İçinde bulunduğumuz dönemde ittifak arayışı ve tartışmaları sol hareketin temel gündemlerinden birini oluşturuyor. Geniş bir yelpazede konumlanan ve kendini sol-sosyalist ya da komünist olarak tanımlayan bir dizi parti ve örgüt, merkezinde olağan ya da olası erken seçim hazırlıklarının yer aldığı ittifak arayışına hız vermiş bulunuyor. Bu konuda hemen her kesim, toplum karşısına bir “seçenek” olarak çıkmanın öneminden dem vuruyor. Yapılan açıklamalarda “toplumsal mücadeleyi” ya da “halk hareketini” geliştirmenin “önemi” de vurgulanıyor. Peki, kurulmak istenen ittifaklarda hangisi esas alınıyor? Seçim hazırlıkları mı yoksa toplumsal mücadeleyi birleşik bir zemin üzerinden geliştirmek mi?
Solda ittifak tartışmalarının öne çıkan aktörlerinin kamuoyuna yansıyan tüm açıklamaları, oluşturulacak birlikteliğin eksenini seçimlerin oluşturduğunu tartışmasız olarak ortaya koymaktadır. Nitekim HDP daha en başında bu yaklaşımını mevcut konumu üzerinden sakınmadan ilan etti. TİP, EMEP vb. reformist partiler ise seçim barajını aşmaktan, parlamentoda grup oluşturmaktan, hatta burjuva devletin yeni cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda da ortaklaşılabileceğinden dem vurmaya başladılar.
Erkan Baş:
“Üçüncü ittifak, 10 barajını kolayca aşacaktır, hatta yüzde 15-20’lerde bir halk desteğini sağlayabiliriz. Çalışmalar, bu ittifakın Meclis’te birden fazla gruba da erişebileceğini gösteriyor…
“Örneğin, cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucubenin ortadan kaldırılması için taahhütte bulunan bir aday etrafında tüm muhalefet pekâlâ uzlaşabilir.”
Ercüment Akdeniz: “Eğer ilk turda emek, demokrasi, özgürlük güçleri bir araya gelir ve güçlü bir seçenek ortaya çıkarsa hep birlikte bir aday gösterebiliriz. Ama öyle bir kombinasyon çıkar ki birinci tur referandum niteliği kazanır, o zaman aday gösterilmeyebilir.”
Öte yandan, SİP-TKP, Sol Parti, Halkevleri vb. çevreler söz konusu ittifakın eksenini “toplumsal mücadelenin ihtiyaçları” üzerinden gerekçelendirse de, devam eden müzakerelerin açıkça seçim hazırlıklarına dayandığını bilmiyor olamazlar. Zira her biri bu tartışmaların, dolayısıyla çalışmaların dolaysız parçası durumundalar. Dahası, ittifak arayışının hız kazandığı bir dönemde devam eden MESS Grup TİS’leri ya da Sinbo, ÇİMSATAŞ vb. mevzi direnişler karşısında aldıkları tutum, solla ortak hareket etme konusunda gerçekte neyi esas aldıklarını, nasıl bir konumlanış içerisinde olduklarını da alenen gözler önüne sermiş bulunuyor.
“En geniş demokrasi ittifakı”nın önündeki açmazlar
Kamuoyuna yansıyan solda ittifak tartışmaları, reformist sol hareket içerisinde iki temel eğilimin giderek belirginleşmeye başladığını gösteriyor. Bu eğilimlerden ilkini HDP merkezli ortaklığın sağlanmasına yönelik çalışmalar oluşturuyor. İkinci eğilim ise SİP-TKP, Sol Parti ve EMEP’in bir süredir devam eden müzakereleri üzerinden kendisini ortaya koyuyor.
Sol Parti dışında, bu iki eğilimin temsilcilerinin HDP’nin çağrısıyla geçtiğimiz günlerde Ankara’da bir araya gelmesi ise reformist sol partiler içerisinde daha geniş bir seçim ittifakı oluşturma arayışının ilk göstergesi oldu.
“En geniş demokrasi ittifakı” kapsamında ilerici-reformist güçler seçim sürecine tek bir çatı altında toplanarak girebilecek mi, şimdiden bir şey söylenemez. Lakin, bunun önünde ciddi engellerin olduğunu kamuoyuna yansıyan tartışmalardan görmek mümkün. HDP’nin düzen muhalefeti ile ilişkilenişe açık kapı bırakması, ittifak müzakerelerine katılan SİP-TKP gibi reformist partilerin Kürt sorunu karşısındaki sosyal şoven çizgisi, birliktelik konusunda yaşanan sandık-sokak ikilemi vb. sorunlar, hedeflenen “en geniş demokrasi ittifakı”nın açmazları durumunda. Bu tür sorunların seçim ittifakı zemininde kolayından aşılamayacağı deneyimlerle biliniyor. Dolayısıyla buradaki sorun, olası bir seçim ittifakında kimin kimi arkasında sürükleyeceği ya da omurgaların daha ne kadar esnetilebileceği ile ilişkilidir.
Seçimler, birleşik mücadele ve sınıf ekseni
Sınıf devrimcileri, içinden geçilen zorlu dönemde sokak mücadelelerini ve sınıf hareketini esas alan birleşik mücadele zeminlerinin oluşturulması hedefiyle hareket ediyorlar. Nitekim, koşulları oluştuğunda bu tür süreçlerin örgütlenmesinde sürükleyici bir güç olarak yer alıyorlar.
Açıktır ki, seçim ve parlamentodaki koltuk dağılımını esas alan “en geniş sol ittifak” tartışmaları ile işçi sınıfı ve emekçilerin gündemlerini ve mücadelesini eksen alan eylem birliktelikleri iki ayrı şeydir. Bu elbette seçimler gibi önemli bir siyasal gündemin yok sayılması anlamına gelmemektedir. Tersine, seçim süreçleri sol parti ve örgütler adına nerede konumlandıkları ve hangi sınıfın çıkar ve özlemlerini esas aldıkları konusunda turnusol işlevi görür ve fazlasıyla önemlidir. Dahası, uzun bir süredir gelişmelerin olağan bir düzlemde ilerlemediği, gerici-faşist rejimin tam bir zorbalık aygıtına dönüştüğü, ekonomik-sosyal yıkımın emekçilerin yaşamını cehenneme çevirdiği günümüz Türkiye’sinde gündeme gelen seçimler elbette olağan seçim süreçlerinden farklı bir önem taşımaktadır.
Fakat bu konuda esas olan, seçimlere nasıl bir program üzerinden hazırlanıldığıdır, kurulması öngörülen ittifakların hangi sınıfın çıkar ve özlemlerini temsil ettiğidir. Solda kurulacak ittifak ya da birlikteliklerin seçimler üzerinden işçi sınıfı ve emekçileri nasıl bir mecraya sürükledikleridir. İşte en temel ayrım bu noktada düğümlenmektedir.
Sınıf devrimcileri dün olduğu gibi bugün de, gerek işçi sınıfının gündelik mücadelesi üzerinden gerekse seçimler gibi temel bir siyasal gündem çerçevesinde her adımda sınıf eksenli toplumsal mücadelenin büyütülmesini esas almakta, ittifak ya da birleşik mücadele tartışmalarını da bu temel yaklaşım üzerinden değerlendirmektedir. Zira sorun, seçim süreçleri de dahil olmak üzere her vesileyle işçi sınıfı ve emekçileri kendi bağımsız devrimci sınıf tutumu üzerinden kapitalist sömürü düzeninin karşısına çıkarabilmek, sınıflar mücadelesi ekseninde harekete geçirebilmektir.