AKP, iktidara geldiği günden bu yana eğitimi dinci-gerici propagandanın aracı haline getirmek için her türlü pervasızlığı sergiledi. Rejim karşısında itaatkar, “kindar/dindar” nesil yetiştirmek ve buna dayanarak kendi geleceğini garantiye almak için pek çok saldırı gerçekleştirdi. Ancak ortaçağ artığı ideolojiye dayalı yaşam biçimini dayatması, toplumunun geniş kesimleri tarafından tepkiyle karşılandı/karşılanıyor.
Seçimlerin ardından Tayyip Erdoğan’ın Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) koltuğuna oturttuğu Yusuf Tekin, şefini memnun etmek telaşıyla işe başladı. Daha önceki bakanların cüret edemediği konulara el atan Tekin, gerici taarruza başlamak için idmanlı olduğu izlenimi verdi. Eğitim alanında milyonlarca öğrenci pek çok sorunla boğuşurken ve niteliksiz eğitime mahkum edilmişken, bu Saray görevlisinin düşündüğü şey erkek ve kız öğrencilerin ayrı okullarda okutulmasıdır. Bu pervasız saldırının hedefinin toplumun geniş kesimlerine dayatılan dinci-gerici politikalarla aynı olduğunu unutmamak gerekiyor. Çünkü yaşamın farklı alanlarında yapılan dayatmalar bütünlük teşkil ediyor.
MEB’in hayata geçirdiği uygulamaların yanı sıra, dinci-gerici iktidarın on milyarlarca lira bütçe ayırdığı Diyanet İşleri Başkanlığı da (DİB) eğitim alanına kirli ellerini atmış bulunuyor. İktidar, bir aparat olarak kullandığı DİB üzerinden de pek çok dinci-gerici politikayı hayata geçirmeyi planlıyor. Eğitim-öğretim müfredatlarının bilimsellikten ve laik içerikten uzak olarak düzenlenmesi, geçtiğimiz eğitim döneminde ÇEDES uygulamasının protokollerinin imzalanması, eğitim alanında yapılmak istenen dinci-gerici uygulamalara verilecek güncel örneklerden bazılarıdır. Bu politikaları hayata geçirmek için her türlü olanağı değerlendiren iktidar, son olarak Diyanet İşleri Eğitim Hizmetleri Müdürlüğü'nün örgün eğitim kurumlarında "Kur'an Eğitim Merkezleri" kuracağını duyurdu. Ayrıca müdürlüğe verilen görevlendirme ile örgün eğitim öğrencilerine dini temellerde kurslar verilmesinin de önü açılmış oldu.
Diyanet İşleri Eğitim Hizmetleri Müdürlüğü'nün örgün eğitime yönelik hayata geçirdiği bu düzenleme ve ÇEDES protokolü ile çocukları hedef alan gerici saldırılar yeni bir boyuta taşındı. Toplumun geniş kesimlerinin yaşama biçimine küstahça müdahale eden iktidar, eğitim alanına yönelik bu düzenlemelerle eğitim çağındaki çocukları gerici ideoloji ile zehirlemek istiyor. İdeolojik zehirle sersemletilmiş, iktidara ve kapitalistlere boyun eğen, kölece koşullarda çalışmayı “olağan” sayan bir nesil yaratmanın peşindeler.
“Kız ve erkeklerin ayrı okullarda okutulması gerekir” söylemlerinden “maneviyat eğitimi” uygulamalarına, kadınların ve gençlerin ne giyeceğine ne yiyeceğine ve ne konuşacağına müdahale etmeye kadar uzanan pervasız saldırılar yapılıyor. Rejim, eğitim alanında devreye soktuğu gerici icraatlarla ve zehirli söylemlerle, toplumun geniş kesimlerinin yaşam biçimini orta çağ kurallarına göre dizayn etmek istiyor. Gelinen aşamada gemi azıya alan saldırganlığa karşı durabilmenin en etkili yolu her alanda örgütlü mücadeleyi yükseltmek olacaktır.
Öte yandan, eğitim alanlarında yapılmak istenen yeni düzenlemelerle eşit, parasız, bilimsel, laik eğitim hakkının gaspı daha da derinleştirilecek. Bu hakkı gasp ettirmemek, çocuklarımızın eğitim hakkına ve geleceğine sahip çıkmak, karanlığa teslim olmamak için de örgütlü mücadelenin yükseltilmesi dışında bir seçenek yoktur.
K. Sönmez