İçinden geçtiğimiz dönem gençlik mücadelesi açısından son yılların en sessiz ve durgun dönemi. Kuşkusuz ki bu kendi başına bir sorun olarak ele alınmamalı, toplumsal muhalefetin içinde bulunduğu durumla birlikte değerlendirilmelidir. OHAL ile birlikte baskının, sömürünün arttığı bir dönemden geçiyoruz. Bu durum, toplumun geleceğini oluşturan “gençliği” de doğrudan etkiliyor. Sermaye ve devleti tarafından işçi ve emekçilere vurulan sömürü zinciri kalınlaşırken, birçok hak gasp edilirken, direnişler ve grevler yasalarla ve şiddetle yasaklanıp engellenirken; gençliğin payına da, dinci-gerici, anti-bilimsel bir eğitim, sürekli değişen sınav sistemleri ile büyük bir belirsizlik ve “geleceksizlik” düşüyor. Bu durum tüm ağırlığı ile gençliğin üzerine çöreklense de, geçmişin dersleri ve deneyimleri söz konusu atmosferin kalıcı olmadığını ve olmayacağını gösteriyor. Dünden bugüne devrimci gençlik hareketi geleneği, karanlığı yırtacak bir miras olarak duruyor önümüzde. Bu miras 6. filonun kovulması, Vietnam kasabı Komer’in arabasının yakılması, üniversite işgalleri ve boykotları , Denizler’in darağıcında, Mahirler’in Kızıldere’de, İbrahimler’in işkencedeki direnişi üzerinden şekillendi ve bugünlere ulaştı.
1960’lara doğru
“1960 sonrası, sınıf mücadelesinde ve devrimci sınıf hareketlerinde yeni ve ileri bir düzeyin yaşandığı bir dönemdir. Gerek devrimci kitle hareketlerinin gücü ve yaygınlığı, gerekse devrim ve sosyalizm özlemi ile devrimci fikirlerin kitleler içindeki etkinliği açısından bu dönem, kendisinden önceki hiç bir dönemle kıyaslanamayacak nicelik ve niteliktedir. Denilebilir ki, Türkiye devrimci hareketinde gerçek bir patlamanın ifadesidir. Bu gelişme ne tesadüfidir, ne salt uluslararası etkilerin ürünüdür, ne de “1961 Anayasasının kısmi özgürlük ortamı”nın sonucudur.
1960 sonrasının sosyo-politik gelişmeleri, ancak 1960 öncesinde başlayan ve 1960 sonrasında ek bir ivme kazanarak süren sosyo-ekonomik gelişmeler temeli üzerinde kavranabilir. Yani, Türkiye’de hızlanan kapitalist gelişme ve bunun sosyal sonuçları temeli üzerinde.”(Platform taslağı)
İkinci Dünya Savaşı sonrası 1950’li yıllara gelindiğinde Türkiye’de kapitalist gelişme hızla artıyordu. Amerikan sermayesi dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de etkin bir hale gelmişti. Tarımda makineleşme artarken, bu beraberinde kırlardan kentlere büyük bir göç getirdi. Köylüler büyük şehirlere, sanayinin geliştiği bölgelere göç etmeye başladı. Türkiye burjuvazisi yeni yatırımlar yapıp, büyük fabrikalar kurarken Türkiye’de artık “modern işçi sınıfı” oluşmaya başlamıştı ve safları sürekli kalabalıklaşıyordu. 1960’lara gelindiğinde dünyanın bir çok yerinde olduğu gibi kapitalizm hızla gelişirken sömürüde aynı oranda artıyordu. Bu dönem işçi ve emekçiler, köylüler artan baskı ve sömürüye işgaller, grevler, boykotlarla karşılık verdi. Aynı yıllarda dünyada bir çok direniş, devrimci mücadeleler yaşanıyordu. Emperyalistler 1960’ların başlarında dünyanın bir çok yerinde ezilen halkların, işçi ve emekçilerin, gençliğin direniş duvarlarına çarpıyordu. Sovyetler’in varlığı ve etkisi, Latin Amerika ülkelerinde ezilen halkların ve yoksul köylülüğün gerilla hareketleri, Vietnam direnişi, Avrupa ülkelerinde yaşanan gençlik hareketleri...Türkiye’de de özellikle de öğrenci gençlik hareketi bu dönemde politik bir güç olarak ortaya çıktı. Kapitalist emperyalist sistemin yarattığı yıkım ve sömürüye karşı protestolar düzenledi.
