Dinsel gericiliğe ve gericilik yuvalarına karşı mücadeleye!

Toplumun büyük bir kesiminin "din" kisvesiyle uyuşturulmadığı, çocukların ve gençlerin gericilik yuvalarında adeta ölüme terk edilmedikleri, istismara uğramadıkları yeni bir sistem ancak bu mücadele sayesinde kurulabilir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 21 Aralık 2021
  • 08:00

AKP-MHP iktidarı, toplumu biat eden, sorgulamayan, “kaderine” razı bir hale getirmek amacıyla yoğun bir mesai harcamakta, bunun için ölçüsüz bir din ve inanç istismarına başvurmaktadır. Dinci-faşist iktidarın bu amaç çerçevesinde kullandığı araçlar arasında, gericilik yuvaları olan tarikat ve cemaatler özel bir yer tutmaktadırlar. Henüz küçük yaşlarda gerici tarikat ve cemaatlerin eğitim kurumlarına veya yurtlarına mahkum edilen çocukların zihinleri, buralarda aldıkları “eğitimle” biteviye zehirlenmektedir. “Kindar ve dindar” bir nesil yetiştirmenin birer aracı olarak kullanılan bu gericilik yuvaları, aynı zamanda tacizin, istismarın ve yakın zamanda Antalya’daki bir tarikat yurdunda gerçekleşen türden vahşetlerin de sık sık yaşandığı yerler olagelmiştir.

Geçtiğimiz hafta, Antalya’da bulunan Alim Derneği’ne ait tarikat yurdunda kalan, Akdeniz Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü birinci sınıf öğrencisi, 18 yaşındaki Mehmet Sami Tuğrul, yurt çalışanı İhsan Güney tarafından vahşice katledildi. Yaşanan katliamın hemen ardından, dinci-faşist iktidarın ilk icraatı, her zamanki gibi, katliama yönelik yayın yasağı getirmek oldu.

Dinsel gericilik yuvaları önceki yıllarda da benzer haberlerle gündeme gelmişlerdi. Örneğin 29 Kasım 2016 tarihinde, Adana Aladağ’da, ortaokulda okuyan kız öğrencilerin kaldığı Süleymancılar Cemaati’ne ait yurtta, ihmaller zinciri sonucu çıkan yangında 11’i öğrenci olmak üzere 12 kişi yaşamını yitirmiş, 22 öğrenci de yaralanmıştı. Yine aynı yıl içinde, Karaman’da bulunan Ensar Vakfı’na bağlı evlerde kalan 9 ila 10 yaşlarındaki 45 çocuk bir öğretmenin tecavüzüne uğramıştı. Yaşanan bu rezaletin üstüne tüy dikme işini ise dönemin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu üstlenmişti. Ramazanoğlu, Ensar Vakfı’na yöneltilen cinsel istismar iddialarına ilişkin olarak, “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz. Biz Ensar Vakfı’nı da tanıyoruz, hizmetlerini de takdir ediyoruz.” şeklinde demeç vererek, vakıf ve tarikatlarda derinleşen çürümüşlüğü meşrulaştırmaya soyunmuştu.

Dinci-gerici vakıf ve tarikatlara bağlı kurumlarda son dönemde böylesi olayların yaşanması tesadüf değildir. Özellikle AKP’nin işbaşında olduğu yıllar boyunca dinci-gerici vakıf ve tarikatlar ile iş birliğinde her tür ölçü bir yana bırakıldı. Eğitim alanında birçok protokol imzalanarak, dinsel gericiliğin eğitim müfredatında yer alması ve kalıcılaşması sağlanmaya çalışıldı. Her yeni dönem müfredatının, o dönemin Millî Eğitim Bakanına yakın olan dinci-gerici bir kurum ile anlaşmalar doğrultusunda hazırlandığı gerçeği, birçok kez basına yansıdı. Eğitim alanında özellikle son dönemde böylesi protokollerde artış yaşandığı, ilerici eğitim kurumlarının yaptığı araştırmalarla da tespit edilmiştir.

Öte yandan eğitimin her kaleminin ticarileştirilmesinden dolayı birçok ekonomik sorun ile karşı karşıya kalan yüz binlerce öğrenci, daha ucuz fiyatlardaki cemaat ve tarikat yurtlarında kalmaya mecbur bırakılmaktadır. Özellikle pandemiyle birlikte derinleşen ekonomik krizin faturası işçi ve emekçilere kesilirken, işçi ve emekçilerin çocukları da dinsel gericilik kollarına itilmektedir. Her türlü çürümüşlüğün kol gezdiği gericilik yuvalarında son dönemde böylesi olaylarda artış yaşanmasının gerisinde aynı zamanda bu gerçek bulunmaktadır.

Her ne kadar iktidar ve yandaşları tarafından “münferit olaylar” olarak lanse edilseler de Aladağ, Karaman, Antalya vd. yerlerde yaşanan bu rezaletler, toplumda tırmandırılan dinsel gericiliğin yarattığı çürümüşlüğün birer yansımasıdır.

Yüz binlerce emekçi çocuğunun adeta gericilik yuvalarına mecbur bırakıldığı bir sistemde yaşamaktayız. Her türlü pisliğin yaşandığı bu gericilik yuvalarının yok edilmesi işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin elindedir. Günümüzde dinsel gericiliğin kaynağı olan kapitalist sistemi ve gericilik yuvası haline gelen kurumları ortadan kaldırmanın yolu, başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin yükselteceği örgütlü mücadeleden geçmektedir. Toplumun büyük bir kesiminin “din” kisvesiyle uyuşturulmadığı, çocukların ve gençlerin gericilik yuvalarında adeta ölüme terk edilmedikleri, istismara uğramadıkları yeni bir sistem ancak bu mücadele sayesinde kurulabilir.