örtme telaşındadır. Bunun sonucu olarak bir taraftan ırkçılığı pompalayarak, Kürt halkını saldırıların hedefi haline getirmekte diğer taraftan da harekatın istenilen biçimde gittiği, yüzlerce hedefin vurularak kesin sonuçlar alındığı yalanını yaymaktadır. Türk devletinin, Kürt halkının özgürlük mücadelesine ve bu mücadelenin taşıyıcısı olan Kürt hareketine karşı içerde ve dışarda sürdürdüğü saldırılar yoğunlaşarak devam ediyor. Tüm dünyanın gözleri önünde Irak ve Suriye Kürdistan’ı aylardır bombalanıyor. Yöntemlerinde siyonist İsrail’i taklit eden Türk sermaye devleti, sergilediği pervasızlığı emperyalistlerin gizli-açık desteğine de borçludur. Zira Ortadoğu’yu yangın alanına çeviren ve halklara büyük acılar yaşatan emperyalistler, Kürt halkının da düşmanıdır. Kürtlerin yaşadıkları katliamların, kırımların, sürgünlerin ve daha nice vahşetin gerisinde emperyalist barbarlığın kanlı elleri de vardır.
Türkiye işçi sınıfının Kürt ulusunun özgürlük mücadelesine gereken desteği sunamadığı, Kürt halkı karşısındaki görevlerini yerini getiremediği içindir ki, iradesi kırılamayan bu mazlum halk, ağır bedeller ödemeye devam etmektedir. Türk devletinin Kürt halkına yönelik yoğunlaştırarak sürdürdüğü saldırganlık, Türkiye işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin Kürt halkının meşru mücadelesine sahip çıkması ölçüsünde durdurulabilir. Henüz devrimci bir önderlikle birleşememenin getirdiği bu zayıflık ve zaaf, devrimci akımların ne yapması gerektiğine de işaret etmektedir.