Sermayenin ve AKP’nin “yerli-milli” safsatası

TÜSİAD’ından MÜSİAD’ına Türkiye’nin büyük burjuvazisinin tüm beklentileri, AKP şefleriyle birlikte “yerli ve milli” diye sundukları, aynı kaynağa dayanmakta ve ortak bir amaç güdülmektedir. Dayanak, emperyalist finans tekelleridir. Ortak amaç da, yerli-yabancı demeden sermayenin kârlarının büyütülmesidir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Ocak 2020
  • 18:40

Türkiye’nin kamu kaynaklarını, doğal zenginliklerini sermayeye peşkeşte sınır tanımayan AKP iktidarının “yerli-milli” safsatası yine gündemi meşgul ediyor. “Büyük Türkiye” hayaliyle sunulan her yatırım bir “yerli-milli” demagojisiyle parlatılıyor. Bu kılıfın kullanıldığı konuların ortak özelliği sermayeye büyük yatırım olanakları sunma, dolayısıyla kapitalistlerin kârlarını arttırma amacı taşımaları. “İstihdam yaratma” vaadiyle işçi ve emekçilere pazarlanmaya çalışılan bu yatırımlar, bu işlevi dahi yerine getiremiyor. İşsizliğin rekor tırmanış kaydettiği 2019 yılı bunu gözler önüne seriyor. İşçiler ağır sömürü koşullarına mahkûm ediliyor, sendikalaşmaya dahi tahammül edilmiyor, esnek, örgütsüz, güdük haklarla çalışma dayatılıyor. Buna tepki gösteren, hakkını arayan kapı önüne koyuluyor, polis terörüyle karşılaşıyor. İstanbul 3. Havalimanı inşaatında yaşananlar hafızalardadır.

“Yerli-milli” demagojisinin en fazla kullanıldığı savaş sanayii alanında dahi kendi sefil çıkarları için yabancı sermaye ihya ediliyor. Tank Palet fabrikası bunun yakın örneği. Cılız da olsa kamuoyuna yansıyan tepkilere rağmen AKP iktidarı bu fabrikayı Katar-BMC sermayedarlarına peşkeş çekebildi.

İtalya’dan gelen “yerli” otomobil!

Türkiye tarihinde hiçbir iktidarın eline su dökemeyeceği AKP iktidarı, 17 yılda 62 milyar dolarlık özelleştirmeye imza atarak yerli-yabancı demeden sermayeye hizmet sundu. Kamu kurumlarını zarar ettirerek sermayeye peşkeş çeken AKP’nin “yerli-milli” safsatası da bu pratiğine uygun bir niteliğe kavuşmuş durumda. Tayyip Erdoğan ve şürekâsının yakın zamanda kamuoyunun gündemine zorla sokmayı başardığı “yerli otomobil” bunun yeni bir örneği oldu. Savaş çığırtkanlıkları, Suriye bataklığındaki çırpınışlar, ABD emperyalizmiyle yaşanan gerilim, krizin ağırlaştırdığı hayat pahalılığı, işsizlik derken, İtalya merkezli bir şirketin tasarlayıp 2018 yılında Çin’de sergiledikten sonra Türkiye’ye pazarladığı tasarım olan “yerli otomobil” kamuoyunun gündemine oturtuldu.

AKP’nin “yerli” diye reklamını yaptığı bu palavra, düzen muhalefetinin öne çıkan isimlerinden Ekrem İmamoğlu’nun dahi desteğini kazandı. Somut varlığı henüz ortada olmayan İtalyan tasarımlı bu sözde “yerli otomobil hikayesi”nin 2022’ye kadar yazılacağı iddia ediliyor. Bu “hikaye” de geçmiştekilerden farklı olmayacak. AKP’nin “yerli” diye parlattığı yatırımın sermayesi de tasarımı da “yabancı”lardan gelecek, işçilerin payına ise ağır sömürü koşulları düşecek.

Yabancı sermaye ile yazılan “hikaye”ler!

AKP’nin her türlü hizmeti sunduğu büyük burjuvazi bu “yerli-milli” projelerde büyük bir şevkle yer alıyor. “Ülkemiz rekabette güçlü olsun” diyerek fabrikalarda işçilere en ağır sömürü koşullarını dayatan, sefalet sözleşmelerine mahkum eden, en ufak bir krizde ilk adımı işçinin haklarını budamak, işine son vermek olan kapitalistler sürüsü, “yerli-milli” yalanını da aynı sahtekarlıkla kullanıyor.

