Üç ülkeden Filistin devletini tanıma kararı

Soykırımcı Siyonist savaş çetesi yıkılıp, halkların barış içinde eşit bir şekilde yaşayacağı laik, demokratik ve bağımsız Filistin devleti kurulmadan gerçek bir çözümden söz etmek mümkün olmayacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 25 Mayıs 2024
  • 08:00

Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcısı Karim Khan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Galant hakkında “savaş suçları ve insanlığa karşı islenen suçlar” sebebiyle tutuklama emri çıkarılması talebinde bulundu. Siyonist savaş çetesinin soykırım suçu karşısında bu talep çok hafif kalıyor. Zira savaş suçluları iki kişiden oluşmuyor. Tel Aviv’dekiler bir yana, soykırım çetesinin Washington’da, Berlin’de, Londra’da, Paris’te ve başka başkentlerde de suç ortakları var. Buna karşın, ABD emperyalizmi ile Siyonist lobilerin baskılarına rağmen Khan’ın talebi bu konuda bir ilkti ve önemli bir başlangıç oldu.

UCM savcısının talebini dile getirmesinden birkaç gün sonra üç ülke Filistin devletini tanıma kararı aldıklarını ilan ettiler. İrlanda ile Norveç 22 Mayıs’ta Filistin devletini tanıyacaklarını resmen açıkladılar. İspanya Başbakanı Pedro Sanchez ise, 28 Mayıs'ta yapılacak haftalık Bakanlar Kurulu toplantısında alınacak kararla Filistin devletini resmi şekilde tanıyacaklarını duyurdu.

Konuyla ilgili açıklama yapan İrlanda Başbakanı Simon Harris, “Bugün İrlanda, Norveç ve İspanya olarak Filistin devletini tanıdığımızı ilan ediyoruz. Şimdi her birimiz bu kararı hayata geçirmek için gerekli ulusal adımları atacağız” dedi.

Filistin devletini tanıma konusunda bazı bakanlarla birlikte açıklama yapan Norveç Başbakanı Jonas Gahr Store da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarına uygun şekilde 1967 sınırlarında kurulacak Filistin devletini tanıyacaklarını belirtti.

Üç ülkenin liderleri iki devletli çözümü savunduklarını, 1967 sınırlarında bağımsız bir Filistin devletinin kurulması gerektiğini ve Filistin halkının kendi kendini yönetme hakkı olduğunu ifade ettiler.

Açıklamaların yapılmasına anında tepki gösteren soykırımcı Siyonist rejim, Dublin ve Oslo'daki İsrail büyükelçilerini istişare için Tel Aviv’e çağırdığını duyurdu. İspanya'nın Filistin devletini tanıma kararı alması durumunda Madrid’deki Siyonist büyükelçinin de çağrılacağı ilan edildi. UCM kararına ateş püsküren soykırımcı çetenin bu tepkisi şaşırtıcı olmadı. Zira bu kararlar Siyonist rejiminin insani ve ahlaki açıdan tam çöküşünü tescil ederken, politik olarak çemberin daraldığının da ilk işaretleridir. 

***

Siyonist rejim bugüne kadar BM’nin hiçbir kararını tanımadı. İsrail’in kurulmasının gerekçesi sayılan karar da bunlara dahil. Zira o karar Filistin devletinin kurulmasını da içeriyordu. Oysa onlar katliamlar yaparak, halkı sürgün ederek Filistin devletinin kurulması gereken toprakların da büyük bir kısmını işgal ettiler. Bu küstahlık, ABD ile batılı emperyalistler tarafından sağlanan “özel koruma” sayesinde mümkün olabildi. Dolayısıyla batılı emperyalistlerin koruması devam ettiği sürece uluslararası kararları tanımayacaklar. Ancak bu, soykırımcı rejimin kapitalist devletlerin en azından bir kısmı nezdinde meşruluğunu yitirmeye başladığı gerçeğini değiştirmez.

Filistin devletini tanımak, verili koşullarda sembolik olsa da politik yönden önemli bir karardır. Ancak Siyonist rejim ayakta kaldığı ve batılı emperyalistler tarafından himaye edildiği sürece “iki devletli çözüm” diye bir şey olmayacaktır. Zira bu “çözüm” Siyonist çetenin Apartheid ideolojisine aykırıdır. Yani BMGK kararına göre “iki devletli çözüm” yayılmacılık, işgal ve toprak gaspına dayalı Siyonist zihniyetin iflası anlamına gelir. Dolayısıyla ister iyi niyetle ister Filistin halkını oyalamak için dile getirilsin, bu çözümün gerçek hayatta bir karşılığı bulunmuyor.

İsrail rejiminin bir soykırımcı çeteye dönüşmesi, batılı emperyalistler için de bir yük olmaya başladı. Zira soykırım suçuna ortak olan emperyalist şeflerin “demokrasi, özgürlükler, insan hakları, basın özgürlüğü, gösteri hakkı” gibi konularda ettikleri lafların tiksinti verici bir riyakarlıktan başka bir anlam taşımadığını geniş kitleler görmüş oldu. Gazze’de soykırıma destek vermeleri maskelerini paramparça etti. Buna karşın Siyonist savaş çetesine her alanda destek sunmaya devam ediyorlar. Tüm bunlara rağmen Siyonist rejimin eski yöntemlerle yola devam etmesi artık kolay olmayacak. Bu rejim siyasi alanda sıkışmakla kalmıyor, soykırımcı savaş aygıtı da Filistin ve Lübnan direnişinin vurduğu darbelerle güç kaybediyor. Dolayısıyla İsrail’in “güvenli bir ada” olduğu efsanesi adım adım çöküyor. 

Verili koşullarda Filistin sorununa düzen içi iğreti bir çözüm olası değildir. Bu, ancak hegemonya çatışmasında ABD’nin daha gerilemesi ve Çin-Rusya cephesinin Ortadoğu’da etkili bir rol oynaması durumunda olası olabilir. Yine de bu varsayım gerçekleşse bile, Filistin sorunu çözülmüş olmayacak. Soykırımcı Siyonist savaş çetesi yıkılıp, halkların barış içinde eşit bir şekilde yaşayacağı laik, demokratik ve bağımsız Filistin devleti kurulmadan gerçek bir çözümden söz etmek mümkün olmayacaktır.