2019 yılı düzen siyasetinde yaşanan belirsizliklerin ve krizlerin derinleştiği bir yıl oldu. Özellikle Mart ayında yapılan yerel seçimler ve tekrarlanan İstanbul seçimleri düzen cephesinde oluşan çatlakları tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi.
“Türkiye halen belirsizliklerle dolu bir geçiş süreci içindedir. Son birkaç yılı belirleyen kararsız denge hali sürmektedir. Olayların nereye varacağını kestirmek bugün için kolay değildir. Bunu belirleyecek olan karmaşık bir dizi iç ve dış etken var. Birbirini besleyen ya da çelen ve çatışan bu etkenlerin sonuçta ortaya ne çıkaracağını zaman gösterecektir.” (TKİP VI. Kongre Bildirgesi)
Erdoğan yönetiminin yıpranma süreci devam ediyor
Sermayenin ve emperyalist güçlerin açık desteği ile 2002 yılında hükümet koltuğuna oturan AKP, bundan aldığı güçle 17 yıldır siyasal iktidarı elinde tutmayı başarabildi. Bu başarıyı sadece bu güçlerden aldığı desteğe borçlu olmadığı ise açık.
AKP gericiliği, aradan geçen zaman diliminde, gerek “ileri demokrasi” safsatalarıyla, gerek din bezirganlığı yaparak, gerekse de ırkçı-şoven politikaların önünü sonuna kadar açarak kendisine geniş bir toplumsal taban oluşturabildi. Yalan, demagoji ve siyasal gericilikle oluşturduğu bu toplumsal desteği iktidar gücünü ayakta tutmak için bir meşruiyet zemini olarak değerlendirdi ve sistemli bir şekilde istismar etti. Her seçim başarısını “milli irade” söylemi ile paketleyip topluma sundu ve meşruiyetinin göstergesi saydı. “... Hukuksal ölçü ve normları hiçbir zaman umursamayan, ihtiyaç duyduğu her durumda onları çiğneyen ya da basitçe yok sayan dinci faşist gericilik odağı, fakat öte yandan, her yeni adımına ya da saldırısına olanaklı olduğu her durumda hukuksal bir meşruiyet desteği sağlamayı da önemsemiş ve bundan da en iyi biçimde yararlanmıştır.” (Referandum ve Devrimci Sınıf Çizgisi)
Ancak, son yılların toplumsal-siyasal gelişmeleri tüm bu olanakların giderek tükenmeye başladığını göstermektedir. Boğazına kadar yolsuzluk ve rüşvet batağına saplanmış bulunan, her adımında toplumsal sorunları derinleştiren bir iktidarın meşruiyetini korumakta zorlanması elbette şaşırtıcı değildir. Kırılma noktası olarak Haziran Direnişi alınırsa, özellikle son altı yıldır Erdoğan yönetimi adına yaşanan tam da budur. Son yıllarda kendini daha belirgin hissettiren ekonomik kriz ve onun toplumsal yaşam üzerindeki etkileri, sistemli bir şekilde tırmandırılan faşist baskı ve zorbalık, Kürt halkını, Alevileri ve kadınları hedef alan gerici politikalar vb., toplumun önemli bir kesiminde ciddi bir öfke ve tepki biriktirmiş bulunmaktadır.
Bunun en dolaysız göstergesi, 2019 yılında gerçekleşen yerel seçimler olmuştur. Özellikle tekrarlanan İstanbul seçimleri, tüm hilelere ve seçim oyunlarına rağmen yaşadığı yenilgi, Erdoğan yönetiminin toplumsal desteğini artık eskisi kadar kolay koruyamadığını gözler önüne sermiştir.
Düzen siyasetinin krizi derinleşiyor
AKP iktidarı ile temsil ettiği sermaye düzenini açmaza alan ve yıpratan sorunların diğer boyutu ise siyasal krizin derinleşmesidir.
2016 yılında Fethullahçı çete tarafından gerçekleştirilen faşist darbe girişimini gerici iktidarını pekiştirmenin ve tek adam rejimini kurumsallaştırmanın imkânı olarak değerlendiren Erdoğan yönetimi, bunu başarmakta fazlasıyla zorlanmaktadır. Darbe girişiminin ardından yeni bir boyut kazanan rejim krizi tüm yönleriyle varlığını sürdürmektedir. Başta seçim süreçleri olmak üzere 2019 yılının siyasal gelişmeleri ise, AKP iktidarının bu konuda mesafe alabilmesinin hiç de kolay olmadığını göstermektedir. Karşısında elle tutulur bir düzen muhalefetinin olmadığı, dahası toplumsal mücadele dinamiklerinin alabildiğine geri olduğu günümüz koşullarında bile bunu başaramamaktadır. “... Elinde tuttuğu muazzam güce ve hala da sahip olduğu önemli kitle desteğine rağmen, bu güçler koalisyonu ve onun kurmaya çalıştığı yeni rejim, henüz oturmuşluktan ve dolayısıyla istikrardan yoksundur. Hassas ve kırılgan dengelere dayalıdır. Aradan geçen yıllara rağmen hala da esneme yeteneği gösterememesi bunun bir göstergesidir.” (TKİP VI. Kongre Bildirgesi)
Öte yandan, ne kadar basiretsiz olsa da burjuva düzen muhalefeti cephesinde yaşanan CHP eksenli bloklaşma ile Davutoğlu, Abdullah Gül ve Ali Babacan gibi AKP artıklarının yeni parti girişimleri nedeniyle siyasal kriz önümüzdeki süreçte daha karmaşık bir hal alacaktır.