Öncülüğünü gençliğin yaptığı “Bağımsız ve Demokratik Türkiye” şiarı ile anti-emperyalist protestolar yaşandı. 1961 yılının şubat ayında Türkiye İşçi Partisi kuruldu. Kurulduktan bir süre sonra ilerici, devrimci hareketlerin bir odağı haline gelse de TİP'in sınırları belliydi. Ve bu sınırlar parlamentonun duvarlarında bitiyordu. Kitle hareketi hızla gelişirken TİP kendini sosyalist parti olarak ilan ediyordu. 1965 yılında sınıf hareketi içerisinde DİSK doğarken, TİP içerisindeki öğrenciler Fikir Kulüpleri Federasyonu'nu kurdular.
12 Kasım 1965 Fikir Kulüpleri Federasyonu Kuruldu!
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 11 üniversiteden ilerici-devrimci 126 öğrencinin katılımıyla 12 Kasım 1965’de FKF gençlik mücadelesinde bir ilk soluk olarak kuruldu. FKF kuruluşunun ilk yıllarında TİP’in etkisindeydi, dahası kuruluşunda TİP'li gençliğin belirgin bir inisiyatifi vardı.
Bu dönemde Marksist- Leninist eserlerin Türkçeye çevrilmesi, Çin ve Küba Devrimleri, Amerika’nın Vietnam’daki yenilgisi gibi etkenler gençliğin anti-emperyalist duyarlılığını geliştiriyor, düzene karşı devrimci bir arayışa doğru itekliyordu. Devrim ve sosyalizm düşüncesi gençlik başta olmak üzere kitlelerde karşılık bularak hızla yayılıyordu. FKF içinde de devrimci düşünceler hızla yayılıp güç kazanırken FKF 4. Genel Kurulu’nda Dev-Genç ismini aldı.
Fikir Kulüpleri Federasyonu'ndan Dev-Genç’in kuruluşuna giden süreç bu topraklarda devrimci bir kopuş sürecini işaret eder. Zira 1971’de düzen içi çözüm arayışlarından vazgeçen ve yüzünü tamamen devrime dönen devrimci hareketin öncüleri, Fikir Kulüpleri Federasyonu ve Dev-Genç’in önderleri olarak karşımıza çıkıyorlardı.
FKF ve Dev-Genç bu topraklarda devrimci gençlik mücadelesinin mihenk taşlarıdır. Denizler’in, Mahirler’in, İbrahimler’in, Sinan’ların mücadele okuludur. Gençlik her dönem toplumsal-siyasal olaylara karşı duyarlılık göstermiş, örgütlenme arayışına girmiştir. FKF’nin ve Dev-Genç’in kuruluşu bu arayışa verilmiş bir yanıttır. Bugün içinde bulunduğumuz dönem emperyalist savaşların, sömürü ve baskının arttığı; halkların kan denizlerinde boğulduğu, işçi ve emekçilerin sömürü çarkları arasında ezildiği, gençliğin geleceksizliğe mahkum edildiği bir dönemdir. Bu döneme karşı mücadele tarihimiz bizleri yaratılan devrimci miras ve birikimden öğrenmeye çağırıyor. Tarih gençliği insanın insanı sömürmediği, savaşın sömürünün olmadığı yeni bir dünyayı inşa etmek için kavgaya, devrimin ve devrimci örgütün saflarında olmaya çağırıyor. Bu çağrı Denizler’in, Mahirler’in, İbrahimler’in çağrısıdır! Ekim Devrimi’nin 100. yılını karşılarken gençlik olarak bu kavgayı büyütmek, tarihe, işçi sınıfı ve emekçilere karşı sorumluluğumuzdur.
İ. Y. Gün