Söylenenlere bakılırsa seçimler gelecek yıl Mayıs ya da Haziran’da yapılacak. Seçimlerin çöküşe doğru giden Saray rejimi tarafından sabote edileceğine dair pek çok iddia da var. Saltanatın çöküşü ve ardından suç dosyalarının açılabilecek olması, Tayyip Erdoğan’la suç ortaklarını telaşlandırıyor. Bu da artık “suç şebekesi” diye anılan rejimin kan dökmek dahil her türlü kirli icraata kalkışabileceği yönündeki kaygıları arttırıyor. Buna karşın düzen partilerinin şimdiden seçim hazırlıklarına başladıkları da gözleniyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusunda yasal düzenleme yapılması için çağrıda bulunması, seçimlere hazırlık kapsamında atılan bir adım olarak değerlendirildi. “Siyasi bir hesap yapmadım” diyen CHP şefi de bunun böyle olduğunu kabul ediyor.
Kılıçdaroğlu ile konuşan Halk TV’den Fikret Bila, “CHP gelirse başörtünüzü açtıracak. Türbanlıları işten atacak. Kazanımlarınızı kaybetmek istemiyorsanız AK Parti’ye oy verin" söylemiyle AKP’nin propaganda yaptığını hatırlatıp şu soruyu soruyor: “…böyle bir yasa teklifi getirerek, bunu önlemek istediğiniz de söylendi. Teklifi yaparken böyle bir amaç güdüyor muydunuz?
Kılıçdaroğlu verdiği yanıtta şöyle diyor: “Elbette onu düşünerek yaptım. Kapalı kapılar arkasında bunu söylemeye başlamışlardı. İşte CHP gelirse başınızı açmanız için sizi zorlayacak, kamudan atacak, kazanımlarınızı kaybedeceksiniz, diye konuşmaya başlamışlardı. Şimdi artık böyle istismar edecekleri, kara propaganda yapacakları bir imkan kalmadı ellerinde…”
Yani CHP şefi oy hesabı yaparak böyle çıkışı yapmış. Bu çıkışın Kılıçdaroğlu’nun oylarını arttırıp arttırmayacağı meçhul, ancak kokuşmuş Saray rejiminin eline sefilce kullanacağı bir koz verdiği kesin.
AKP şefinin Kılıçdaroğlu'nun teklifine dair yaptığı ilk yorum, ‘gökte ararken yerde buldum’ havasında olduğunu gösteriyor. “Kılıçdaroğlu farkında olmadan pas verdi, golü atmamız lazım” diye söze giren Tayyip Erdoğan şöyle devam ediyor:
“Aslında Kılıçdaroğlu’nun ortaya attığı bu tez, siyaseti ne kadar bilmediğini, kendisinin bir siyaset fukarası olduğunu gösteriyor. Bir defa ortada şu anda yasal bir düzenlemeyi gerektirecek bir durum yok ki. Şu anda bu haliyle kızlarımız üniversiteye, ortaöğretime gidebiliyor mu, polis olabiliyor mu, asker olabiliyor mu? Evet. Bütün bunlar şu anda var mı? Var. Şimdi böyle bir durum ortadayken, bayram değil seyran değil, nereden çıktı bu iş? Sen dürüstsen, o zaman gel bunu Anayasa’ya alalım ki bundan sonra kimse bu işin üzerinde oynayamasın…”
Görüldüğü üzere Saray rejimi, Kılıçdaroğlu’nun ettiği gafı fırsat bilerek yeni anayasa tartışması açmaya hazırlanıyor. Milyonları sefalete mahkum etmiş, faşist baskı ve zorbalığı ayyuka çıkarmış, Orta Çağ artığı zihniyetini topluma dayatmış bu rejimin başı, utanmadan yeni anayasa yapmaktan söz ediyor. Hırsızlık, rüşvet, riyakarlık, yağma, talan, adam kayırma, mafyacılık, zorbalık konusunda sınır tanımayan rejimin ağababaları, şimdi tam bir pişkinlikle aileden, değerlerden tekrar söz etmeye başladılar. İşin garip tarafı diğer partilerin de anayasa tartışmasına dahil olmasıdır. Rejimin gündeme getireceği anayasa değişikliği için, “hele bir bakalım, kötü niyetli farklı hesapları yoksa destekleriz” türünden laflar ediliyor.
***
Bu arada Diyanet başta olmak üzere örgütlü dinci-gericiliğin kadınları hedef alan iğrenç saldırılarının ardı arkası kesilmezken, kadın cinayetleri “sıradan” olay haline gelmişken, milyonlar açlık sınırının altında kalan bir gelirle hayatta kalmaya çalışırken, toplumun geniş kesimleri faşist baskı ve yasaklar altındayken, artık bir sorun olarak görülmeyen baş örtüsü konusunu gündeme getirip Saray rejimine ‘gol atması için pas vermek’ abesle-iştigaldir.
Düzen cephesinde AKP sonrası dönem için en çok “umut pazarlayan” kişi Kılıçdaroğlu’dur. Oysa bu çıkış, düzene umut bağlayanların hayal kırıklığına uğramalarının kaçınılmaz olduğunu bir kez daha göstermiştir. Toplumun yarıdan fazlasını koyu bir sefalete mahkum eden Saray rejiminin güya muhalifi olan diğer düzen partilerinin ise emekçilere ya da ezilenlere vaat edecekleri bir şey yok. Böyle bir dertleri de bulunmuyor. Din istismarcısı ya da ırkçı-şoven olduklarını ve sermaye için çalıştıklarını çok da gizleme gereği duymuyorlar.
Ezilenlere, sömürülenlere umut dağıtan, demokratik hak ve özgürlükler üzerindeki baskıları kaldırma vaadinde bulunan, gençlere kadınlara “beni bekleyin sorunlarınızı çözmeye geliyorum” diye umut pazarlayabilen tek düzen politikacısı halihazırda Kemal Kılıçdaroğlu’dur. Birikmiş bunca sorun varken bu politikacının yapabildiği şey de “gol atması” için Saray rejimine “pas vermek” oluyor.
***
Vurgulamak gerekiyor ki, bu düzenden emekçilerin hiçbir beklentisi olmamalıdır. Zira beklentiye girmek boşuna zaman kaybı ve derin hayal kırıklığı dışında bir şey getirmeyecektir. Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçilerin örgütlü güçlerini ortaya koyan bir mücadele geliştirmek dışında hiçbir çıkış yolları bulunmuyor. Birilerinin sorunları çözmesini beklemek kolaydır ancak bir sonuç getirmez. Saray rejimi kadar pervasız olmasa da her iktidar, kapitalistlerin çıkarlarını gözetecektir. Bir iktidar aynı anda hem emekçiler hem sermaye için çalışamaz. Zira bu sınıfların çıkarları birbirine zıttır. İktidarlar kapitalistler için çalıştığına göre, işçi ve emekçilerin önceliği, kendileri saraylarda sefahat sürerken toplumun en az yarısını sefalete mahkum edenlerden hesap sormak ve taleplerini kazanmak için örgütlü mücadeleyi yükseltmek olmalıdır.