Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının görülmesinin üzerinden 1 yıl geçti. Bu süreç boyunca resmi rakamlara göre 2 milyon 800 binden fazla kişi koronavirüse yakalandı. Yine resmi rakamlara göre 29 binden fazla kişi pandemi nedeniyle hayatını kaybetti. Koronavirüs yayılımı hız kesmeden devam ederken “normalleşme” adı altında alınan sözde tedbirler de ortadan kaldırıldı. Türkiye’de devlet, gerekli önlemleri almayarak salgını daha ölümcül hale getirirken, Bakan Fahrettin Koca virüsün mutasyonlu varyantlarının varlığını resmen açıklamak zorunda kaldı.
Çeşitli bilim çevrelerinin açıklamalarına göre, koronavirüsün genetik haritasının ilk kez yayınlandığı 2020 Ocak ayından bu yana virüste tam 12 bin mutasyon tespit edildi. 76 ilde görüldüğü söylenen mutasyonlu koronavirüs salgınında gelinen aşamada aşı tedariki ve aşılama, tam bir yalan hikayesine dönmüş durumda.
Yalan hikayesini anlamak açısından Bakan Koca’nın açıklamalarına bakmak faydalı olacaktır. Fahrettin Koca, 26 Kasım 2020 tarihinde “Aralık ayında asgari 10 milyon olmak üzere 20 milyon hedefliyoruz. Ocak ayında 20 milyonda sorun yok. 50 milyon doz için sözleşme imzalandı” demişti. Koca, 17 Şubat’ta “Sinovac ile yaptığımız anlaşmaya göre nisan sonuna kadar 100 milyon doz aşı elimizde olacak” diye yeni bir tarih ortaya attı.
Koronavirüs aşılarının 3 milyon dozluk ilk bölümü 30 Aralık, 10 milyon doz olan ikinci alımın 6,5 milyon dozluk ilk bölümü 25 Ocak, 3,5 milyon dozluk ikinci kısmı 29 Ocak geldi. Gelen aşıların sayısı açıklananların çok altında kalırken, gelenler de verilen tarihlerin çok sonrasında geldi. Resmi ağızlardan yapılan açıklamalara göre Sinovac aşısından Şubat 2021 sonuna kadar 50 milyon doz getirilmesi “yeniden” planlanırken, Türkiye’nin elinde şu an yaklaşık 15 milyon doz Sinovac aşısı bulunduğu söyleniyor.
TTB başta olmak üzere birçok halk sağlığı uzmanı, salgını önlemenin önemli araçlarından bir olan aşılama sürecinin sadece bir aşı şirketi üzerinden yürütülmesinin ciddi endişeler yarattığını belirtiyor. Türkiye’de gündemde sadece Çin aşı olmasına rağmen yalanlar sadece bunun üzerinden sürdürmüyor. BioNTech/Pfizer aşısı üzerinden yine Sinovac benzeri ötelenen tarihler ve yalanlar sürüyor.
Fahrettin Koca, BioNTtech aşısı için 25 Aralık’ta anlaşmanın imzalandığını, 550 bin dozun yıl sonu ya da 2021 yılı başında geleceğini belirtmişti. Aynı açıklamada mart ayı sonuna kadar 4,5 milyon doz aşı getirileceğini öne sürmüş, 7 Ocak tarihinde ise, “Bugün itibariyle 50 milyon doz inaktif aşı için kesin anlaşma yapmış ve 3 milyon dozluk ilk bölümünü depolarımıza teslim almış durumdayız. Ayrıca mRNA temelli aşı için de bugün yine bir görüşme yaparak yeni tedarik planını gözden geçirdik. 4,5 milyon doz garanti ve 30 milyon doza kadar anlaşmamız imzalandı.” demişti. 10 Şubat’taki açıklamasında da “Bu ay için BioNTech aşısı ayrıca gelmiş olacak. Mart sonunda 4,5-5 milyona tamamlamak ihtimali üzerine gelmiş olacak. 30 milyona kadar da opsiyonel olarak imzalanmıştı. İlave olarak 50 artı 50 milyon Sinovac’tan talebimiz vardı. 130 milyona yakın aşının sözleşmesinin yapıldığını söyleyebilirim.” ifadelerini kullanmıştı.
