Her geçen gün derinleşen ekonomik kriz milyonlarca işçi ve emekçi için en temel ihtiyaçlardan da bir vazgeçişi beraberinde getiriyor.
Emekçi çocukları eğitimin her kademesinde okula gidebilmekte çeşitli zorluklar yaşıyor, çoğu zaman eğitim hakkından tamamen vazgeçmek durumunda bırakılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın resmi verileri, eğitim çağında olan yüz binlerce çocuğun okullara kayıtlı olmadığını gösteriyor. Yakın zamanda açıklanan 2022-2023 örgün eğitim istatistiklerine göre okulda olması gereken 1 milyon 613 bin çocuk resmen “kayıp”. Buna göre ilkokul düzeyinde 365 bin 888 çocuk, ortaokul düzeyinde 533 bin 28 çocuk, Lise düzeyinde ise 714 bin 551 çocuk hiçbir eğitim programına kayıtlı değil. Okula gitmeyen ancak resmi verilerce akıbeti de bilinmeyen bu çocukların nerelerde olduklarına ilişkin biraz bakıldığında ise hiç iç açıcı bir tablo ortaya çıkmıyor. Çocuk işçiliği, çocuk yaşta evlendirme, aile içi hizmet, tarikat ve cemaat eğitimi gibi olasılıklar birbirini izliyor.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı dahi açıkladığı verilerde her yıl çocuk işçiliğinde %20 oranında bir artış olduğunu gizleyemiyor. Ailesinin geçimi için doğrudan okulu bırakıp çalışan çocukların yanı sıra açıköğretime yazılıp tam zamanlı işlerde çalışan çocukları da atlamamak gerekiyor. Zira onlar da her ne kadar bir eğitim programına dahil olarak gözüküyor olsalar da gündelik yaşamda eğitimin hiçbir kademesinde yer almıyorlar. Ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde yer alan MESEM'de (Mesleki Eğitim Merkezi) doğrudan çocuk işçiliğin yasal kılıfı olmuş durumda. Açıköğretim ve MESEM'e kayıtlı çocukların da örgün eğitimin dışında kaldığı hesaba katılırsa 4 milyonu aşkın çocuk nitelikli eğitim hakkına erişemiyor diyebiliriz.
Bu tablonun bir diğer etkisini de toplumsal anlamda yaşanan bilinç bulanıklığı konusunda görüyoruz. Hakları gasp edilen, yoksullaşan ve sefalete sürüklenen milyonlarca işçi ve emekçi din adı altında sistematik olarak uyuşturulmaya çalışılıyor. Zira “kayıp” çocukların bir kısmının da tarikat-cemaat gibi karanlık yuvalara kapatıldığı da bir başka gerçeklik ve bu sayının giderek arttığına dair de pek çok veri bulunuyor. AKP-MHP iktidarının hem ekonomi hem de eğitim politikaları bu tablonun her geçen gün ağırlaşmasına neden oluyor. Bu politikalar binlerce çocuğu tam da gelişim dönemlerinde geri dönüşü olmayan bir yola sürüklüyor.
Milli Eğitim Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ya da bir başka resmi makamın tüm bu verilerinin gerçekleri en az haliyle yansıttığı da aklımızın bir köşesinden çıkarmamamız gerekiyor. Bu gerçekliği hesaba kattığımızda açıklanan verilerden çok daha fazla çocuğun gelişim süreçlerinde birçok haklarında mahrum bırakıldığını görebiliriz. Ancak elbette ki tüm bu olan bitenleri veriler ışığında görmek de yeterli değil. Çocuklarımızın hakları, gelecekleri ve özgürlükleri için harekete geçmemiz, elimizi taşın altına koymamız gerekli.
M. Nevra