1 Eylül 1939’da Nazi ordularının Polonya’ya girmesiyle İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı başladı. Savaştan sonra, 1950’li yıllardan bu yana, savaşın yıkımını yeniden hatırlamak, bu konuda bir farkındalık ve bilinç oluşturmak amacıyla 1 Eylül tarihi, başta Almanya olmak üzere tüm dünyada “Savaş Karşıtı Gün” veya “Dünya Barış Günü” olarak anılmaktadır.
Bir sömürü ve baskı sistemi olan kapitalizm kaçınılmaz olarak krizler üretir. Tarih boyunca kapitalizmin krizlerine bulduğu en iyi çözüm ise ya faşizm ya da savaş olmuştur. Uygarlığı yıkıma uğratan, geride adeta enkaz bırakan iki emperyalist dünya savaşı ve onlarca bölgesel savaş bunun kanıtıdır. Bu savaşlarda on milyonlarca insan hayatını kaybederken, on milyonlarcası da sakat kalmıştır. Yine dünyada eşi benzeri görülmeyen bir barbarlık örneği ve vahşet olan Hitler faşizmi de kapitalizmin, en ağır krizi olan 1929 krizine bulduğu bir çözümdü.
Dünya kapitalizmi bir kez daha çok yönlü bir krizle boğuşuyor. Korona pandemisi var olan krizi daha da derinleştirdi. Kapitalizm tıpkı tarihte olduğu gibi, krizi aşmak için bir kez daha ırkçılığa, militarizme ve savaşa başvuruyor. Bunun için ekonomiler gittikçe militarize ediliyor. Askeri harcamalar tarihte görülmemiş derecede artış gösteriyor.
Alman emperyalizmi de dünyadaki bu eğilime hızla ayak uyduruyor. Almanya’nın askeri harcamaları 50 milyar euroyu çoktan aştı. Ardı ardına atılan adımlarla içeride polis devleti uygulamaları, dışarıda ise savaş ve saldırganlık politikası tırmandırılıyor. Alman devletinin yakın zamanda Pasifik Okyanus’una gönderdiği savaş gemisi bunun somut bir örneğidir.
Resmi modern tarihte savaş, Hitler, Mussolini veya Franko türünden kötü niyetli ve faşist bireylerin icadı olarak sunulur. Oysa kapitalist sistem ile savaş ve faşizm arasında kopmaz bir bağ vardır. Savaş ve faşizm, krize girmiş kapitalizmin, sistemi şiddet ve silahla yönetmeye devam etmesinden başka bir şey değildir. Bilinen deyimle savaş, “politikanın şiddet araçlarıyla devamıdır.” Hitler faşizminin arkasında Alman tekelleri vardı. Onu ortaya çıkaran, büyüten ve iktidara taşıyan bu tekellerden başkası değildi. Bugün de ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını kışkırtan; militarizmi ve savaşı tırmandıran, aynı tekellerin düzeninden başkası değildir.
Kendi kirli çıkarları için savaş çıkaran burjuvazi, emekçileri de buna ortak edebilmek için ırkçılık ve milliyetçiği kışkırtırken, aynı zamanda “milli çıkarlar” yalanına başvurur. Milliyetçilik ve ırkçılık içerde emekçileri birbirine düşürmeye yararken, dışarıda başka ülkelerin halklarını düşman olarak görmeye hizmet eder. “Milli çıkarlar” yalanı ise, emekçileri, savaşın herkesin ortak çıkarları için olduğuna ikna etmek içindir. Savaş konusunda, “Her halkın esas düşmanı kendi ülkesindedir!” diyen Karl Liebnecht’in bu isabetli tespitini günümüzde de rehber edinmek gerekiyor.
Burjuvazi ve emekçiler olarak iki uzlaşmaz sınıftan oluşan kapitalist toplumda “milli” ve ortak çıkarlar yoktur. Burjuvazi ile işçi sınıfının çıkarları birbirine taban tabana zıttır. Biri için iyi olan, diğeri için kötüdür. O yüzdendir ki gerici-kapitalist savaşlarda emekçilerin hiçbir çıkarı yoktur. Emekçiler, kendileri için ölüm ve yıkım anlamına gelen gerici savaşlara karşı çıkmalı, buna karşı kendi sınıf çıkarları için birleşerek, sınıf savaşını yükseltmelidirler. Vergilerinin savaşa, silaha ve militarizme değil; sağlığa, eğitime ve sosyal sorunların çözümüne harcanması için mücadele etmelidirler.
Tarihte yaşanan tüm acı deneylere rağmen, savaş insanlığın acı gerçeği olmaya devam ediyor. Kapitalizmde “barış”, yeni bir savaşa hazırlık evresinden başka bir şey değildir. Bundan dolayı, “Savaş, bir daha asla!” veya “Son bulsun savaşlar, kimse ölmesin!” türünden hümanist temennilerin savaşları önleme gücü yoktur. Savaşları önleyecek ve dahası ortadan kaldıracak biricik güç, sınıfsal çıkarları temelinde birleşen, işçi sınıfı ile ezilen halkların mücadelesi olacaktır. “Dünyanın bütün proleterleri ve ezilen halkları birleşiniz!” diyen Karl Marx’ın bu çağrısı, her zamankinden daha güncel ve daha gereklidir.
Günümüzde bir kişi tutarlı bir savaş karşıtı olmak istiyorsa eğer, ilk önce kapitalizme karşı olmak zorundadır. Bu anlamda en tutarlı savaş karşıtları kapitalizme ve faşizme karşı mücadele veren devrimciler, komünistler ve sınıf bilinçli proletaryadır. Sömürünün ve sınıfların ortadan kalktığı bir dünyada savaşa da gerek kalmayacaktır. Savaşı toplumsal ve sosyal altyapısıyla birlikte ortadan kaldıracak biricik sistem ise sosyalizmdir. Bu yüzden gerçek barış da sadece sosyalizmdedir.
Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim, kapitalizme karşı sosyalizm!
BİR-KAR