İsrail devletinin halen belirgin sınırları yok; oysa bir hançer gibi Ortadoğu’nun bağrına saplanalı 72 yıl oldu. Bu devlete hâkim olan Siyonistlerin kesin sınırlar çizmekten uzak durmaları, işgalci-ilhakçı politikanın onlar için vazgeçilmez olmasından kaynaklanıyor. Nitekim geçen aylarda ABD Başkanı D. Trump’ın desteğiyle, 1967’den beri işgal altında tutulan Suriye’nin Golan Tepeleri’ni “İsrail toprağı” ilan ettiler.
Yeni kurulan ırkçı-Siyonist hükümetin önceliklerinden biri, Batı Şeria’nın yaklaşık üçte birini ilhak etmektir. İlhak planı, Ürdün’ün bir bölgesinin İsrail topraklarına katılmasını da içeriyor. Yeni hükümet, uzun süren kirli pazarlıklardan sonra, yolsuzluk-rüşvet bataklığında yüzen Benyamin Netanyahu başkanlığında kurulabilmişti. Hükümeti kuran taraflar, yeni toprak ilhakı konusunda da mutabık kalmıştı.
Birleşmiş Milletler (BM) anlaşmaları yine ayaklar altında
İsrail, BM’nin uğursuz bir kararıyla kurulmuştu. Filistin’i parçalayıp halkını sürgüne mahkûm eden ‘Taksim kararı’, BM tarihinin en rezil kararlarından biri. Hatta ilkidir. BM, kurulmasına vesile olduğu İsrail’i kısa sürede üyeliğe kabul etmiştir. Ancak her zaman batılı emperyalistlerin, son 60 yılda özellikle ABD’nin himayesinde olduğu için İsrail, BM’nin Filistin’le ilgili aldığı hiçbir kararına uymamıştır. Filistin bağlantılı bütün BM kararlarına paçavra muamelesi yapmıştır.
İsrail’in bu küstahlığı, uluslararası hukuktan dem vuran emperyalistlerin siyonistlere verdikleri desteği zerre kadar etkilememiştir. Gösterdikleri en “sert” tepki “endişeliyiz” diye yaptıkları riyakâr açıklamalardan ibarettir. Irkçı-Siyonistlerin Batı Şeria topraklarını ilhak edeceklerini ilan etmeleri, BM’nin bir tür aşağılanmasıdır. Zira BM kararlarının bir kez daha çöpe atılacağını pişkince dünyaya ilan ediyorlar.
Siyonist küstahlık Trump’tan güç alıyor
Yeni ilhak planı, Trump yönetiminin gündeme getirdiği “Asrın Anlaşması” adlı saldırı planından güç alıyor. Plan, çok daha kapsamlı olmakla birlikte, İsrail’e yeni topraklar ilhak etmek için motivasyon sağlıyor. Ne de olsa plan, İsrail’e yeni bölgelere yayılma alanı açmayı da hedefliyor.
İsrail, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki vurucu gücü olmakla birlikte, Siyonist rejimin Washington’dan bağımsız hareket etmesi pek rastlanan bir şey değil. Yeni toprak ilhakı gibi kışkırtıcı bir adımı ise, ancak ABD’nin dolaysız desteği ile atabilir. Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul eden Trump, Golan Tepeleri’nin ilhakını da desteklemiştir. Siyonist rejimin bu ilhak hamlesi de Trump’ın onayı olmadan atılamaz. İlhak adımını Temmuz ayında atacaklarını ilan etmeleri, Trump’ın desteğini aldıklarına işaret ediyor.
Ödlek Avrupa Birliği’nin riyakarlığı
İsrail’in ilhak planını ilan etmesine bazı AB şefleri tepki gösterdi. BM kararlarına aykırı olan ilhak planına AB’nin onay vermediğini ilan eden şefler, İsrail’in yeni toprak ilhakını tanımayacaklarını söylediler. Avrupa Parlamentosu’nun bazı üyeleri ise, İsrail’e yaptırım uygulanmasını gündeme getirmek istediler. Ancak ilhaka tepki göstereneler olduğu gibi, destekleyenler de var AB’de.
İsrail’e yaptırımın tartışılmasını dile getirenler olsa da, bu “cüret” AB tarihinde görülen bir şey değil. Nitekim bazı AB şeflerinin açıklamaları, ilhaktan vaz geçsinler diye neredeyse Siyonist şeflere yalvarır tondadır. İsrail’in bir kez daha Filistin topraklarını ilhak etme küstahlığına AB doğrudan destek vermeyecek. Ancak AB içindeki bazı güçler her zaman olduğu gibi İsrail’in arkasında duracaktır. Örneğin kısa süre önce Almanya’nın Hizbullah’ı hedef alan saldırısı, Siyonist rejimin AB üzerindeki etkisi hakkında fikir veriyor.
ABD’den şekilsel planda bazen farklı tutum alabilen AB, toprak ilhakı konusunda da aynısını yapacaktır. “Endişeliyiz” diye açıklama yapmanın ötesine geçmesi olası görünmüyor. Zira İsrail saldırıları söz konusu olduğunda, AB’nin riyakarlıktan öte bir tepki gösterdiğine tanık olunmamıştır.
Rusya-Çin ikilisinin pragmatizmi
Rusya-Çin ikilisi de ilhak planına karşı çıkıyor. Ancak bu karşı çıkışın temenniden öte bir anlamı yok. Zira Ortadoğu’da dayanaklarını güçlendirmeye çalışan Çin’le Rusya, çift taraflı oynuyor. Bir tarafa angaje olmadan, birbiriyle çatışan taraflarla aynı anda işbirliği yapıyorlar. Pragmatizmi esas alan bu politika, bu ikiliyi tüm taraflar için ‘cazip’ kılıyor.
Rusya’nın da Çin’in de İsrail’le iyi ilişkileri var. Bu yaklaşım bölgedeki diğer Amerikancı rejimlerle ilişkiler için de geçerlidir. Ama bu ikili aynı zamanda İsrail’in “baş düşman” ilan ettiği İran, Suriye, Hizbullah gibi güçlerle de iyi ilişkileri var. Rusya-Çin ikilisinin bu politikası Filistin için de geçerlidir.
Çin de Rusya da BM’nin Filistin için aldığı kararların uygulanması gerektiğini savunuyor. Ancak ikisi de Güvenlik Konseyi üyesi olmasına rağmen, hiçbir zaman İsrail’e yaptırım uygulanması için çaba harcamadılar. En iyi ihtimalle çağrı niteliğinde olan açıklamalar yapmanın ötesine geçmemişlerdir. İsrail’in bölgede gerilimi daha da arttıracak ilhak kararından hoşnut olmadıkları kesin. Buna rağmen ne İsrail’le ilişkilerinde bir değişiklik olacak ne ilhakı engellemek için ciddi bir girişimde bulunacaklar.
Görünen o ki, Siyonistler ne AB’nin ne Çin-Rusya ikilisinin pasif itirazlarını dikkate alacak. ABD’nin tam desteği devam ettiği sürece, küstahça saldırıyı gerçekleştirmek isteyecekler. ABD-İsrail saldırısı, ancak Filistin halkının direnişi ve dostlarının güçlü dayanışmasıyla püskürtülebilir.