Yerel seçim çalışmaları kapsamında Sivas’ta İYİ Partililerle bir araya gelen Meral Akşener, Sinan Ateş cinayetine değindi. Akşener, cinayetle ilgili şunları söyledi:
“Geçmişte siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi. Onun için hiçbirimiz korkmadık ama o çocuğun babasını katledenler torbacı.”
Akşener, geçmişte bizzat sorumluluğunu taşıdığı siyasi cinayetlerin “mertçe” gerçekleştirildiğini savunarak, kirli ve kanlı yüzünü bir kez daha ortaya koymuş oldu. Bu faşistlerin kirli ve kanlı tarihleri “mertçe” yapılan katliamlarla doludur. Akşener, bu tarihe sahip çıkarak hem ölü hem diri tetikçilerin arkasında duruyor. Tetikçi ve katliamcı zatların ölüsüne dahi sahip çıktığı eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün cenazesine gönderdiği çelenkten belli. Tetikçileri ortalıkta dolaşan cinayet ve katliamları “mertçe” diye nitelendirmek ise “dirisine” sahip çıkmak anlamına geliyor.
Akşener, bugün “abla” rolüne bürünüp çeşitli demagojilerle parlatılsa da o, hala aynı zihniyetin temsilcilerinden biridir. Devamcısı olduğu Tansu Çiller kendi döneminde Susurluk sonrasında TBMM kürsüsünden “Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir...” demişti. Sene 2024 oldu Akşener daha bu mertebeye yükselmeden o dönem devletin işlediği cinayetler için “mertlik” diyor.
2016 yılında MHP’nin genel başkan adayı olan aynı Meral Akşener Balıkesir’de şu itirafı yapmıştı:
“Ben, İçişleri Bakanlığı yaptığım dönemde tarihin en uzun, en geniş, en kapsamlı sınır ötesi harekâtına imza atmış bir bakanım. Utanarak söylüyorum bazıları diyor ki sosyal medyada 'Meral Akşener MHP’ye genel başkan olmasın, faili meçhullerin sorumlusu O’dur' diyorlar. Ne derseniz deyin hepsi kabulümdür. Bu ülke için, bu milletin birliği beraberliği için bir şey yapılması gerekiyorsa yapmışımdır, sorumluluğunu da sonuna kadar alıyorum.”
Akşener’in kişisel tarihi de figüranı olduğu resmi ideolojinin damgasını taşıyor. “Mertlik” ve “namertlik” söylemleri altında sürekli aklanmaya çalışılan devlet ve büyüyen çıkarlar söz konusu. 96’da Susurluk sonrasında çürüyen düzenin, çeteleşen devletin ayyuka çıktığı dönemde devreye giren Akşener, görevi “abisi” Mehmet Ağar’dan devralmıştı. O dönem DYP İstanbul Milletvekili olan Akşener, göreve gelir gelmez İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu ve Özel Harekat Daire Başkan vekili İbrahim Şahin’i görevden aldı. Bu göstermelik adımların ötesinde Susurluk düzeninin sürmesi için elinden geleni yapan Akşener’in misyonu, “mertçe cinayet işleyerek” düzenin devamını sağlamaktır. Bu da derin devletin “sığ” devletle bir ve aynı aygıt olduğunun kanıtlarından biridir.
Yayınlanan raporlara göre, 90’lı yıllarda 17 bin kişi “faili meçhul” cinayetlerde hayatını kaybetti. Akşener, 8 Kasım 1996-30 Haziran 1997 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı görevindeydi. Yani işin başındaydı.
Çillerin devamcısı, Mehmet Ağar’ın kardeşi, Çatlı’nın yemek arkadaşı, dönemine göre Fethullah Gülen’in şakşakçısı, Türkçe Olimpiyatları’nın konuşmacısı, sözde solcuların “kız kardeşi” ve her dönemin “Meral ablasının” “mertlik” anlayışı da bu kadar olur. Kirli savaş, faili meçhul cinayetler, gözaltına kayıplar, sokak infazları, yakılan köyler, asit kuyusuna atılan bedenler, işkenceler, toplu katliamlar… Tüm bunlar, Meral Akşener tipi sermaye uşaklarının karnesindeki “mertlik” notları oluyor.
Elinde devrimcilerin, ilericilerin, Kürt halkının ve aydınların kanı olan Meral Akşener ve onun gibi faşistler, dinci-faşist rejimin “demokrat muhalefeti” diye pazarlanıyor. Oysa kendisi muhalefet içinde yer alsa da onun zihniyeti iktidardadır. Nitekim “abla kostümü” içine yerleştirilip meşrulaştırılmaya çalışılsa da her kritik anda AKP-MHP rejiminin aparatı olduğunu gösteren tutumlar sergiliyor. Sedat Peker’in bile ifşa yayınladığı bir dönemde, Devlet Bahçeli’nin düzen muhalefeti içindeki kopyası olan Akşener hem söylemleri hem yaptıklarıyla kokuşmuş sermaye düzeninin yılmaz bekçisi olarak uğursuz misyonunu oynamaya devam ediyor.