Liseli gençlik iktidarın korkularını büyütüyor

İktidarın korkuları boşuna değildir. Ciddi bir öfke biriktiren liseli gençlik, günü geldiğinde ve akacak bir kanal bulduğunda, özgün eylemleri ile yine kendinden söz ettirecektir.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 06 Ekim 2021
  • 08:00

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan “Terörü hep birlikte durdurabiliriz projesi”ne Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri de dahil edildi. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından okullara gönderilen bir yazıda, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleri ile rehber öğretmenlerin proje kapsamında emniyet tarafından verilecek konferansa katılmaları istendi. Söz konusu konferanslar raha önce kamu çalışanlarına, müftülere ve üniversite öğrencilerine veriliyordu.  

Projenin amacı, “Devlete olan güven ve desteğin güçlendirilerek terörle mücadelede halk desteğinin arttırılması, terör örgütlerinin propagandalarının etkisiz hale getirilmesi, bu örgütlere karşı toplumsal refleks ve bilincin geliştirilmesi” olarak tanımlanıyor. Bilindiği gibi, sermaye devletinin “terör” ve “terörist” yelpazesi fazlasıyla geniş. Bizzat AKP-MHP iktidarının baş temsilcilerinin, ağızlarını her açtıklarında bir akademisyeni, kadınları, işçileri, emekçileri, liseli ya da üniversiteli gençliği, kısacası hakları için sokaklara çıkan her kesimi bu kefeye koyduğunu biliyoruz. Buna karşın IŞİD veya Taliban gibi terör örgütlerinden ise “öfkeli gençler” olarak bahsetmelerini ya da “Taliban’ı tanıyacağız” söylemlerini hatırlamak için hafızalarımızı çok da zorlamamız gerekmiyor.

Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan ve çeşitli meslek gruplarına yayılarak adeta “seferberlik” havası estiren bu projelerin nerelere hizmet ettiği ortadadır. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün konferanslarına katılacak olan lise öğretmenlerine anlatılacak “teröristler”, muhtemeldir ki oluşabilecek herhangi bir toplumsal süreç ve hareketliliğe katılacak olan liseli öğrencilerdir. Bu projeyi liselerde yaygınlaştırma çabası, liseli gençlik içinde biriken öfke ve mücadele dinamiklerinden duyulan kaygıdan bağımsız değildir.

Liseli gençlik içinde biriken öfke

Pandemi ile birlikte başlatılan uzaktan eğitim sürecinin en büyük mağdurlarından olan kesimlerden biri de liseli gençlikti. Liseli gençliğin pandemiden önce zaten süregelen çeşitli sorunları pandemi ile birlikte daha da derinleşti ve bunlara yenileri eklendi. Bizzat MEB yetkilileri tarafından seçilmiş sayılı öğrencinin baz alındığı uzaktan eğitim verilerinde kusursuz bir tablo çizmeye çalışılsa da gerçeklerin kısa sürede açığa çıkma gibi bir özelliği vardır. Gerçek tabloya baktığımızda ortaöğretimde uzaktan eğitime ulaşamayan 8 milyonu aşkın öğrenci olduğunu görüyoruz. Bu süreçte uzaktan eğitime uygun teknik ekipmanlar öğrencilere sağlanmadı, liseli gençliğin eğitim hakkı doğrudan gasp edildi. Çoğu liseli için okulundan ayrı kaldığı 1,5 senelik dönem, eğitim masraflarını karşılayabilecek işlerde çalışabilmenin “fırsatına” dönüşmüş oldu. Keza meslek liseliler uzaktan eğitim sürecinde okullarındaki atölyelerde devam eden üretimi sürdürebilmek için okula gitmek zorunda bırakıldı.

Öğrencilere “gelecek kapısı” olarak lanse edilen yükseköğrenime giriş sınavları ise adeta fiyaskoya dönüştü. Liseliler bu süreçte büyük bir mağduriyet yaşadı, belirsiz sınav tarihlerinin yaratmış olduğu strese maruz bırakıldı. Sınavlar, öğrencilerin telafi eğitimleri ya da sağlıklı sınav ortamı koşulları gözetilmeksizin, yalnızca turizmin çıkarları doğrultusunda belirlendi. Sınav tarihleri sürekli olarak değiştirildi. Sınav sistemi zaten başlı başına bir sorun alanı olarak karşımızda duruyorken, pandemi koşullarında sınava girecek milyonlarca öğrencinin sağlığı ve emekleri adeta hiçe sayıldı.