“Tasarruflarımız zayıf, dış finans kaynakları” lazım deyip ABD ve Avrupa sermayesine sırtını dayanan TÜSİAD sermayedarları, yeni “başarı hikayesi” yazmak gerektiği hayalleriyle 2020 yılını karşıladı. TÜSİAD’ın önceki başkanı Erol Bilecik’in dile getirdiği bu “başarı hikayesi” ise, kendi açıklamasıyla AKP’nin 2007 yılına kadarki süreci oluyor. Peki neye dayanıyor bu başarı hikayesi?

Sözü edilen, AKP’yi iktidara hazırlayan, TÜSİAD’ın da sırtını dayandığı ABD ve Avrupa sermayesinin kendisidir. Bu dönemde yabancı sermayenin ülkeye akışı, ekonomik büyümenin ortalamanın üzerine çıkmasını kolaylaştırmıştır. “Ülkeyi nereden nereye getirdik” diye Erdoğan’ın öve öve bitiremediği bu dönem, uygun dünya konjonktüründe emperyalistlerin ülkeye para akıtması sayesinde yaşanmış, “başarı hikayesi” bu sayede yazılabilmiştir. Ülkeye akan ucuz döviz ve kredilerle, özelleştirmelerle sermaye palazlandırılmıştır. 2002 öncesinde siyasi ekonomik krizlerle bunalan işçi sınıfı ve emekçiler, AKP iktidarına kolayından “tav olmuş”, “şükür ki işimiz var” diyerek, düşük ücretlere, esnek çalışma koşullarına, taşeronlaştırmaya, sendikasızlaştırmaya sessiz kalarak, daha ağır sömürü koşullarına mahkûm edilmiştir. “Başarı hikayesi” sermayenin zenginliğinin katlanmasıyla yazılmış, işçilere verilen kırıntılar sınırlanmış, hak gaspları birbirini izlemiştir.

Yandaş MÜSİAD daha mı “yerli-milli”?

Yerli-yabancı demeden sermayeye her türlü imkânı sunan AKP iktidarı, yandaş sermayeye de çok büyük kaynaklar aktarmıştır. AKP iktidarının bugün “TÜSİAD’la yarıştırdığı” MÜSİAD, yabancı sermayeye ve emperyalistlere hürmette TÜSİAD’dan farklı değildir. MÜSİAD’ın geçtiğimiz hafta düzenlediği 10. Genişletilmiş Başkanlar Toplantısı’nda konuşan başkan Abdurrahman Kaan’ın hayalleri de en az diğerleri kadar “yerli ve milli”dir! Dünyadaki gelişmeler üzerinde duran Kaan, “Ortadoğu sermayesi için güvenli liman yeniden Türkiye toprakları olacaktır” demekte, Türkiye’yi sıcak para merkezi yapma hedefini şu ifadelerle dile getirmektedir: “Türkiye gerek jeopolitik yapısı gerekse dengelenme süreci içindeki ekonomisiyle bu bölgedeki sıcak paranın çekim noktası haline getirilebilir.”

Brexit sonrası AB-Türkiye ortaklığı ile Çin’in Kuşak Yol projesinin MÜSİAD’ın gündeminde olacağını ve 2020’nin ilk aylarında bu iki konuyla ilgili iki çalıştay düzenleyeceklerini ifade eden MÜSİAD sermayedarlarının bunlardan sağlayacağı fayda ise “yerle-milli” mottosuyla tamamlanmaktadır. Ortadoğu, AB, Çin sermayeleriyle “şahlanmayı” hedefleyen “yerli-milli” MÜSİAD!

Mesele “yerli-yabancı” değil, sınıf çıkarları!

TÜSİAD’ından MÜSİAD’ına Türkiye’nin büyük burjuvazisinin tüm beklentileri, AKP şefleriyle birlikte “yerli ve milli” diye sundukları, aynı kaynağa dayanmakta ve ortak bir amaç güdülmektedir. Dayanak, emperyalist finans tekelleridir. Ortak amaç da, yerli-yabancı demeden sermayenin kârlarının büyütülmesidir.

Dinci-faşist iktidarın “yerli”, “milli” demagojisi, bu gerçeğe giydirdikleri bir kılıf, bir pazarlama kampanyasıdır. Bu kampanyanın bir hedefi de, işçi ve emekçilerin gözünü boyamak, milliyetçi önyargılarını pekiştirmek, onların sermayenin kâr hedeflerine yedeklenmesini sağlamaktır. Nasıl “Türkiye’nin uluslararası rekabette güçlenmesi” hedefini öne sürerek “fedakârlık” adı altında işçilere daha fazla sömürüyü, esnek çalışmayı, düşük ücretleri dayatıyorlarsa, “yerli-milli” demagojisiyle de yine işçileri sermayenin çıkarlarına hizmet ettirmeyi hedefliyorlar.