Saray iktidarı metal işçilerinin grevini yasakladı. Metal işçisinin kendisine dayatılan sefalete karşı grev silahını kuşanması bir gece yarısı kararnamesiyle “milli güvenlik” sorunu ilan edildi.
Böylece sadece AKP-MHP iktidarının emek düşmanı yüzü yeniden gözler önüne serilmiş olmadı. Hemen her sorunu bir şekilde bağlamaya çalıştıkları “milli güvenlik” ile neyi kastettikleri de bir kez daha ortaya çıktı. Onların “milli güvenlik”ten anladıkları, mevcut azgın sömürü sisteminin korunması ve buna karşı oluşan tepki ve mücadelenin devlet zoruyla etkisizleştirilmesidir.
Bu yüzden neredeyse her sabah tüm toplum yeni operasyonlarla uyanmaktadır. Sendikacılar ve işçi önderleri bu yüzden gözaltına alınıp tutuklanmaktadır. Söz, basın, gösteri ve örgütlenme özgürlüğü bu yüzden ayaklar altına alınmaktadır. Kendi yasalarını bile hiçe sayan bir baskı rejimi tam da sermaye sınıfına dikensiz bir gül bahçesi armağan etmek için tahkim edilmektedir. Aylardır en insani taleplerle ve en demokratik biçimlerde direnen Polonez işçilerinin devlet eliyle maruz kaldığı faşist zorbalığa tanıklık edenler, bugün alınan bu grev yasağı kararına da şaşırmayacaklardır.
IMF patentli bir sosyal yıkım programını milyonlarca işçi ve emekçiye dayatmakta kararlı bir iktidarın hak alma mücadelesine saldırması, onu sindirip yıldırmaya çalışması kaçınılmazdır. Ancak bu, aynı zamanda günlerdir “Suriye zaferi” naraları ile kendini avutmaya çalışan Erdoğan ve şürekâsının işçi sınıfından, onun eyleminden ne kadar korktuğunun da göstergesidir. 22 yıllık iktidarını diğer şeylerin yanı sıra işçi hareketinin örgütsüzlüğüne borçlu olan AKP’nin en büyük korkusu, yaşamını köleleştirmeye çalıştığı milyonlarca emekçinin birleşip karşısına dikilmesidir. Her geçen gün tırmanan bu pervasız saldırganlığın arkasında yatan olgulardan biri tam da bu korkudur. Gün iktidarın bu korkusunu gerçeğe çevirme, baskı ve yasaklar karşısında sinmeyeceğimizi, teslim olmayacağımızı gösterme günüdür.
Ekmeğini büyütmek için mücadele eden her işçi arkadaşımız şu gerçeği bir an bile aklından çıkarmamalıdır. Tümüyle gasp edilmeye çalışılan grev hakkımız kararlılıkla savunulmadan, baskı ve yasaklama politikalarının karşısına dikilmeden, söz, basın, örgütlenme ve gösteri özgürlüğü için mücadele edilmeden emeğimiz ve ekmeğimiz için mücadele etmek de mümkün değildir. Zira, tüm bu baskı politikaları, demokratik haklarımızın gaspına dönük uygulamalar bizi bu sömürü düzenine razı etmek için uygulanmaktadır.
İşçi sınıfı ve emekçiler bir yandan kendisine dayatılan sefaleti ve sosyal yıkımı reddetmeli, öte yandan siyasal hak ve özgürlükler mücadelesini büyütmelidir. İnsanca koşullarda yaşayıp çalışmanın mücadele dışında bir yolu yoktur.
Emeğin Kurtuluşu’nun 46. sayısından alınmıştır…