Almanya’da 26 Eylül’de yapılan federal parlamento seçimlerinde SPD 206, ittifak halinde giren Hristiyan Birlik partileri (CDU ve CSU) 196, Yeşiller 118, liberal Hür Demokratik Parti (FDP) 92, ırkçı-faşist parti AfD 83, Sol Parti de 39 milletvekili çıkarmışlardı. Seçim sonuçları muhafazakar birlik partilerinin (CDU/CSU) öncülüğünde Yeşiller, FDP veya SPD öncülüğünde Yeşiller ve FDP’nin yer alacağı koalisyon hükümetlerini mümkün kılıyordu.
Merkel’in başbakanlığındaki 16 yıllık CDU/CSU-SPD koalisyonundan bıkkınlık duyan toplumun değişim isteklerini manipüle etmek için bir “değişimi” tercih eden kapitalist tekeller, SPD öncülüğünde Yeşiller ve FDP’nin yer alacağı bir koalisyon tercih ettiler. Böylece, aynı zamanda CDU’ya dinlenme fırsatı da sağlayarak, bir taşla iki kuş vurdular.
Koalisyon konusunda anlaşan SPD, Yeşiller ve FDP, Berlin’de basın toplantısı düzenlediler. Toplantıda konuşan Olaf Scholz, “Bir koalisyonumuz var” dedi. 16 yıl sonra Angela Merkel’den boşalan Başbakanlık koltuğuna oturacak olan SPD Başkanı Scholz, “Şimdi partilerimiz koalisyon anlaşmasını oylayacak.” ifadelerini kullandı.
Koalisyon protokolünde, SPD’ye Başbakanlığın yanı sıra İçişleri Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal İşler Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İmar Bakanlığı, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanlığı, Göç, Mülteciler ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanlığı ve Eyaletlerden Sorumlu Devlet Bakanlığı verildi. Olaf Scholz’un başbakanlığında kurulacak hükümette Yeşiller Eş Başkanı Robert Habeck Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığını, partinin diğer Eş Başkanı Annalena Baerbock Dışişleri Bakanlığını üstlenirken, FDP Genel Başkanı Christian Lindner ise Maliye Bakanlığı görevine getirildi.
Kapitalist tekellere desteğin yükü emekçilerin sırtına yıkılacak
Koalisyonun programı “Daha fazla ilerleme kaydetmeye cesaret et-Özgürlük, adalet ve sürdürülebilirlik için İttifak” başlığı altında sunuldu. 178 sayfalık koalisyon hükümeti anlaşmasının iskeletini büyük kapitalist tekellerin kalifiye işgücü açığının giderilmesi, çevrenin korunması adı altında teknolojik dönüşümün maliyetinin sübvanse edilmesi, teknik olarak eskiyen Tornado savaş jetlerinin yerine yeni savaş uçaklarının alınması, İHA’ların SİHA’lara dönüştürülmesi, AB üyelerinin ulusal ordularıyla daha fazla işbirliğinin geliştirilmesi, Alman tekelleri için hayati önem taşıyan AB’nin genişletilmesi, AB’nin karar alma ve uygulamasının önündeki engellerin AB’deki büyük emperyalist güçlerin ihtiyaçları doğrultusunda reforme edilmesi, AB Konseyi’nin daha birleşik ve etkili çalışmasının sağlanması gibi başlıklar oluşturuyor.
Programda bunların yanı sıra “özgürlük ve adalet” için seçmen yaşının on altıya indirilmesi, çifte vatandaşlığın tanınması gibi bir kısım maddeler bulunuyor. Ayrıca asgari ücretin açlık sınırının bir tık üzerinde tutularak saatte 12 euroya yükseltileceğine; bir yılda inşa edilecek 400 bin dairenin dörtte birinin devlet tarafından finanse edileceğine yer verilen koalisyon programında, yüksek kiralara karşı mücadele edileceği manipülasyonu yapılıyor. Devlet ve belediyelere ait sosyal konutların neoliberal politikaların revaçta olduğu dönemde yok pahasına özelleştirildiğini, sonrasında da inşaat sektörünün büyüklerine sermaye aktarmanın enstrümanları olan ve devletin sübvanse ettiği “sosyal” konutların kiralarının da düşük olmadığını Almanya’da yaşayan her vatandaş günlük yaşamından biliyor. Nitekim bu gerçeği bilen Kiracılar Derneği, hükümetin konut politikasını, “Kiracılar için bir hayal kırıklığı” diyerek eleştirdi.
