Şovenizm zehri ırkçı linçleri tetikliyor

Şovenizm zehrinden etkilenen bir işçi ya da emekçi ötekini linç etmekle sadece ona değil, kendine zarar veriyor. Patronların kendisini daha fazla sömürmesine imkan tanıyor. Şovenizm zehrinin tek panzehiri örgütlenmektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 25 Ekim 2019
  • 20:00

Geçtiğimiz hafta Sakarya’da bir hastanede Kürtçe konuştuğu için 74 yaşındaki bir adam torunu yaşında bir gencin ırkçı saldırısına uğradı. Sonrasında saldırgan genç ifadesi alınmak için gözaltına alındı ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. Adli bir olay olsa, genç dedesi yaşında birine saldırdığı için birkaç günlüğüne dahi olsa tutuklanabilirdi. Ama saldırıyı ırkçı-şoven sebeplerle yaptığı içindir ki hemen serbest kaldı.

Yine Sakarya’da ve yine sadece Kürtçe konuştuğu için fındık bahçesinde çalışan Şirin Tosun yaklaşık iki ay önce linç edildi. Linç sırasında kafasından silahla da yara alan Tosun geçtiğimiz günlerde tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Tosun’u katletme suçundan kimse tutuklu değil. Sadece Sakarya’da değil, Kürt illeri dışındaki bütün kentlerde ırkçı saldırılar gerçekleşiyor. Kürt illerinde çok daha az olmakla birlikte linçe uğrayan göçmenler de oluyor.

Irkçı saldırıların neredeyse tümünde saldırıya uğrayanlar emekçi insanlardır. Saldırganların ezici bir çoğunluğu da emekçi kesimden. Son yıllarda şovenizmle zehirlenen işçi ve emekçiler, çoğunlukla Suriyeli göçmenleri hedef alsalar da Kürt emekçilere karşı linçler de son bulmuyor. Çünkü sermaye devletinin Kürt Halkına yönelik saldırganlığı da şovenizm zehrini enjekte etmesi de süreklilik taşıyor.

Linç atmosferini sermaye devleti yaratıyor

Kürtlere ya da Suriyeli göçmenlere yönelik linç olayları münferit olarak kendiliğinden gerçekleşiyormuş gibi görünse bile, hiçbiri şovenizm zehriyle oluşturulan linç atmosferinden bağımsız değil. Türk’ün üstünlüğüyle zehirlenen işçi ve emekçiler yaşadıkları işsizlik, düşük ücret gibi sınıfsal sorunların nedeninin Kürt ya da Suriyeli göçmenler olduğuna inanabiliyorlar.

Linç saldırılarının neredeyse tümünde linçe uğrayan kişi yaşamını yitirse bile tutuklanan olmuyor. Tutuklan olsa bile ilk duruşmasında tahliye oluyor. Cezasızlık şovenizmle zehirlenen işçi ve emekçiyi linçe yöneltmese bile, linç etmede hapis yatma gibi bir engeli ortadan kaldırarak, önünü açıyor.

Sermaye devletinin şovenizm zehriyle yarattığı linç atmosferi, en temelde işçi ve emekçilerin gerçek sorunları üzerinden bir araya gelip sınıfsal bir güç olmalarını engellemeye neden olmaktadır. Şovenizm zehrinden etkilenen Türk işçi/emekçi, yaşadığı sınıfsal sorunları bile yine sermayenin yönlendirmesiyle ötekilere mal eder. İşsiz kalıyorsa bunun nedeni onu işten atan patrondan çok, üç kuruşa aynı işi yapan öteki sınıf kardeşidir. Doğal olarak düşük ücret almasının nedeni de odur.

Şovenizm zehrinin etkisi altındaki işçi/emekçi böyle düşünür ve sınıfsal temelde olması gereken kini bile ötekine yönelir. Bu yüzden sadece Kürtçe ya da Arapça konuşan ötekini her an linç etme potansiyeli taşır. Bir de hapis cezası gibi bir engeli yoksa, çekinmeden linçe girişir. Linçe uğrama riski taşıyan Kürt ya da Arap işçi de Türk işçiyle birlikte olmaktan doğal olarak geri durur.

Sınıfta şovenizm zehrinin tek panzehiri işçilerin birliği!

Sermaye devletinin enjekte ettiği şovenizm zehri birlik olmayan, örgütsüz işçi ve emekçilerde etkili olur. Örgütsüz tek başına olan işçi, güçsüzdür. Yaşadığı sorunların nedeninin patron olduğunu görse bile, tek başına gücünün yetmeyeceği patrona değil, işyerinde gücünün yeteceğini düşündüğü ötekine öfke duyar.

Şovenizm zehrinden etkilenen bir işçi ya da emekçi ötekini linç etmekle sadece ona değil, kendine zarar veriyor. Patronların kendisini daha fazla sömürmesine imkan tanıyor.

Şovenizm zehrinin tek panzehiri örgütlenmektir. Birincisi, örgütlenen işçi yaşadığı bütün sorunların sınıfsal bir nedeni olduğunu görebilecek güce ulaşır. Kendini açlık sınırının altında ücretle, hiçbir iş güvenliği önlemi almadan çalıştıranın patron olduğunu bilir. Çünkü ona karşı mücadele edecek güçtedir, örgütlüdür.

İkincisi, Türkiye’de işçilerin birliği, dolaysız olarak halkların kardeşliğini de sağlar. İşçilerin birliği ete kemiğe büründüğünde, bu birlik aynı fabrikada çalışan Türk, Kürt, göçmen bütün işçileri sınıfsal temelde birleştirecek. Bu aynı zamanda halkların kardeşliği demek olur. 2010’da Tekel direnişi buna somut bir örnektir. Diyarbakır ve diğer Kürt illerinden gelen Tekel işçilerine yönelik “terörist” söylentisi çıkaran AKP’li bakan, şovenizm zehrini enjekte etmek için söylediği yalan tutmayınca, birkaç gün sonra işçilerden özür diledi.

Tekel işçilerinde bu gelişimi sağlayan tek şey, ortak sınıfsal çıkarı temelinde hareket etmeleriydi. İşçilerin birliğini sağlayacak olan da budur.