Bir yılı daha geride bırakıyoruz. 2021 yılı, pandemi ile birlikte sosyal, siyasal ve ekonomik çok boyutlu krizin daha da derinleşti bir yıl oldu. Gençlik de bu krizden üzerine düşen payı fazlası ile aldı. Eğitim alanında yaşanan sorunlar iyice ağırlaştı. Özellikle uzaktan eğitime geçilmesi ile birlikte bilgisayar, mikrofon, internet gibi teknik ekipmanların karşılanmaması milyonlarca öğrencinin eğitimden uzak kalmasına, hatta eğitim hakkının doğrudan gasp edilmesine yol açtı. Üniversitelerde teknik altyapı sorunlarının giderilmemesi ve öğrencilere sorulmadan uzaktan eğitimin işleyişi konusunda alınan kararlar eğitimin daha da niteliksiz hale gelmesine neden oldu. Eğitimde fırsat eşitsizliği eğitimin tüm kademelerinde en yakıcı sorun olarak başı çekti.
Uzaktan eğitim sorunları gün geçtikçe büyürken, AKP-MHP iktidarı üniversiteler üzerinde kurmak istediği “kültürel egemenlik” için adeta felaketi fırsata çevirdi. Bu süreçte kampüslerin boş olmasını fırsat bilen faşist iktidar, bir dizi gerici saldırıya da hız kazandırdı. Tepeden kayyım rektör atamalarının ardı arkası kesilmedi. Fakat sermaye iktidarı, 2 Ocak tarihinde Boğaziçi Üniversitesi'ne Melih Bulu'yu kayyım rektör olarak atayınca, 4 Ocak tarihinde gençliğin direniş duvarına tosladı. Böylelikle 2021 yılı, kayyım rektörlere karşı Boğaziçi Üniversitesi'nden başlayarak gençliğin “Özerk-demokratik üniversite” talebi ile harekete geçmesi ve halen daha sürmekte olan direnişi ile karşılandı. Boğaziçi Üniversitesi önünde başlayan direniş, birçok şehirde, pandemi ile birlikte derinleşen genel eğitim sorunlarının da gündemleştiği eylemlerin gerçekleşmesine vesile oldu. Direniş kent meydanlarına da taşındı. Kadıköy'de binlerce öğrencinin katıldığı eylemlerde yükseltilen talepler açık ve netti: “Tüm kayyım rektörler istifa!”, “Söz, yetki, karar hakkı üniversitenin tüm bileşenlerine!”, “Özerk-demokratik üniversite!”
Sermaye devleti, direnişi toplum nezdinde karalamak ve bitirebilmek için türlü saldırıları hayata geçirdi, geçirmeye de devam ediyor. Sürecin en başından bu yana klasik terör söylemleri havada uçuşurken, gözaltı, soruşturma ve tutuklama biçimindeki devlet terörü de devamında geldi. Ancak ne yaptılarsa da Boğaziçi Üniversitesi'nin tetiklediği direnişi toplum nezdinde karalayamadılar.
Eylül ayında karma (hibrit) eğitimin başlaması ile birlikte, ön görülen sorunlar bir bir ortaya döküldü. Fahiş boyutlarda artan ev kiraları ve yurt ücretleri, ayrıca KYK yurtlarında yaşanan ciddi kapasite sorunu, çok sayıda öğrencinin sırf kalacak bir yer bulamağı için eğitimine ara ya da son vermesine neden oldu. Keza KYK yurtları yeterli kapasitede olmadığı için öğrenciler cemaat-tarikat yurtlarına, özel yurtlara ya da insani koşullarda olmayan evlerde kalmaya mecbur bırakıldı. Bu süreçte politik gençlik örgütlerinin çağrıları ile birçok şehirde eylemler gerçekleştirildi. Yüz yüze eğitimin başlamasının ardından neredeyse 4 ay geride kalmasına rağmen öğrenciler halen daha barınma sorunu yaşamaya devam ediyorlar. Dolayısıyla barınma sorunu halen yakıcılığını sürdürüyor.
Tüm bu sorunların yanı sıra öğrencilerin can güvenliğinin de tehlikeye atıldığını gördük. Antalya'da Alim Derneği adındaki tarikat yurdunda 18 yaşındaki bir üniversite öğrencisinin vahşice katledilmesi, Bingöl KYK kadın yurdunda yaşanan olaylar sorunun yalnızca “medyaya yansıyan” örneklerini oluşturuyor.
Parasız, nitelikli ve ulaşılabilir barınma ve beslenme hakları için eylemler yaşanıyor. İstanbul'da birçok KYK yurdunda, Gaziantep'te, Van'da, Bingöl'de ve daha birçok kentte öğrenciler eylemler gerçekleştirdiler. Son olarak Iğdır Üniversitesi'ndeki öğrenciler fahiş ulaşım ve yemekhane ücretlerini protesto etmek için kaldıkları yurtlardan çıkarak kampüs içinde bir yürüyüş gerçekleştirdiler.
Barınmanın yanı sıra beslenme, ulaşım gibi ihtiyaçlar da eğitimin temel sorun alanlarını oluşturmaktadır. Barınma, beslenme, ulaşım gibi ihtiyaçlar eğitimin temel bileşenleridir ve bunların herhangi birinden yoksun kalan öğrencilerin eğitim hakkı da doğrudan gasp edilmektedir.
Öte yandan Ankara Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi'nde, sermaye devleti besleyip palazlandırdığı gerici faşist çeteleri devrimci-ilerici öğrencilerin karşısına çıkartıyor. Sermaye iktidarının borazanlığını yapanlar ise yoksulluğa, geleceksizliğe, eğitim hakkının gaspına karşı çıkan öğrencilerin okul içerisindeki çalışmalarına yönelik tüm gerici saldırıları “sağ-sol” çatışması olarak lanse ediyorlar. Çürümüş düzene karşı öğrenci gençlik saflarında her geçen gün büyüyen öfkeyi bu şekilde bastırabileceklerini sanıyorlar ama yanılıyorlar.
Öğrencilerin okurken çalışmak zorunda kalmasına neden olan paralı eğitim politikaları ve ekonomik krize karşı her geçen gün büyüyen öfke, geleceksizlik ve işsizlik gerçeği, eğitime ulaşamama sorunu, niteliksiz ve fahiş gıda sorunu, söz, basın, ifade, örgütlenme özgürlüğünün ve temel insani hakların her geçen gün gasp edilmesi... Tablo gittikçe karanlık bir hale bürünse de gençlik bu karanlığa ışık olacak potansiyeli içinde taşımaktadır.
Doların yükselmesi ve alım gücünün düşmesi ile başlayan “Geçinemiyoruz” eylemlerinde, ODTÜ başta olmak üzere gençliğin eylemlerde en ön saflarda olması, yurtlarda artan eylemlilikler, Boğaziçi direnişinin devletin tüm yıldırma politikalarına rağmen sürmesi, gençliğin içinde taşıdığı mücadele ve direniş potansiyelinin göstergesidir. Son yıllarda politik gençlik örgütlerine daralan gençlik hareketinin sınırlarını aşmanın yolu ise birleşik, kitlesel, politik bir mücadeleyi örgütleyebilmekten geçmektedir.