Topyekün saldırılara karşı topyekün direniş!

İçerde ve dışarda saldırganlık politikalarını arttıran rejim, kendi bekası için her türlü zorbalığı yapmaya devam edecektir. Emekçilere, ezilen halklara, kadınlara ve gençlere yönelen saldırıları püskürtebilmenin yolu birleşik mücadeleden geçmektedir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 12 Ekim 2023
  • 19:00

Yargıtay Gezi Davası’nda verilen cezaların bir kısmını onadı. Dinci-faşist rejim, yine kendi yasalarını ayaklar altına aldı. Karara sınırlı da olsa tepki gösterildi. Saray rejimi bu kararla topluma gözdağı verme ve intikam alma mesajı vermiş oldu.

Bitmeyen Haziran Direnişi korkusu

Gezi Davası Osman Kavala için ağırlaştırılmış müebbet, Can Atalay, Çiğdem Mater, Mine Özerden ve Tayfun Kahraman için 18’er yıl hapis cezasıyla sonuçlandı. Mücella Yapıcı ve Hakan Altınay serbest bırakıldı. Mahkemenin karar metninde, Haziran Direnişi’nin ABD’deki “Occupy” hareketinden esinlendiği iddiası var. Bu da AKP iktidarının “dış güçler” savının gerekçesi olarak sunuluyor.

“Her ülkede patlak veren olayların son derece özgün koşulları ve buradan kaynaklanan tümüyle kendine özgü yönleri var. Şu veya bu ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel, dini ya da etnik-ulusal koşulları olayların oluşum ve gelişim seyrinde temel önemde bir rol oynar. Yeni tarihsel dönemi belirleyen temel dinamikler de, her bir toplumda, o toplumun kendine özgü koşullarının oluşturduğu prizmadan kırılarak yansır, böylece kendine özgü biçimi bulur. Bu gerçeği biliyor ve hesaba katıyoruz. Ama yine de bu bize, günümüz dünyasının bir bütün olduğu, olayların dünyanın bu genel tarihsel sahnesi içerisinde gerçekleştiği, burada ortak bir zemin ve buna bağlı olarak da büyük bir etkileşim dinamiği bulunduğu gerçeğini unutturmamalıdır. Haziran Direnişi tüm bu farklı türden tepki ve hoşnutsuzluklar birikiminin birleşik bir patlaması olmuştur.” (Haziran Direnişi-1 H. Fırat, www.tkip.org)

Haziran Direnişi AKP iktidarının sorumluluğunu taşıdığı sosyal yıkım saldırılarına, kent yağmasına, doğa talanına, yaşam tarzına dönük müdahalelere, kültürel yaşam alanlarını hedef alan saldırılara karşı gelişen bir patlamadır, kendiliğinden bir kitle hareketidir. Bundan dolayıdır ki AKP iktidarının her dönem korkulu rüyası durumundadır.

Rejim saldırganlıkta gemi azıya aldı

Haziran Direnişi Erdoğan şahsında AKP-MHP rejimi için bitmeyen bir yara durumunda. Her çıkmaza girdiğinde nefret ve kin kusmaya devam ediyor.

Seçim sonrasında kolları sıvayarak saldırılara devam eden rejim, Meclis’in açılışında ve AKP genel kurullarında anayasa tartışmaları ile toplumu oyalamaya devam ederken, mahkemelerden çıkan kararlar saldırıların artacağını göstermektedir.

Ankara’da gerçekleşen saldırıyı kendisine kalkan edinen AKP-MHP iktidarı içeride ve dışarıda saldırılarını arttırıyor. Sınır ötesi operasyonlarla Kürt halkının kazanımlarına göz dikerken, içeride ise tutuklama terörü ile toplumsal muhalefetin her kesimini zapturapt altına almaya çalışıyor. Merdan Yanardağ’ın tutuklanması ve ceza verilerek serbest bırakılması, Barış Pehlivan’ın açık hapishanede tutulması, Sezgin Tanrıkulu’na dönük linç kampanyası, insanlık suçu sayılacak katliamların davalarında zaman aşımı kararları çıkkması, Ayşenur Aslan’ın gözaltına alınması, süren Kobane davası ve HDP’nin kapatılmak istenmesi söz konusu saldırılara güncel örnekler olarak verilebilir. Tüm bunların üzerine gelen Yargıtay’ın Gezi davasına ilişkin verdiği karar, aslında dinci-gerici iktidarın Haziran Direnişi’ne yönelik bitmeyen kinini göstermektedir.

Artan hayat pahalılığı ve geçinememe sorunu, geniş gençlik kitlelerinin ve emekçilerin barınma sorunu katlanarak devam ederken, emekçilerde biriken öfkeyi iktidar da görebiliyor. Bu nedenle bir yandan kemer sıkma politikalarını uygularken diğer yandan baskı rejimini tahakküm edecek adımlarını sıklaştırıyor. Saray rejimi, OVP ile topluma dayattığı kemer sıkma politikalarının sonuçları açısından yükselecek herhangi bir tepkiyi zorbalıkla bastırma misyonu ile hareket ediyor.

Ankara saldırısı ve sonrası

1 Ekim’de Meclis açılışında PKK tarafından gerçekleştirilen saldırı sonrasında Saray rejimi zorbalığını arttırdı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Kürt hareketini hedef göstererek “Yer altı ve yer üstü kaynakları hedefimizdir” dedikten sonra, TSK’nin, 30’u aşkın sınır ötesi hedefi vurduğu açıklandı. Rojova’da Kürt halkının kazanımlarını hedef alan rejim çok yönlü saldırı planını devreye soktu.

Mazlum Kobani saldırılara dair şu açıklamayı yaptı:

“Türk yetkililerin iddia ettiği gibi Ankara’daki saldırının failleri bizim bölgemizden oraya gitmedi. Biz ne Türkiye’deki iç çatışmaların bir tarafıyız ne de gerilimin artmasından yanayız. Türkiye, bizim bölgeye yönelik sürekli yapılan saldırılarını meşru kılmak için bahaneler arıyor ve yeni bir askeri operasyon konusunda son derece endişeliyiz.”

***

İçerde ve dışarda saldırganlık politikalarını arttıran rejim, kendi bekası için her türlü zorbalığı yapmaya devam edecektir. Emekçilere, ezilen halklara, kadınlara ve gençlere yönelen saldırıları püskürtebilmenin yolu birleşik mücadeleyi büyütmekten geçmektedir.

Kürt halkının kazanımları gasp edilmek isteniyorken; mahkeme kararlarıyla, zorbalık ve artan baskı ile tüm toplum zapturapt altına alınmaya çalışılıyor. Tüm bu baskı ve zorbalığı ancak toplumsal muhalefetin tüm kesimlerinin birleşik, kitlesel, militan ve devrimci mücadelesi bertaraf edebilir.