1950’li yıllardan itibaren Türkiye’de kapitalist gelişme hızlanmaya başladı. Tarımsal üretimde makinelerin kullanılmaya başlamasıyla köylüler geçinebilmek için kentlere göç edip fabrikalar da çalışmaya başladı. Kapitalist gelişme ve kırdan kente göçle işçi sınıfı da nicel ve nitel açıdan gelişmeye sürecine girdi. Kapitalist sömürü çarklarına girerek işçileşen kır emekçileri için yaşam koşulları çekilmez bir hal aldı.
Bir yanda kapitalist sistemin yarattığı ağır yaşam koşulları, öte yanda sermaye devletinin başındaki Demokrat Parti (DP) yönetiminin uyguladığı baskı ve yasaklar toplumsal mücadelenin dinamiklerini geliştiriyordu. Nitekim bu durum hem emekçilerde hem gençlik kesimlerinde DP hükümetine karşı öfkenin birikmesine vesile oldu. Bu öfkenin, DP’nin askeri müdahale ile yıkılmasında büyük bir payı oldu.
1960’lı yıllarda ise Latin Amerika’dan, Asya’ya, Afrika’dan Avrupa’ya kadar birçok kıtada sosyal, siyasal ve ulusal kurtuluş mücadeleleri yükselmeye başladı. İşçi sınıfından, gençliğe, kır emekçilerinden ezilen halklara kadar uzanan kitlesel, militan mücadeleler sürece damgasını vurmaya başladı. Ezilen halkların anti-emperyalist mücadeleleri ilerici-devrimci parti ve örgütler önderliğinde gelişirken, sosyalizm bir alternatif olarak öne çıkıyordu. Emperyalist ülkelerde işçi sınıfı ve gençlik hareketleri de, sistemi zorlayan 1968 hareketinin dinamiklerini biriktirmeye başlamıştı.
1960’lı yıllarda Türkiye’de de sosyal, siyasal uyanışlar meydana geldi. 1961 yılı Mayıs ayında ilerici öğrenciler Demokrat Parti yönetimine karşı kitlesel 555K eylemini gerçekleştirdi, 1961 sonrasında ise işçi sınıfı eylemler, grevler ve işgaller ile mücadele sahnesindeki yerini genişletmeye başladı. Saraçhane mitingi, yükselişe geçen sınıf hareketinin görkemli bir başlangıcıydı.
Dönemin ilerici örgütlülüğü olan ve işçileri, emekçileri çatısı altında toplayan Türkiye İşçi Partisi (TİP) saflarında örgütlenen ilerici-devrimci gençler, okullarda ise Fikir Kulüpleri Federasyonu çatısı altında çalışmalar yürütmeye başladı. 1960’ların çalkantılı olan son yılları ise ilerici, devrimci gençlik kitlelerinde örgütlenmenin ve birleşik, kitlesel bir hareket olmanın olanaklarını yarattı.
1968 yılında hız kazanan devrimci mücadele gençlik kitlelerinde de geniş bir etki yarattı. TİP ile başlayan ve FKF çatısı altında yürütülen çalışmalar FKF’nin sınırlarını aştı. İlerici-devrimci gençlik yükselen mücadelenin de itkisi ile FKF’nin 9-10 Ekim 1969 yılında toplanan olağanüstü kurultayında FKF’nin adı ve tüzüğünde değişikliğe gitti. Yükselen gençlik mücadelesinin bağrından birleşik, kitlesel, devrimci gençliği kucaklayacak Dev-Genç, tarih sahnesine çıktı.
Hiç kuşkusuz Dev-Genç’in yaratılmasında dönemin toplumsal-siyasal koşullarının özel bir rolü olmuştu. Bununla birlikte gözden kaçırılmayacak bir diğer önemli gerçeklik ise, gençliğin birleşik kitlesel devrimci bir gençlik hareketi yaratma iradesini göstermesiydi.
1969’da Dev Genç ile yaratılan birleşik mücadele ruhu, büyüyen ve giderek gelişen eylemli süreçlerde de kendini gösterdi.
Dev Genç, Vietnam kasabı Kommer’in arabasının ODTÜ’de yakılmasında, Amerika’nın savaş filosu olan 6.Filo’nun İstanbul’a gelişine karşı yapılan kitlesel anti-emperyalist eylemlerde, köylülerin toprak işgallerinde, işçilerin grevlerinde en önde mücadeleyi örgütleyen bir konumdaydı.
Türkiye işçi sınıfının şanlı 15-16 Haziran direnişinde de bizzat işçiler ile el ele mücadele eden yine Dev-Genç saflarında örgütlenmiş dönemin devrimci gençleriydi.
Dev Genç’in bir diğer önemli yanı ise bağrından üç devrimci hareket çıkarmasıydı. Türkiye devrimci hareketinin üç öncü örgütü olan THKO, THKP-C ve TKPML-TİKKO birleşik, kitlesel ve devrimci gençlik hareketinin içerisinde yeşermişti.
O büyük devrimci deneyimin yaratılmasından bu yana 52 yıl geçti. O şanlı deneyimin ışığında bugünün tablosuna baktığımızda yazık ki, gençlik hareketinin gençlik örgütleri sınırlarına daraldığını görüyoruz. Son yaşanan Boğaziçi süreci bir nebze olsa da gençlik hareketini o sınırların dışına taşıdı. Ancak kolektif önderlik ihtiyacının karşılanamaması, birleşik-kitlesel-devrimci bir gençlik hareketini geliştirecek iradenin eksik kalmasına neden oldu. Gençliğin öncü özneleri bu rolü oynayamayınca, gençlik hareketi tekrardan gençlik örgütlerinin sınırlarına doğru geri çekildi.
Bugün içinden geçmekte olduğumuz süreçte kapitalist-emperyalist sistem gençliğe geleceksizlikten başka bir seçenek sunamıyor. Her geçen sene çoğalan üniversite mezunu işsizler ile gençlik koyu bir geleceksizliğe sürüklenmektedir.
Son dönemlerin en karanlık kesitlerinden biriyle karşı karşıya kalmış geniş bir gençlik kesimi var bugünün dünyasında. Gençlik özgürlüklerin kısıtlandığı, ifade, düşünce ve söz söyleme hakkının gasp edildiği, baskı, gözaltı ve tutuklama saldırısının arttığı bir dönemden geçiyor.
İşte tam da böylesi süreçlerde 52 yıl önce Dev Genç’te simgelenen birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketi yaratma iradesi bizlere ışık olmalı ve yürünecek yolu göstermelidir.
Eğer Dev Genç’in yarattığı mirası bugüne taşımak istiyorsak temel amacımız ve görevimiz birleşik, kitlesel, devrimci gençlik hareketini yaratma iradesi ve kararlılığı ile gençliğe gitmek olmalıdır. Bugünün koşullarında bu irade ortaya konulmadığı sürece gençlik hareketi gençlik örgütlerinin dar sınırlarında sıkışık kalmaya devam edecektir.
Dev Genç’in 52 yıl önce açmış olduğu bayrak ve göstermiş olduğu yol bugün bizlerin de kılavuzu olmalıdır. Gençliğin geleceksizliğe sürüklendiği, özgürlüklerinin her geçen gün daha fazla saldırıya uğradığı, haklarının birer birer gasp edildiği, özetle kapitalist sistemin gençliği lime lime ettiği böylesi bir dönemde birleşik, kitlesel, devrimci bir gençlik hareketini yaratmaktan başka bir çıkış yolumuz da yoktur.
K. Sönmez