Liselilerin pandemi döneminde eğitim hakkı gasp edildiği gibi yüz yüze eğitime geçilmesi ile birlikte sağlık hakları da gasp edildi. Nitekim MEB, hiçbir okulda eğitimin virüsten kaynaklı durdurulmadığına dair açıklamalarda bulunsa da neredeyse hergün çeşitli okullardan karantina altına alınan sınıfların haberlerini duyuyoruz. Yüz yüze eğitim sürecinde okullar sağlıksız koşullarda, hiçbir önlem alınmadan açıldı. 

Genel tabloya ise dinci-gerici AKP iktidarının eğitimi teslim almaya yönelik çabalarının bir sonucu olarak liseli gençliğin on yıllardır sistematik bir şekilde maruz kaldığı gerici politikalar hakim. Müfredat her geçen gün gericileştiriliyor, seçmeli ders adı altında liselilere dini eğitim zorunlu kılınıyor. MEB tarikat ve cemaatler ile iş birliği içerisine giriyor, protokoller imzalıyor. Tarikat ve cemaatler liselerde cirit atıyor, konferanslar gerçekleştiriyor, çeşitli etkinlikler yapıyor, stantlar açıyor, afişler asıyor. Lise çevrelerinde bulunan cami imamları din derslerine öğretmen olarak dahil oluyor. Eğitime ayrılan bütçenin aslan payı, imam hatip ve meslek liselerine ayrılıyor. Milyonlarca işçi-emekçi çocuğuna evlerinin yakınındaki imam hatip lisesine ya da meslek lisesine gitmek dışında başka bir tercih bırakılmıyor. 

Liseli gençlik toplumsal sorunlardan da muaf değil ayrıca. Ekonomik, siyasi ve sosyal krizlerin bizzat muhatabı olan liseliler, bu krizlerden paylarına düşeni fazlasıyla alıyorlar. Bugün en yakıcı sorunlardan olan gelecek ve özgürlük kaygısı, liselilerin de temel kaygısıdır. Tüm bunların yansımasını en basit haliyle sosyal medyada paylaşım rekorları kıran sokak röportajlarında izlediğimiz liselilerin kurduğu cümlelerden dahi görebiliyoruz. Yakın zamanda, 15 yaşında meslek lisesi öğrencisi olan bir lisesinin kurduğu cümleler, gençliğin yaşanan sorunlardan bağımsız bir yerde durmadığını ve bu sorunlara karşı öfke biriktirdiğini gözler önüne seriyor:

“Ben 15 yaşındayım. Doğru düzgün et yiyemiyorum. Defterimi haftalık harçlığımı yemeden almaya çalışıyorsam bunun suçlusu iktidardır... 2 arkadaşım kafede çalışıyor, sırf okul harçlıklarını çıkarabilmek için. Benim okul çantam 6. sınıftan kalma, altımda kot pantolonu halama para alarak aldım. Üstümdeki okul formasının bir yedeği yok, 1 haftadır bunu giyiyorum. Bunlar en basiti. 3000 TL ile 4 kişi geçiniyoruz.”

Yine sosyal medyada en çok paylaşılan ve konuşulan bir videoda bir başka liseliyi Tayyip Erdoğan’ı tiye görüyoruz. Orman yangını, sel ya da deprem gibi her toplumsal felakette, adeta kitleler ile dalga geçercesine insanların kafalarına çay fırlatan Erdoğan canlandırılıyor videoda. Sınıf başkanı olarak seçilen lisesi, Dombra eşliğinde arkadaşlarına çay fırlatmaya başlıyor. Eğlencesine yapılmış gibi görünen bu videoda aslında lisesi gençliğin yaşanan olaylara karşı duyarlılığı ve tepkileri yansıyor.

Türkiye’de liseli gençliğin toplumsal sorunlara dair duyarlılığı Türkiye devrimci gençlik hareketi tarihinden ayrı ele alınamaz. 12 Eylül askeri faşist darbesinin ardından yaşı büyültülerek asılan meslek lisesi öğrencisi Erdal Eren, bunun somut bir örneğidir. Yakın geçmişe baktığımızda ise liseli gençliğin Haziran Direnişi’nin en ön saflarında olduğunu görüyoruz. Haziran Direnişi’nin ardından yaşanan Berkin Elvan, Özgecan Aslan, Soma gibi toplumsal süreçlerde liseli gençliğin gerçekleştirdiği kitlesel yürüyüşler, ders boykotları iktidarı halen daha tedirgin ediyor.

İktidarın korkuları boşuna değildir. Ciddi bir öfke biriktiren liseli gençlik, günü geldiğinde ve akacak bir kanal bulduğunda, özgün eylemleri ile yine kendinden söz ettirecektir.

M. Nevra