Koalisyon hükümeti programının başlıklarından da anlaşılacağı üzere, kurulan hükümet, kapitalist tekellere “Daha fazla ilerleme kaydetmeye cesaret et” derken, seçmen yaşının düşürülmesi, çifte vatandaşlık gibi düzenlemelere de yer vererek, “özgürlük, adalet” vb. demagojisiyle tekellerin “sürdürülebilir ittifakı” için toplumsal temel yaratmayı amaçlıyorlar...
Yeni hükümetin iklim-çevre, silahlanma ve sosyal programı
Kurulacak hükümettin iklim ve çevre programı Yeşillerin sorumluluğunda tekellerin çıkarlarını temel alıyor. Biliniyor ki Avrupa’nın en büyük on CO2 yayıcısından yedisi Almanya’dadır. Özellikle iklime zarar veren linyitin yakılması tercih edilmektedir. Buna rağmen hükümet programında sera gazı üreticilerini sorumlu tutacak hiçbir bağlayıcı önleme yer verilmiyor. İklimin korunması şimdiye kadar olduğu gibi kâr yasasını temel alan “piyasa ekonomisi”nin insafına, “yeşil ekonomi” sahtekarlığıyla terk ediliyor.
Yeşillerin Eş Başkanı Robert Habeck üstleneceği Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığı, Alman otomotiv sektörünün geride kaldığı e-auto yarışında otomotiv tekellerini “iklimin korunması” aldatmacasıyla perdeleyip sübvansiyonlarla teşvik etmeyi, böylece rekabeti Alman tekelleri lehine çevirmeyi hedefliyor. Bisiklet yollarının, toplu taşımanın ve demiryollarının yaygınlaştırılıp ulaşımın ucuzlatılması yerine, çevreye zararlı olan hibritlere sübvansiyon verilmeye devam edilecek. Programda 2030 yılına kadar 15 milyon elektrikli arabanın da trafiğe çıkarılacağı vurgulanıyor. Hızla büyüyen bireysel e-auto pazarı (şu anda pazar payı %4) kapitalist tekeller için yeni bir kâr kaynağıdır. Ancak üretim süreci ve bateri sorunlarıyla birlikte e-auto iklim ve çevre için bir felakettir. Robert Habeck, iklim ve çevreyi yeşile boyadığı “piyasa ekonomisi”nin insafına terk ederek, çevre felaketine yeşil bir karakter sağlıyor. Seçimlerde ikiyüzlü vaatlerde bulunan, kendi vaatleriyle bile dramatik bir şekilde çelişen koalisyon hükümetinin çevre politikası reformist kesimleri bile sukutuhayale uğrattı. Reformist bir kuruluş olan Deutsche Umwelthilfe’den Jürgen Resch bile koalisyonun çevre programını, “Otomobil şirketlerinin ağırlığı çok açık.” diyerek eleştirdi.
Sosyal demokrat-yeşil-liberal koalisyonunun “ilerleme” programı, kapitalist tekellerin iklim uyumluluğu ve dijitalleşme adı altında yapacakları yatırımların yüzde yüzünü ilk yılda bilançolarında zarar olarak göstermelerine olanak sağlıyor. Hükümet programında servet vergisine yer verilmediği gibi, tekellere vergilerini daha da düşürebilmeleri için, vergi zarar mahsupları genişletilerek destek veriliyor. Ayrıca devlet bankası KfW’nin (Kreditanstalt für Wiederaufbau) kapitalist tekellere finans desteğinin de arttırılacağı belirtiliyor.
Öte yandan çalışma saatlerini daha da esnek hale getirmeyi amaçlayan hükümet, çalışma koşullarını tekellerin isteklerine uyumlu hale getirmeye çalışacak. Seçim kampanyasında “Hartz IV’ün üstesinden gelin” talebini öne geçiren Yeşiller bu vaatlerinden de tornistan yaptılar. Hartz IV veya “Bürgergeld”e enflasyon düzeyinde yapılması öngörülen 31 euroluk bir artışla, işsizlerin alacağı aylık sosyal yardım açlık demek olan 480 euro olacaktır.
Hükümetin kapitalist tekellerin çıkarlarını temel alan programı bekleneceği üzere kapitalist tekellerin örgütlerinin yüksek takdirini kazandı. Alman Metal İşverenler Birliği (Gesamtmetall) Başkanı Stefan Wolf, çalışma ve sosyal ilişkiler alanına dair koalisyon anlaşmasının son Merkel hükümetinin anlaşmasından önemli ölçüde daha iyi olduğunu belirterek, programı memnuniyetle karşıladığını dile getirdi.
