Kriminal bir sınıf olan burjuvazinin sınıf çıkarlarının bekçisi olan kapitalist devlet de bir tür ‘suç örgütü’ olarak çalışır. Buna rağmen biçimsel olarak her devletin kendine göre bir hukuku var. Türk sermaye devleti de ‘suç dosyası kabarık bir örgüt’, fakat buna rağmen biçimsel de olsa kendine göre bir burjuva hukuku vardı. AKP-MHP rejimi bu biçimsel hukuku büyük oranda berhava etti. Artık geçerli hukuku pervasızca ayaklar altına bir rejim var. Tüm kurumlarıyla tepeden tırnağa kriminal olan bir rejimde yağma, talan, adam kayırmacılık, cinayet, hakaret, linç, rejime biat etmeyenlere kin ve nefret kusmak vb. daha pek suçu işlemek sarayın içinde ya da çevresinde olanlar için serbest.
Bu kriminal rejimin en etkin kurumlarından biri Diyanet İşleri Başkanlığı’dır (DİB). Suç dosyaları kabardıkça din istismarına daha çok sarılan AKP-MHP rejiminde DİB, sosyal yaşamın dizayn edilmesi kapsamında aktif bir rol oynuyor. El atmadık yer bırakmayan bu kurumun şefi Ali Erbaş ve çevresindeki adamlar pervasızca açıklamalar yapıyor, vaazlar veriyor, toplumun belli kesimlerini hedef gösteriyorlar. Kısacası kılıç kuşanıp saray rejimi adına her konuda ahkam kesiyorlar.
Dolar kuru 7 liranın altındayken DİB’in başındaki şahsın ‘makam aracı’nın fiyatı 1 milyonun üstündeydi. DİB’deki diğer kişiler için tahsis edilmiş ‘lüks araçlar filosu’ ise şatafat düşkünlüğünün bu kokuşmuş kuruma da hakim olduğunu gözler önüne seriyor. Topluma ‘ahlak’ vaaz eden zatlar saraydaki lüks ve şatafata uygun bir yaşam sürüyorlar. Lüks makam araçlarında caka satarken, halka “dünyevi nimetleri küçümseyin, öteki dünyada cennete gitmek için çaba sarf edin” nasihatleri etmekte en ufak bir beis görmüyorlar. ‘Din görevlisi’nden çok saray rejiminin militanı olan bu şahısların vaazları skandallarla doludur.
Vakıf yurtlarında çocuklara tecavüz edilmesi konusunda tek eleştirel laf etmeyen kurumun başındaki şahıs, 24 Nisan 2020’de vaaz ettiği cuma hutbesinde şu ifadeleri kullanmıştı: “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir.”
Vaazında LGBTİ+ bireyleri hedef alan DİB şefi Erbaş hakkında bazı kitle örgütleri suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyuruları Erbaş’ın etrafındaki zevatı harekete geçirdi. BirGün’de yer alan habere göre, Ali Erbaş’a bağlı ‘sendika’ üyeleri, “Minber Dokunulmazlığı” talep ediyorlar.
Mil-Diyanet Sen (Manevi İlkeli Liyakatli Diyanet ve Vakıf Çalışanları Sendikası) adlı “sendika” konuyla ilgili açıklamasında şu ifadeleri kullanıyor:
“Son günlerde Atatürk üzerinden algı operasyonu yaparak Diyanet İşleri Başkanlığımızı ve başkanını itibarsızlaştırmaya çalışanların bu çabaları da beyhudedir (…) Cuma hutbeleri üzerinden kafa karışıklığı oluşturmaya çalışan ve buradan bir şeyler çıkarmayı amaçlayan fitne ve fesatçılar bu amaçlarına ulaşamayacaklardır. İşte bu yüzdendir ki; Mil-Diyanet Sen’in aylardır gündemden düşürmediği ‘Minber Dokunulmazlığı’ teklifi ivedilikle yasalaşmalıdır. Minber Dokunulmazlığı ile okunan hutbeler yargının konusu olmaktan çıkarılmalıdır”
Sayısız skandala imza atan bu şahısları gerçekte henüz yargılayan olmadı. Saray rejiminin aparatlarından biri olan DİB’i yargılamaya cesaret edebilecek savcılar çıkar mı bilinmez. Ancak Yargı da sarayın aparatı durumuna düşürüldüğü için, işledikleri suçlardan dolayı DİB’in şefi ya da etrafındakilerin yargılaması beklenmiyor. Yani ‘Minber Dokunulmazlığı’ gibi bir şeye ihtiyaçları yok, fiili durum zaten budur. Hal böyleyken ‘dokunulmazlık’ talebinin gündeme getirilmesi dikkat çekicidir. Görünen o ki, DİB’in iliklerine kadar yozlaşmış bu ‘kaymak tabakası’ saray rejimi için yolun sonunun göründüğünü fark etmiş ve paçalarını kurtarma telaşına düşmüştür.