ODTÜ’nün ünlü geleneklerinden biridir; Devrim Stadyumu’ndaki mezuniyet töreninde mezun öğrenciler taşıdıkları pankartlarıyla toplumsal olaylara karşı tepkilerini ortaya koyar, toplumsal meselelere dair sözlerini söylerler. Bu pankartlarla belki de hiciv sanatının en iyi örneklerini sergilerler. Örneğin “Dersleri sıfırladık babacım” diyerek ya da “Anadolu Ajansına göre bile mezunuz” gibi pankartlarla yürürler. Soma Katliamı gibi bazı toplumsal olaylara mizahı kullanarak tepki vermek olanaksızdır. Böyle durumlarda mezun öğrenciler Soma’da katledilen 301 maden işçisinin ismini pankartlarına yazarak, “Faili Meşhur Cinayet” diyerek yürürler.
Bu gelenek, ODTÜ’de bizzat devrimciler tarafından yaratılmış ilerici akademik gelenek ve birikimin yansımalarından biridir. Ve bu gelenek, sermaye iktidarının ODTÜ’yü her dönem hedef tahtasında tutmasının temel sebebidir. Bir bakıma gerçekliğin kuramsal temsilciliğini üstlenen bilim ve dolayısıyla bilimin üretildiği üniversiteler, bu yüzden sermaye sınıfı için bir tehdittir. Zira toplumsal gerçekler bir yandan kapitalizmin çürümüşlüğü ve tükenmişliğini, işçi ve emekçilerin bileklerine bağlanmış sömürü zincirlerini gözler önüne sererken, bir yandan da bu karanlıktan çıkmanın yegane yolu olarak toplumsal devrime ve sosyalizme işaret eder.
Sermaye düzenin sürekliliğini sağlamak için gerçeklerin üzerine perde çekilmesi bu yüzden bir gerekliliktir. Sermaye sınıfı için şovenizm ve dinci-gericilikle zehirlenmiş “dindar ve kindar nesiller” yetiştirmek bu yüzden mecburiyettir. Toplumsal gerçekliğin farkına varan ve toplumsal mücadeleye yönelen bir gençlik, sermaye sınıfının korkulu rüyalarından biridir. Bunun önüne nasıl geçileceğine dair sermaye sınıfı tarafından çizilen yol haritası ise 2018 ODTÜ Mezuniyet Töreni’nde yaşananlar ile tekrardan gözler önüne serilmiştir.
Sermayenin tek adam diktatörlüğü rejiminin kurumsallaştığı 24 Haziran seçimlerini izleyen günlerde yapılan mezuniyet töreninde, “Verşan Kök ODTÜ’ye rektör olamaz” şiarlı pankartı açarak atanmış ODTÜ rektörünü protesto eden öğrenciler özel güvenlikler tarafından saldırıya uğradı. Velilerin ve diğer öğrencilerin tepkisi sonucu bu saldırı püskürtülürken, “Tayyipler Alemi” karikatürünün olduğu pankartı taşıyan öğrenciler düzen medyası tarafından düzenlenen bir linç kampanyasına maruz kaldılar. Sonuç olarak ertesi güne operasyonlar ile uyanıldı, pankartları basan kırtasiyeci, “Tayyipler Alemi” karikatürünün olduğu pankartı ve diğer pankartları taşıyan öğrenci ve pankartları açan öğrencilerle ÖTK başkanı gözaltına alındı. Ertesi gün ODTÜ’lüler okullarına ve gözaltına alınan arkadaşlarına sahip çıkmak için yürümek isterken, polis tarafından saldırıyla tehdit edildiler. ODTÜ yönetimi, törendeki protestoyu görüntüleyen ODTÜ Medya Topluluğu’nun ekipmanlarına el koydu. Ve sonuç alarak gözaltındaki öğrencilerden 4’ü “Cumhurbaşkanı’na hakaret” iddiası ile tutuklandı.
Görüleceği gibi, sermaye sınıfının gençliğin toplumsal mücadeleye kanalize olmasına karşı çizdiği yol haritası açıktır. O yol haritası her türden ilerici eylem ve hareketin gözaltılarla, operasyonlarla, saldırı tehditleriyle bastırılmasını, ihraçlar ile, atanmış rektörlerle akademideki-eğitimdeki ilerici birikimin tasfiye edilmesini kapsamaktadır. Aslında bu yol haritası gençliğe özgü değildir. Sermaye iktidarı toplumun genelini bu türden baskı ve şiddet politikalarıyla hizada tutmayı planlamaktadır. Toplumsal muhalefete yönelik tutuklamalarla zindanlar doldurulmakta, 10 Ekim ve Suruç gibi katliamlarla kitle eylemlerine katılanlara korku ve gözdağı vermeye çalışılmakta, basın açıklaması gibi niteliksel olarak geri kabul edilebilecek eylemlere bile polis tarafından saldırılarak sokaklar devrimcilere kapatılmak istenmekte, sosyal medya operasyonları ile insanlar sanal alem üzerinden olsa bile fikirlerini beyan etmemeleri için korkutulmaya çalışılmaktadır.
Sermayenin yol haritasına karşı gençlik nasıl bir yol izlemeli?
Bu tablodan çıkartılacak sonuçlardan biri gençliğin kurtuluşunun toplumsal kurtuluştan bağımsız olmadığının bir kez daha görülmüş olmasıdır. Bir diğeri ise gençlik hareketinin “eşit-bilimsel eğitim, özerk-demokratik üniversite” talebi üzerinden bir mücadele örmesinin ne kadar elzem olduğudur. Okullarımıza, eğitimimize, hocalarımıza, arkadaşlarımıza yönelen saldırılar, işçilere ve emekçilere yönelen saldırının bir yansımasıdır. Bu saldırıları püskürtmenin gençlik açısından en önemli adımlarından biri “eşit-bilimsel eğitim, özerk-demokratik üniversite” talebi üzerinden gençliğin devrimci birliğini örmektir.
ODTÜ öğrencilerinin okullarına yönelen saldırıya karşı gösterdiği tepki (gözaltılara karşı yapılan yürüyüş, fakültelerde eş zamanlı basın açıklamalarıyla yapılan birlik ve mücadele çağrısı, Medya Topluluğu’na yönelen saldırının yemekhanede yapılan çatal-kaşıklı eylem ile protesto edilmesi, sürece ve neler yapılabileceğine dair yapılan forum vb.) her ne kadar önemli ve anlamlı olsa da kendiliğindenliğin sınırlarını aşamamıştır. Örgütlü bir tepki geliştiremeden ODTÜ’ye ve üniversitelere yönelen saldırıları püskürtmek olanaksızdır. Okullarımıza yönelen saldırılara karşı oluşturacağımız okul meclisleri hem örgütlü tepkiler geliştirmek için uygun bir zemin sağlayacaktır, hem de gençliğin devrimci birliği için bir ön adım niteliği taşıyacaktır. Sermayenin gençliğe karşı çizdiği yol haritasını yırtıp atmak, gençlik için ancak böyle bir yol haritası ile mümkün olabilir.
S. Ferdi