Saray beslemesi medya, depremde yaşanan büyük insan kıyımı ve yıkımın sorumlusu olan AKP-MHP iktidarının suçlarını örtmek için “karşı saldırı” başlattı. Barış Atay şahsında ilerici ve devrimcileri hedef alan Saray medyası, solcuların kentsel dönüşüme karşı çıktıklarını ve ölümlerden sorumlu olduklarını propaganda etmeye başladı.
“Kentsel dönüşüm” masalı
Goebbels taktiği uygulayan tetikçi Saray medyası tam anlamıyla sahibinin sesini dillendiriyor. Saray rejiminin şefi Erdoğan, yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Kentsel dönüşüm konusunda artık kimsenin kaprisleriyle, ideolojik bağnazlıklarıyla kaybedecek vaktimizin olmadığını görüyoruz. Ana muhalefetin kentsel dönüşümle ilgili söylediklerinin kayıtları elimizde mevcut. Bunları milletimize yansıtacağız.”
Rejimin başı, bakanı, müteahhitti, yandaşları, mafyaları, suç ortakları ile birlikte işçi ve emekçilere karşı işlediği bütün suçların üzerini örtmeye çalışıyor.
AKP iktidarının kentsel dönüşüm dediği şey emekçilerin güvenli barınma imkanına sahip olması anlamına gelmemektedir. “Kentsel dönüşüm” dedikleri inşaat şirketlerine, yandaş müteahhitlere ve sermayeye kaynak aktarma mekanizmasından başka bir şey değildir. AKP-MHP iktidarının yaptığı ve yapmaya çalıştığı dönüşüm “rantsal dönüşümdür”.
Meslek odaları, ilerici ve devrimci güçler iktidarın şehir merkezlerinde yeni rant alanları yaratma projelerine karşı çıkmaktadır. Kentsel dönüşüm diye sunulmaya çalışılan projeler risk oranı yüksek bölgelerde değil, rantın yüksek olduğu bölgelerde yapılmaktadır. AKP’nin 21 yıllık iktidarı boyunca önemsediği alan rant ve inşaat sektörüdür.
Belediyeden iktidara, gecekondulardan gökdelenlere…
AKP 2005 yılında Büyükşehir Belediye Yasası’nda değişiklik yaparak gecekonduların “dönüşümü” adı altında yıkım gerçekleştirdi.
Gecekondularda oturan emekçiler hiçbir şekilde sürecin parçası yapılmadan, emek ve meslek örgütlerine danışılmadan kâr ve rant uğruna dönüşüm yapılmak istendi. TOKİ ve müteahhitlerin çıkarları lehine sözleşmelerle emekçilere yıkım dayatıldı. 2007 yılında ise deprem yönetmeliği çerçevesinde Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’la bina bazlı rantsal dönüşümlerin de önü açıldı. 2012 yılında 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” rantsal dönüşümün en net adımı olarak yasalaştı. Bu yasa ile “deprem riski” suiistimal edilerek dikilen sitelerle, gökdelenlerle talanda “durmak yok yola devam” denildi. Dönüşüm projeleri kapsamında binlerce insan borçlandırıldı, “kira yardımı” adı altında çok düşük miktarda “sadaka” dağıtıldı. Buna karşı çıkan emekçiler, bilim insanları ve yargı kararları dinlenmedi. Tozkoparan, Tokatköy, Fetihtepe, Fikirtepe, Kirazlıtepe, Sulukule İstanbul’da ranta açılan başlıca yerlerdir… Kentlerde dönüşüm projesi için riskli yapılar ve zemini sorunlu olan bölgeler yerine merkezi konumdaki rant değeri olan alanlar seçildi. Emekçi semtlerinin hedef alındığı rant projeleriyle sermaye kollandı ve aktarılan kaynaklarla beslendi. Emekçilerin yaşadığı konut sorunu istismar edilerek “sosyal konut projesi” adı altında yeni karlı projeler hayata geçirildi. AKP-MHP iktidarı için sorun emekçilerin barınma sorununu çözmek değildir, paranın kazanılıp kazanılmayacağı sorunudur. Bundan dolayı da dönüşüm kentsel değil, rantsaldır. Devrimcilerin ve ilerici sol güçlerin karşı çıktığı da tam olarak bu rantsal dönüşüm projeleridir.
Güvenli, nitelikli, ücretsiz barınma haktır!
Emekçiler için ise barınma sorunu salt barınabilecek yer bulma sorunu değildir. İnsanca yaşamak haktır ve dolayısıyla barınmak bir hak olarak ele alınmalıdır. Bu tanımlanmadığında barınma kişinin özel mülkiyetinin korunması kapsamında düşünülebiliyor. Barınmak insani bir haktır ve bu çerçevede satılmaması gerekir. Herkesin insanca yaşam koşulları içinde barınma hakkı olmalıdır. Kapitalizmde deprem nedeniyle en vahşi yüzünü gördüğümüz devlet, emekçileri insanlık dışı koşullarda yaşamaya mecbur bırakmaktadır. Milyonlarca insan barakadan bozma çürük binalarda ölüme terk edilmişlerdir. Son depremlerde resmi verilere göre yaklaşık 50 bin insanın mezarı, içinde yaşadıkları mekanlar olmuştur.
İşçi ve emekçiler bütün ömrünü ev alabilmek için geçiriyor ve ömrünü geçirdiği bu yapılar altında can veriyor. Emekçiler mülkünü -varsa eğer- çocuklarına bırakabilmek, “yarın nerede kalacağım”, “kirayı nasıl ödeyeceğim” kaygısı gütmeden yaşamak istiyor. Bu kaygıların yaşanmayacağı ve emekçilerin barınma ihtiyacının toplumsal olarak karşılanacağı tek sistem sosyalizmdir. Haramilerin düzeninde tehlike olarak görülen “güvenli barınma” hakkı sosyalizmde temel bir insan hakkıdır.
Burjuvazinin sınıf egemenliği yıkıldığında bu alanda atılacak ilk adımlar TKİP Parti Programı’nda “Konut ve kentleşme” başlığı altında şöyle ifade ediliyor:
“Burjuvaziye ait kamulaştırılmış konutlar işçilerin ve emekçilerin kullanımına sunulur.
Herkese ihtiyaca uygun sağlıklı ve güvenli konut sağlanır.
Kira ödemeleri (elektrik, su ve ısınma gibi temel ihtiyaçlar da dahil) en aza indirilir ve zamanla kaldırılır.
Konut yapım projelerinde dengeli ve sağlıklı bir kent yaşamı ihtiyacı özenle gözetilir.
Kentleşme kırsal kesime doğru yaygınlaştırılır.
Eski düzenden miras kentsel yığılmalar planlı bir müdahale ile giderilir.
Toplu taşımaya dayalı ücretsiz kent içi ulaşım esas alınır.”
Haramilerden ve onların saltanatından kurtulmak da “sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konutlarda” yaşamak da ancak işçi ve emekçilerin birleşik, örgütlü mücadelesi ile mümkündür.