Yerel seçimlerin ardından piyasaya sürülen “yumuşama” tartışmaları gündemde tutulmaya devam ediliyor. AKP-MHP iktidarının toplumda yarattığı çok yönlü yıkım ve bunun açmazları, kapitalist düzenin temel işleyişinde yaşanan aşınmalar ve nihayet AKP’nin kendi rejimini inşa etme çabasının yarattığı tahribatlar, birisi iktidar diğeri muhalefet olan sermaye partilerinin “yumuşama/normalleşme” tartışmalarına zemin oluşturmuştu.
CHP, düzendeki aşınmayı onarma çabasının bir ürünü olarak, AKP ise yerlerde sürünen imajını bir parça düzeltmek ve yoluna devam etmek adına “iyi niyet gösterileri” sürecini başlatmıştı. Arada bir dillendirilen “kırmızı çizgi” hatırlatmaları eşliğinde yapılan “yumuşama” görüşmeleri ve hemen ardından propaganda amaçlı “keskin” açıklamalarla ilerleyen süreç, karşılıklı atışmalarla devam ediyor. Erdoğan, son grup toplantısında yaptığı açıklamada “yumuşamanın” ne olduğu tartışmasına kendi cephesinden son noktayı koymuş oldu: “Siyasette yumuşama, muhataplarımızın ifadesiyle normalleşme çabamız aslında muhalefeti normalleştirme çabasıdır.”
Özcesi Erdoğan diyor ki, “normal olan mafyatik saray rejimidir. Muhalefet, bu rejimin tahkim edilmesine hizmet ederse onu ‘normal’ kabul eder, yağmadan kırıntı bile veririz.”
Seçim hezimetine uğramış, gayrı meşru bir rejimin şefi için bu sözler, fazlasıyla küstah bir tını taşıyor. Düzen muhalefetinin tutumu ise, AKP şefine bunları söyleme zemin hazırlıyor.
İki tarafa da emperyalistler ve ülkenin para babaları nasıl bir “niyet” beyan ettiler, bilemiyoruz. CHP şefinin “22 yıllık suça ortak olmayacağız”, AKP şefinin ise “22 yıllık başarıya kimseyi ortak etmeyeceğiz” söylemleri eşliğinde devam eden sürecin nereye varacağını hep birlikte göreceğiz. Kimin kimi normalleştirip kendine eklemleyeceğini ise zaman gösterecek. Ancak şu kadarı kesin ki, sermaye partilerinin “yumuşama” ya da “sertleşme” tartışmaları milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını etkilemiyor. Çünkü bu tartışmalar devam ederken ekonomik ve sosyal yıkım saldırıları “kararlı” adımlarla sürüyor. Temel demokratik hak ve özgürlükler kısıtlanırken, baskı ve zorbalık politikaları pervasızca uygulanıyor. Kayyım saldırısıyla Kürt halkının iradesine ipotek koymak, savaş ve saldırganlığı tırmandırmak gibi, esasında toplum yaşamını doğrudan etkileyen AKP-MHP rejiminin hedefleri yerli yerinde duruyor. Kapitalist düzenin çarkları aynı şekilde dönmeye devam ediyor. Rejimin işçi sınıfı ve emekçileri hedef alan saldırıları devam ediyor. Sermaye partileri görüşüyor diye bu sorunlarda bir değişiklik olamayacak. Saray rejiminin emek, insan ve doğa düşmanı saldırılarını geriletebilmenin yolu işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü mücadelesini geliştirilmekten geçiyor. Dolayısıyla toplumsal mücadelenin seyri, rejimin pervasızlık düzeyini de belirleyecektir.
Burjuva siyaset arenasında son süreçte olduğu gibi yaşanan kimi gelişmeler, toplumsal yaşamda esaslı bir değişim yaratmıyor. Gündemi işgal etmek, kitleleri manipülasyonla oyalamak, bu tür gelişmeleri ağzına sakız edip tartışmaya pek hevesli olan sağ ya da sol liberal çevrelere konuşulacak gündem vermek ötesinde “yumuşama” tartışmalarının ne anlamı olabilir ki?
İşçi sınıfı ve emekçi kitleler için esas gündem; ekonomik, sosyal, siyasal yıkım saldırıları ve buna karşı birleşik, kitlesel mücadelenin nasıl örgütlenebileceği noktasında düğümleniyor. Ülkenin temel gündemi krizin faturasını kimin ödeyeceğidir. Yaklaşık iki aydır süren “yumuşama” tartışmaları sürecinde bile bir milim değişmeyen sömürü, soygun, baskı ve zorbalık orta yerde dururken ötesini tartışmak, bu tartışmaları körüklemek, tartışmalara boş gözlerle bakarak heveslenmek, daha ağır bir fatura olarak dönmesi kaçınılmaz olan sonuçlara omuz vermek anlamına gelir. Dahası “yumuşadı-sertleşti” tartışmaları eşliğinde toplumla alay edercesine yapılan açıklamaları sineye çekmek anlamına da gelir. Çünkü kitleleri avutabildiklerini gördükleri her anın ardından daha pervasız icraatlara giriştiklerini biliyoruz.
Saray rejiminin yarattığı atmosfer içerisinde düzen siyasetinin nasıl bir seyir izleyeceği AKP-CHP şeflerinin temel tartışma konusu olabilir. İşçi sınıfı ve emekçiler için esas tartışma ise kapitalist düzenin temellerinin nasıl yıkılacağı olmalıdır.