Dış politikada iflas ve gerilim
Dış politika alanında yaşanan iflas ve açmazlar 2019 yılında daha bir derinlik kazandı. Özellikle Suriye savaşı ve AKP iktidarının bu alanda kendi önceliklerini esas alan çizgisi, başta ABD olmak üzere emperyalist merkezler ile yeni kriz dinamiklerini tetikledi. Son günlerde ABD emperyalizmi tarafından her vesileyle aşağılanması, yaptırım tehditleri ile karşı karşıya kalması bunun güncel örnekleri oldu.
Rus ve ABD emperyalizmiyle ilişkilerde iki ipte oynayan cambaz misali hareket eden AKP iktidarı, günü kurtaran kimi tavizler elde etse bile, onlar tarafından her açıdan güvenilmez bir ortak olarak değerlendiriliyor. Ortadoğu’da ve dünyada büyük bir tecrit edilmişlikle karşı karşıya bulunuyor.
Öte yandan, çıkarları birbiriyle çatışan emperyalist merkezlerle kurduğu karmaşık ilişkiler Erdoğan yönetimini her geçen gün daha da açmaza itmekte, ipler günden güne gerilmektedir. Özellikle Suriye ve Rojava’yı hedef alan işgal harekatlarının ardından yaşanan gelişmeler, bir-iki hafta içerisinde cereyan eden baş döndürücü savaş diplomasisi, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Kapıda ise, Libya üzerinden Rusya ile, Akdeniz’deki enerji kaynakları üzerinden batılı güçlerle yaşayacağı yeni kriz dinamikleri beklemektedir.
Bugün Suriye macerası tam bir iflasla dönüşmüş durumdadır. Suriye’de saplandığı bataktan nasıl sıyrılacağı ise hala bir muammadır. Dahası, savaş ve saldırganlığa dayalı dış politika çizgisi ve Kürt halkının kazanımlarını hedef alan kirli savaş politikaları, içerde beklediği sonuçları eskisi gibi yaratamamaktadır.
İşçi ve emekçiler düzen siyasetinin çatlaklarına dolgu malzemesi olmamalıdır!
Düzen siyasetinde yaşanan krizlerin hangi sonuçlar doğuracağını bugünden ortaya koymak zor. Fakat akıldan çıkarılmaması gereken temel önemde bir gerçekliğin altını çizmeliyiz. Baskı, zorbalık ve sömürü cenderesinde boğulan işçi ve emekçiler düzen içi gerilim ve krizlerden kendisi açısından olumlu bir sonuç çıkabileceği yanılgısına asla düşmemelidir. Zira, iktidarı ve muhalefeti ile burjuva siyaseti varlığını kapitalist sömürü düzenine borçludur ve ona hizmet etmektedir.
Bu bağlamda TKİP VI. Kongre Bildirgesi, düzen siyasetinde yaşanan gelişmelere nasıl yaklaşılması gerektiğini özlü bir biçimde ortaya koymaktadır:
“Ağır toplumsal kriz koşullarında dinci-faşist iktidar kaçınılmaz olarak yıpranmaktadır. Meşruiyet sağlamakta önemli bir imkan olarak kullanageldiği seçmen desteği giderek erozyona uğratmaktadır. Fakat patlak verecek güçlü bir halk hareketiyle yerinden edilmediği sürece, o bir iktidar gücü olarak kalmak kararlılığındadır. Bunun için iç savaş tehdidi de dahil her türlü gayrı meşru yol ve yöntemi kullanmak niyetinde olduğunu şimdiden göstermiştir. Fakat düzen içi siyasal güç dengelerinde işler başka türlü seyretse bile, en azından iktidar ortağı olarak kalacaktır. Emperyalist odakların ve onunla uyumlu büyük sermaye gruplarının manevraları konusunda yanılgıya düşmemek için bunu göz önünde bulundurmak önemlidir.”
“Dinsel gericiliğin çatı partisi AKP, onun temsil ettiği zihniyet, ideoloji, kültür, bunların maskelediği toplumsal güçler, sınıfsal çıkarlar ve sermaye grupları, cemaat ve tarikatlardan vakıflar ve derneklere kadar bin türlü oluşum, örgüt ve kurum, günümüz Türkiye’sinin en katı gerçeklerinden ve mevcut kapitalist düzenin en temel yapıtaşlarından biridir. Dolayısıyla tüm bu yapı ve ilişkileriyle dinsel gericiliğe karşı mücadele, kurulu sermaye düzenine ve emperyalizme karşı mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.”