Gerici-faşist-mafyatik rejim gemi azıya almış şekilde biat etmeyenleri hedef alıyor. Ortalığa saçılan iğrençliklerini örtbas etmek için öne çıkan muhaliflere azgınca saldırıyor. Geçtiğimiz günlerde bu saldırganlık, tok duruşuyla öne çıkan gazeteci ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Ahmet Şık’a yöneltildi. Devlete katil demesi ve çeteleşen dinci-faşist rejimin “azı dişlerini sökmek için her eylemin meşru olduğunu” söylemesinden dolayı hakkında iki soruşturma başlatıldı. Medyadaki saray beslemeleri Ahmet Şık’ı hedef alırken, AKP’nin sözcüsü Ömer Çelik ve faşist MHP’nin şefi Devlet Bahçeli de troller güruhuna katıldı. Şık’ı hedef göstererek ölüm tehdidi savuran Bahçeli, sarf ettiği şu sözlerle kin kustu:
“Devlete katil diyen bu soysuz devletin her imkanından istifade ediyor, hazinesinden maaşını alıyor. HDP’lilerin fütursuzluğundan cesaret alan bu suçlu bilmelidir ki TC devleti katil olsaydı bugün bulunduğun yer TBMM değil mezarlık olurdu. Bunlara müsamaha gösteremeyiz bu aşağılık tiplere tahammül edemeyiz.”
Ahmet Şık’ın Türk sermaye devletine “seri katil” demesine tahammül etmeyenler, yüzlerine ayna tutulduğu için telaşa kapılmış görünüyorlar. Çünkü düne kadar kullandıkları Sedat Peker’in ifşaat ve itirafları bizzat kendilerinin burunlarına kadar kirli/kanlı işlere battıkların gözler önüne seriyor.
Tarihi katliamlarla dolu olan Türk sermaye devletinin bu politikası son yıllarda AKP-MHP rejimi eliyle sürdürülmektedir. Bu devlet burjuvazinin bekası ve sınıf çıkarları uğruna ilericileri, muhalifleri, devrimcileri, ezilen ulus ve mezheplerin mensuplarını gözünü kırpmadan katletmeyi bir politika haline getirmiştir. 7 Haziran 2015 seçimlerinde hezimete uğrayan AKP iktidarı da kan dökerek 1 Kasım 2015 seçimlerini kazanmıştır. Cihatçıları kullanarak Diyarbakır’da, Ankara Garı’nda, Suruç’ta katliamlar yaptırmıştır. Yine aynı süreçte Kürt halkına yönelik kirli savaş tırmanlandırılmış, Cizre ve Sur başta olmak üzere şehirler yerle bir edilmiş, yüzlerce insan katledilmiştir.
Sedat Peker’in ifşaatlarıyla, bilinen gerçekler şimdi iyice su yüzüne çıkmış, “faili meçhul” denen cinayetlerin sermaye devleti tarafından işlendiği görülmüştür.
Bugün rejimin başı bir kez daha “7 Haziran seçimleri sonrasını asla unutmayın” diye bağırarak tehditler savuruyor ve bu açıklamanın ardından faşist bir tetikçi HDP’ye saldırıp genç bir kadını katlediyor.
Sermaye devletinin katliamcı geleneği!
Türk sermaye devleti kuruluşundan bu yana devrimci muhalefeti baskı ve şiddetle ezmeye çalışmıştır. Daha kuruluş aşamasında Mustafa Suphi önderliğindeki komünistleri denizde boğdurarak elini kana bulamıştır. Tüm tarihi boyunca işçilerin ve emekçilerin davası için mücadele eden ilerici ve devrimci güçlerden korkmuş, saldırarak etkisizleştirmeye çalışmıştır.
Tarihsel TKP ve ilerici aydınlar defalarca kez tutuklanmış, işkenceden geçirilmiş, zindanlara atılmıştır. “Derin devlet”in 6-7 Eylül’de organize ettiği saldırı, yağma, tecavüz, cinayet olayından sonra da sürek avı başlatılmış, sosyalistler ve aydınlar zindanlara kapatılmıştır.