Dış politika konusunda temkinli tedirginlik
İkilim-çevre, silahlanma ve sosyal programıyla kapitalist tekellerin takdirini kazanan koalisyon hükümetinin Dışişleri Bakanlığına Transatlantik saldırganlığının ateşli bir savunucusu olan Annalena Baerbock’un (Yeşiller Eş Başkanı) getirilmesi ise temkinli bir tedirginliğe yol açtı. Annalena Baerbock seçim öncesi ve seçim kampanyası döneminde Çin ve Rusya karşıtı provokatif açıklamalar yapmıştı.
Halihazırda denge politikasıyla zaman kazanmaktan yana olan Alman tekellerinin bazı çevrelerinin tedirginliği, DW’nin konuya dair nispeten geniş bir değerlendirmesinde işleniyor. “Trafik lambası koalisyonunun toplam 173 sayfalık programında gelecekteki dış politikasına sadece 143. sayfasında yer ayırma”sına serzeniş girizgahıyla başlayan değerlendirme, “Ancak yeni federal hükümet, Angela Merkel yönetiminde 16 yılda Çin ile gelişen yakın ekonomik iş birliğini Pekin’e daha sert bir yaklaşımla nasıl uzlaştırmayı planlıyor? Merkel yıllarının ekonomik pragmatizminden bir dönüş olacak mı?” sorularıyla devam ediyor.
Bolivya’daki Amerikancı askeri darbeyi hararetle destekleyen, ABD emperyalizminin Afganistan, Irak ve Balkanları harabeye çeviren saldırganlığına destek için Alman Anayasasının dışarıya Alman askerlerinin gönderilmesini yasaklayan hükümlerini SPD ile ortağı olduğu koalisyon hükümeti döneminde değiştiren Yeşiller, seçim kampanyalarını da Biden’ın “insan hakları” ve “demokrasi” riyakarlığıyla uyumlulaştırdılar. Yeşiller, ABD ile Çin ve Rusya arasında sertleşen rekabet çatışmasında ABD ve NATO yanlısı politikalarında riyakarca kullandıkları “insan hakları” gibi argümanları Dışişleri Bakanlığı döneminde de sürdürecekler. Fakat Alman tekelleri Çin ve Rusya karşısında sınırları zorlamanın pahalıya mal olacağının farkındalar. Bu gerçeği hesaba katan denge yanlıları, “Avustralyalı şirketler, Çin’deki insan hakları durumuna yönelik açık eleştirinin sonuçlarını çok iyi biliyorlar.” uyarısında bulunarak, NATO ve ABD saldırganlığının militan savunucusu Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’u kimin dengeleyeceğine dair kaygılarını dile getiriyorlar.
Çevre ve iklim piyasaya ve savaş uçaklarına emanet
Trafik lambası koalisyonunun liberal çevrelerde yarattığı heyecan dalgasının sebeplerinden bir diğeri de silahlanma konusundaki tutumdur. Hükümet programında askeri insansız hava araçlarının (İHA) yanına silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) eklenmesi ve demode olmuş Tornado savaş jetlerinin yerine yeni savaş uçakların alınması yer alıyor. Ve bu CDU’lu eski Savunma Bakanı Annegret Kramp-Karrenbauer’den devralınmış devlet politikasıdır. Şimdi bunu çevre ve iklimin korunması ile birleştiren bir koalisyon işbaşına geliyor. Dolayısıyla kapitalizmi yeşile boyayanların programı, daha modern savaş uçaklarıyla çevre ve iklimin korunması gibi basit hileyi içeriyor.
SPD-Yeşiller-FDP koalisyonuna dair hayaller konusunda en isabetli hatırlatmayı ise, Jungewelt gazetesinin yayınladığı naif değerlendirmeye karşı yorumuyla bir okur yapıyor:
“Maliye bakanı olarak Bay Lindner, en kötüsünden şüphelenerek sizi korkudan titretiyor. Beni asıl korkutan bir SPD Savunma Bakanı ve ‘Yeşil’ bir Dışişleri Bakanı. Daha önce görmüştük! Unutanlar için, ikisi Yugoslavya’yı Taş Devri’ne döndüren bombalamanın sorumlularıdır. (Yeşil) Annalena da Annegret (CDU’lu eski Savunma Bakanı) gibi Moskova’ya ya da Pekin’e yürümek isteyen biridir. Bunun için kötü hissediyorum. ABD’ye gitmeye cesaretleri yok, orada yüzmek zorundasın. Umarım bu sefer önlenebilirler.”