Ancak gelinen aşamada ortada ne BioNTech’in 30 milyon dozu ne de 100 milyon doz Sinovac aşısı var. Sinovac ile ilgili yapılan açıklamalar sürerken BioNTech aşısına dair açıklama bile yapılmıyor. Aşı tedarikine ilişkin yalanların ve tutarsızlıkların yenilir yutulur olmadığını anlayan Bakan Koca artık aşı tedarikine ilişkin açıklamalardan kaçınacaklarını yeni açıklaması ile ima etmiş oldu.
Aşı tedarikine bağlı olarak aşılama süreci yine sadece yalanlarla yürütülüyor. Günde 2 milyon kişiyi aşılama maharetinden dem vuran AKP şefi Erdoğan’ın sağlık sistemi henüz yalnızca toplam nüfusun %3,2’sine 2 dozluk aşı yapabildi. Neredeyse her hafta aşılama ile ilgili mesnetsiz söylemlerde bulunuluyor. Öyle ki Sağlık Bakanı Koca, şubat ayı sonunda yaptığı açıklamada mayıs ayına kadar 52 milyon civarındaki kişinin aşı olmasını hedeflediklerini söylerken, birkaç gün önce yaptığı açıklama ile sonbahardan önce 50 milyon kişiye aşı yapılmasını planladıklarını açıkladı. Keza MEB’in patronu Ziya Selçuk, yüz yüze eğitime başlayan öğretmenlerden başlamak kaydıyla tüm öğretmenlerin hızla aşılanacağını söylerken, ülkede bulunan toplam 1,2 milyon öğretmenin sadece 80 bini aşı oldu. Eğitim Sen’in bilgilendirmesine göre aşı için randevu almak isteyen öğretmenler “aşılama takviminde değilsiniz” yanıtını alıyorlar.
Çin’in ürettiği Sinovac aşısından 50 milyon dozluk anlaşma yapıldığı sadece Fahrettin Koca tarafında değil, Erdoğan ve Sinovac’ın Türkiye distribütörü olan Keymen İlaç Sanayi ve Ticaret Anonim sahibi Cantürk Alagöz tarafından dile getirilmişti. Erdoğan, “Ekonomi Reform Paketi” açıklamasında Çin ile ikinci 50 milyon dozluk aşı anlaşmasına yakın olduklarını söyleyerek, bugüne kadar söylenmiş her sözü bir çırpıda yalanlamış oldu.
Açıklanan 4 aşamalı aşılama sürecinin daha ilk aşamasında sona gelinemedi. Hayatı salgın ile birlikte kabusa dönen milyonlarca işçi ve emekçinin aşılanması ise tartışma konusu bile değil. Aşılama planına göre gidildiği ve bu hızla aşılama yapıldığı düşünüldüğünde herkesin aşılanması 3-4 yıllık bir süreci gerektirecek. Salgına karşı canla başla mücadele eden sağlık emekçilerinin aşılarının ikinci dozları dahi henüz yapılmış değil.
Maske dağıtmayı beceremeyen, hasta sayılarını toplumdan gizleyen, aşı tedarikini yandaş kayırmanın aracına çevirmeye çalışan ve sadece asalak takımını aşılayan AKP-MHP rejiminin toplum sağlığını salgından korumak gibi bir derdi yoktur. Geçtiğimiz bir yılın tamamı gösteriyor ki süreç kendi haline ve salgından korunmak ise herkesin kendi imkanlarına bırakılmıştır. Pandemi süreci, resmi ağızlardan çıkmasa bile sürü bağışıklığına terk edilmiş durumdadır.
Yalan salvoları ile toplumu sersemletip, kendi sorunlarından ve taleplerinden uzaklaştırmaya çalışan tek adam rejimi, pandemiyi kendi ‘beka’sını sağlamanın fırsatına çevirmeyi hesap ediyor. Tüm adımlarını buna göre atıyor. Reform paketleri, ‘müjde’ler, dış politikadaki saldırganlık, yalan ve tutarsızlıklar silsilesi bu ‘beka’ya hizmet etmektedir.
Toplum sağlığını ve geleceğini AKP-MHP rejiminin keyfine bırakmak, kurda kuzu teslim etmekle eşdeğerdir. Çoğunluğu işçi ve emekçilerin oluşturduğu toplumumuzda, toplum düşmanı AKP-MHP ittifakının gündem değiştirmek için tartıştırmaya çalıştığı suni gündemleri tartışmayı kabul etmemeli, kendi gündemlerimize odaklanmalıyız. Hayatımıza ve geleceğimize sahip çıkmanın yolu gerici iktidarın sahte gündemleriyle oyalanmamaktan geçmektedir.