Türk sermaye devleti eliyle gerçekleşen katliamların başlıca hedeflerinden biri de Kürt halkının özgürlük mücadelesi olmuştur. Burjuva cumhuriyetin kuruluşunun ardından Kürt halkının temel hakları inkar edilmiş, meşru talepleri için başkaldırdığında ise büyük zulüm ve katliamların hedefi olmuş, toplu sürgünlere uğramıştır.
‘50’li yıllardan itibaren kapitalist gelişmenin hız kazanmasıyla sınıf mücadelesi gelişirken, izleyen on yıllarda ilerici-sosyalist fikirler güç kazanmıştır. Bu gelişmenin önü de devletin şiddet ve provokasyonlarıyla kesilmek istenmiştir. Bu amaçla devletin resmi güçlerinin yanısıra dinci ve ırkçı çeteler de tetikçi olarak kullanılmıştır. CIA’in organize ettiği “Komünizmle Mücadele Dernekleri” o yıllarda yaygınlaştırılmış, bu derneklerde toplanan güruhlar işçilere, öğrenci gençliğe, sosyalist güçlere karşı tetikçi olarak kullanılmıştır. Bu katliamlardan biri olan “Kanlı Pazar”da, iki genci katledip ABD’nin 6. Filosu’nu kıble yaparak namaz kılanlar da o tetikçiler olmuştur.
Her şeye rağmen işçi sınıfı hareketi, öğrenci gençlik hareketi ve bu hareketten doğan devrimci örgütlerin gelişimi önlenememiş, Amerikancı generallerin 12 Mart faşist darbesi bu gelişmenin önünü kesmek için tezgahlanmıştır. Devrimci katliamı adeta bir sürek avı halini almıştır.
12 Mart darbesi toplumsal muhalefetin yükselmesini önleyememiş, sınıfı hareketi de hızla kitlesel-militan bir nitelik kazanmaya başlamıştır. ‘70’li yıllar boyunca yükselen sınıf ve gençlik hareketine karşı Türk sermaye devleti, açık-gizli tüm baskı ve terör aygıtlarını seferber etmiştir. Binlerce devrimci, emekçi ve aydının hayatına mal olan sayısız saldırı, cinayet ve katliam gerçekleştirilmiştir. 1 Mayıs 1977’de Taksim’de tezgahlanan planlı bir katliamda onlarca emekçi yaşamını yitirmiştir. Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da da yüzlerce ilerici ve Alevi emekçi, faşist-dinci çetelerin öne sürüldüğü planlı saldırılarla katledilmiştir.
İşçi sınıfı hareketi ve toplumsal muhalefet ancak 12 Eylül 1980’de askeri faşist darbeyle bastırılabilmiştir. Devrimci güçler devlet terörüyle ezilmiş, onbinlerce devrimci ve ilerici işkenceden geçirilmiş ve zindanlara kapatılmıştır.
1990’lı yıllarda Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikalarını yoğunlaştıran sermaye devleti, Kürt halkının özgürlük ve eşitlik mücadelesini vahşi bir kirli savaşla boğmaya çalışırken, devrimcileri ve ilericileri de yargısız infazlar, gözaltında kayıplar ve zindan katliamlarıyla teslim almak istemiştir.
Saldırıları püskürtmek için!..
Yirmi yıldır AKP eliyle yürütülen saldırı politikaları gelinen yerde yeni boyutlar kazanmaktadır. Sadece ilerici ve devrimci güçler değil, sağından soluna tüm düzen muhalefeti de saldırılardan payını almaktadır. Kürt halkı ise kudurgan bir saldırının hedefi haline getirilmiş bulunmaktadır. İzmir HDP binasına yönelik saldırı, bu saldırganlığın nerelere vardırılacağını ortaya koymaktadır.
Sermaye düzeni, onun devleti ve dümenini tutanlar gelinen yerde tam bir çürüme ve çeteleşme batağında debelenmektedir. Bu çürümüş şiddet aygıtının dizginlerinden boşanan saldırganlığı ancak işçi sınıfı ve emekçilerin mücadele alanına çıkmasıyla püskürtülebilir. İşçi sınıfının partisinin önderliğinde yükselteceği iktidar mücadelesiyle sermaye düzeni alaşağı edildiğinde ise, hem katliamların hesabı sorulacak hem de kurulacak sosyalist düzende gerici şiddet döngüsü kırılıp atılacaktır.
N. Kaya