Kapitalizmi ortadan kaldırma mücadelesini güçlendirmekle mümkündür
1 Eylül Dünya Barış Günü, insanlığı Hitler faşizmi belasından kurtaran Sovyetler Birliği’nden miras kaldı. Barış Günü olarak II. emperyalist paylaşım savaşının başladığı güne tekabül eden 1 Eylül’ün seçilmesi, insanlığın benzer yıkımları tekrar yaşamaması temennisinin dile getirilişiydi.
Savaşsız dünya temennisi yüce bir ideali dile getirmekle birlikte, ‘barış günü’ ilanından bu yana dünyada savaşsız tek gün bile geçmemiştir. Çünkü kapitalizm dünya yüzünden silinmeden bu anlamlı temenninin gerçekleşmesi olası değil. Elbette barışa özlem duymak, savaşsız bir dünyada yaşamak özlemi halen güçlüdür. Ancak bu özlem ne kadar güçlüyse, insanlık da barıştan en az o kadar uzaktır halen.
***
Kapitalizmin küresel krizi, Covid-19 salgınıyla daha da derinleşti. Bu ise, dünyada zenginliklerden pay alma kavgasını şiddetlendirdi. Emperyalist sistemin jandarması ABD, içine girdiği düşüş sürecini durdurmak için çırpınsa da gidişata etki edemiyor. Düşüş engellenemeyince yükselişteki güçlere hücum etme stratejisi benimseniyor. Yükselen güçler, özellikle Çin ve Rusya karşı hamleler geliştiriyor. Gerilimi tırmandıran bir döngü içine giren taraflar halen askeri çatışmaya girmemek için özen gösteriyorlar. Buna karşı ekonomik, ticari, teknik, diplomatik, siyasi vb. alanlarda cereyan eden çatışmalar sürüyor.
Çıkarları ya da vekilleri çatışsa da esas güçler bundan kaçınıyor. ‘Bıçak sırtında’ olsa da halen gözetilen bir denge var. Ancak taraflardan hiçbiri bu dengeye güvenerek hareket etmiyor. Silahlanma yarışının pervasızca sürdürülmesi, savaşın bütün taraflar için bir olasılık olduğunu anlatıyor. İmal edilen ‘yeni nesil’ nükleer başlıklı füzeler, yapay zekanın tüm imkanları kullanılarak geliştirilen birçok silah, emperyalist orduların yıkıcı kapasitesini dramatik bir şekilde arttırıyor. Bu ise, olası bir çatışmanın yaratacağı yıkımı tahmin etmeyi bile zorlaştırıyor.
Silahlanma yarışı ABD, Çin, İngiltere, Rusya, Avustralya, Japonya, Almanya, Fransa gibi emperyalist ligde oynayan devletlerle sınırlı değil. Bunlara ek olarak Hindistan, Pakistan, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan, İran, Brezilya, Güney Afrika Cumhuriyeti, Mısır, Güney Kore gibi birçok ‘ikinci ligdeki’ kapitalist devlet de silahlanmaya büyük kaynaklar aktarıyor.
***
Dünyanın farklı bölgelerinde devam eden irili-ufaklı çatışma ya da savaşlar var. Ortadoğu ise bu gerici çatışmaların, yer yer boğazlaşmaların merkezi durumundadır. Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Libya gibi ülkelerde çatışma ya da savaşlar sürüyor. Bu savaşları kışkırtan emperyalist/siyonist güçler ve bölgedeki suç ortaklarıdır. Oysa ağır yıkımlara varan bedeli halklar ödüyor.
ABD’nin bölgedeki etkisinin zayıflaması, Çin, Rusya, Fransa gibi güçlerin ise oluşan boşluğu henüz yeterince dolduramaması, Türk sermaye devletinin daha saldırgan, daha yayılmacı bir politikaya saplanmasına neden oluyor. Emperyalizme uşaklık baki kalmakla birlikte bölgenin yağmasından büyük bir pay kapma histerisi AKP-MHP rejiminin dış politikasını belirler hale geldi. Ülke ekonomik kriz içinde kıvranırken, savaş harcamaları günden güne arttırılıyor. Zira, beka sorunu yaşayan rejimin birinci önceliği silahlanmayı arttırmak, savaş aygıtını tahkim etmektir. ‘Yeni Osmanlıcı’ yayılmacı hevesler zirvedeyken, rejim ise bekasını hem içeride hem dışarıda saldırganlığa endekslemiş durumdadır.
AKP-MHP iktidarının Türkiye’si bu haldeyken, adını andığımız ‘ikinci lig’ kapitalist devletler de benzer politikalar izliyor. Her biri kendi çapında silahlanıyor. Emperyalist güçlerle bağlantılı bir şekilde kendi bölgelerindeki çatışmalarda taraf oluyorlar. Yine de hiçbiri Türk sermaye devleti kadar pervasız, onun kadar saldırgan bir politika izlemiyor.
Hem emperyalistlerin hem bölgesel güçlerin dahil olduğu gerilim alanlarının ilk sırasında yazık ki, Doğu Akdeniz var. Bu alanda keşfedilen doğalgaz yatakları, bölgede yaşayan tüm halklar için bir imkân olabilirdi. Oysa emperyalistler ve bölgedeki devletler halkların bu zenginliğini yağmalamak için kurtlar sofrası kurdular. Bu gidişle gaz halklar için refah kaynağı değil yeni yıkımlar getirecek. Zira Doğu Akdeniz adeta savaş gemisi kaynıyor. Tatbikatın biri bitiyor biri başlıyor. Zenginliklerin halkların gelişimi ve refahı için kullanılacağı sosyalizmde önemli bir imkân olan doğal kaynaklar, kapitalistlerin egemenliğinde şirketler için büyük bir vurgun, halklar içinse büyük yıkımlara dönüşüyor.
***
Kapitalist emperyalizmin yıkıcılığı savaşlardan ibaret değil elbette. Doğal dengenin tahrip edilmesi, iklim krizinin derinleştirilmesi, doğal kaynakların yağmalanması, işsizliğin-yoksulluğun yayılması, artan gelir adaletsizliği gibi insanlığı büyük bir felakete doğru sürükleyen başka sorunlar da var.
Kapitalizm koşullarında bu devasa sorunlara çözüm üretilemez. Tersine, egemen sistem bu sorunların kaynağı olduğu gibi, çözümünün önünde de engeldir. Bu sorunlar çözülmeden insanların özlemini duyduğu savaşsız bir dünya kurmak imkansızdır. Savaşların kaynağı olan kapitalizm yıkılana kadar, barış da bir özlem, bir temenni olarak kalacaktır.
Elbette 1 Eylül’de birtakım açıklamalar yapılacak. Bazıları barış gününü kutulayacak. Kulaklara hoş gelen bazı temennilerde bulunanlar olacak. Niyetler ne olursa olsun bunların bir kıymeti harbiyesi yoktur. Bu koşullarda 1 Eylül’e anlama katabilecek olan şey anti-kapitalist/anti-emperyalist mücadelenin geliştirilmesidir. Barışa olan özlemi, bu özleme ulaşmanın yegâne yolu olan kapitalizmi ortadan kaldırma mücadelesini güçlendirmenin vesilesi saymak gerek. En azından gerçekten sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya özlemli olanlar için…