AKP iktidarının derinleşmesinde özel rol oynadığı ekonomik kriz işçi ve emekçileri vururken, sarayda sefahat süren rejimin efendileri, “her şey yolunda, faiz lobisinin ekonomik savaşına teslim olmayız, bu durum geçicidir, unutun gitsin” türünden nakaratları tekrarlamaya devam ettiler. Oysa vahşi kapitalizmin yasaları işliyor ve bu, hamasi nutuklarla üstü örtülebilecek bir şey değil.
***
Ekonomik krizden dolayı faiz oranları büyük oranda arttırıldı, enflasyon yükseldi, işçi ve emekçilerin satın alma gücü düştü, zaten yaygın olan işsizlik işten atmalarla daha da artıyor, kapitalistler ise iflas ettiklerini ilan ederek zarardan kaçmaya çalışıyor.
Tüm bunlar kriz içine batmış sistemi kurtarmaya yetmiyor. Ekonominin emperyalist merkezlere bağımlılığını son aşamaya vardıran AKP iktidarı, “faiz lobisi”nin parası olmadan çarkı döndüremez haldedir. “Yerli/milli” safsataları eşliğinde hamasi nutuklar atan T. Erdoğan’la müritleri, ihtiyaç duydukları parayı hem de yüksek faizle alabilmek için emperyalistlerin önünde secdeye duruyorlar. Zira mutlak bir çöküşü durdurabilmek için onların parasına muhtaçlar.
***
Türkiye, kapitalist/emperyalist sistem zincirinin halklarından biridir. Yani Türkiye kapitalizminin emperyalist merkezlere bağımlılığı yeni bir olgu değil. Bununla birlikte dış borçları dört kattan fazla arttıran AKP iktidarı “faiz lobisi”nin “sıcak” parası olmadan kıpırdayamaz hale geldi. Önümüzdeki bir yıl içinde en az 180 milyar dolar borç ödenmek zorunda. Diğer bir ifadeyle kapitalist çarkı çevirebilmesi için iktidarın bu parayı bulması gerekiyor.
Emperyalist merkezlere angaje olmuş AKP gibi bir iktidarın bu kadar parayı bulabilmesinin tek yolu, ülkedeki ortamı “faiz lobisi” için cazip hale getirmektir. T. Erdoğan arada bir nutuklarda dozu kaçırsa da bakanlar hemen harekete geçip ortalığı temizlemek için seferber oluyorlar. Uluslararası piyasanın ilahlarına “Siz ona bakmayın, bazen öyle laflar edebilir. Sizi memnun edecek her şeyi yapıyoruz, yapmaya da devam edeceğiz” mesajını iletiyorlar.
***
Durum bu iken, AKP iktidarı IMF’nin kapısına gitmemek için ayak diriyor. Çünkü yıllardır ülkeyi IMF kapılarına gitmekten kurtardıklarına dair propaganda yaptılar. AKP şefinin palavralarına inanılacak olursa, IMF Türkiye’den borç istemeye başlamış. Seçim meydanlarında bu palavralarla kitleleri aldatırken dış borçlar 450 milyar doları aştı.
Hal böyleyken IMF’nin kapısını çalmak din istismarcısı iktidar için kolay değil. Bundan dolayı IMF ile anlaşma yapmayan saray rejimi, Yeni Ekonomi Programı (YEP) adı altında bir süreç başlattı. IMF programlarının özünü oluşturan sosyal yıkım saldırıları YEP’in de öncelikli hedefidir. Görünürde IMF’ye gidilmemiş, ama icraatlar herhangi bir IMF programıyla aynı olacaktır.
***
IMF ile anlaşma yapıldığında, “istikrar” programının uygulanma sürecini IMF şefleri denetliyor. Bu denetim uluslararası sermayenin gangster takımı için güvence sayılıyor ve “sıcak para” akışının yolu açılıyor. “Yerli/milli” safsatalarıyla kitleleri kandırmaya çalışan AKP iktidarı, bu denetim işini büyük paralar ödeyerek McKinsey&Company adlı bir ABD firmasına devretti.
Merkezi New York’ta bulunan, sicilinin ise kirli olduğu söylenen bu şirket bazı çok uluslu tekellere ve büyük sermaye gruplarına hizmet sunuyor. Dinciliği ve şovenizmi köpürtmek için “yerli/milli” olduğu safsatasını pazarlayan AKP iktidarının saygınlığı, işte bu sicili kirli Amerikan şirketinin vereceği nota bağımlı hale gelmiştir. Bunun için ödenecek paranın miktarı ise bilinmiyor.
***
Saray rejiminin ilan ettiği YEP’in özü özeti sosyal yıkımın daha da derinleştirilmesidir. İşçi sınıfını, emekçileri, kent ve kır yoksullarını, emeklileri vuracak bir program. Benzer durumda olan ve IMF ile anlaşan Arjantin’de işçi sınıfıyla emekçiler genel grev ve gösterilerle dayatılan yıkımı reddediyorlar. Türkiye işçi sınıfı ile emekçilerinin önünde bulunan yegane seçenek de budur. Grevler, genel grevler, gösteriler, direnişler ve diğer eylem biçimleriyle krizin faturasını ödemeyi reddetmek tek onurlu çıkış yoludur!