Almanya’da sendikal bürokrasi iki başlıdır. İlki, bilinen haliyle sendikalar, sendika çalışanları, eğitim ve örgütlenme uzmanları vs.den oluşuyor. İkincisi ise, Almanya’ya özgü yasal bir organ olan işyeri işçi temsilciliğidir.
İlk tanım kapsamına giren sendikaların çoğunluğu DGB konfederasyonu çatısı altında işkolu sendikaları olarak toplanmış durumdadır. Toplamda 6 milyon üyeleri bulunuyor. İşbaşındaki yöneticiler tam bir bürokratik kast oluşturmaktadır. Aldıkları aylıktan sahip oldukları maddi ve manevi ayrıcalıklara, ruh hallerinden yaşam biçimlerine kadar her alanda sınıftan kopuklar. Örneğin IG Metall sendikasının başkanı 24 bin euro aylık almaktadır. Yönetim kurulu üyeleri, bölge başkanları ve örgütlenme uzmanları 8 ila 17 bin euro arasında maaş alıyorlar.
Bu kast mensuplarının kazançları aylık gelirden ibaret değil elbette. İşyeri teşkilat yasasından kaynaklı firmaların kontrol komisyonu toplantılarına “işçileri temsilen” üye olarak katılıp (genellikle sendika yöneticileri ve işyeri işçi temsilcileri üye olarak katılmaktadırlar) ek kazançlar sağlıyorlar. Kontrol Komisyonu toplantıları yasal olarak senede 4 kere yapılıyor. Gerekli görülmesi durumunda toplantı sayısı arttırılıyor. Katılımcılar her toplantı için para alıyorlar. Alınan para şirketin büyüklüğüne göre değişse de her toplantı için binlerce, hatta on binlerce euro almaktadırlar.
2014 yılında DAX borsasında işlem gören 30 tekel toplantı başına ortalama 350 bin euro harcamıştır. Örneğin VW’nin bir dönem başkanı olan Piech, sadece 2014 yılında katıldığı toplantılar için 1,49 milyon euro ek para almıştır. Kontrol komisyonuna katılan “işçi temsilcisi” bürokratların, normalde aldıkları paranın %90’ını sendikanın kurduğu Hans-Böckler Vakfı’na aktarmaları gerekmektedir. Bu uygulama nedeniyle sendika bürokratları ek toplantı parası alıyorlar. Yani iki defa para alıyorlar. Birincisinde paranın yüzde 90’nını vakıfa aktarıyorlar. İlkinden kalan %10’luk miktar ile ikincisi kendilerine kalıyor.
Aldıkları paranın yüzde 90’ını vakfa aktarmayanlar da var. Ama aktarsalar bile bu görevi iki periyot (her periyot 4 yıldır) sürdürenler kendilerine kalan parayla rahatlıkla milyoner olabiliyorlar. Bu bürokratlar aynı anda iki veya daha fazla şirketin kontrol komisyonuna üye olabiliyorlar. O durumda her şirketten ayrı toplantı parası alıyorlar. Yani sekiz yıl kontrol komisyonunda kalanlar, euro milyoneri oluyorlar. Şirketlerin sağladığı ayrıcalıklar ise, kendilerine kâr kalıyor.
Gelirleri bu kadar yüksek olan bürokratların işçi sınıfının haklarını savunması, haliyle eşyanın tabiatına aykırı. Bu bürokratik kast, işçi sınıfına değil, kendisine ayrıcalıklar tanıyan şirketlere ve bir bütün olarak kapitalist düzene hizmet ediyorlar.
***
Sendikal bürokrasinin diğer kanadını ise, Almanya’ya özgü olan “işyeri işçi temsilciliği” oluşturuyor. İşyeri teşkilat yasası, işçi temsilciliği yapanların aylıklarının çalıştıkları şirket tarafından ödenmesini şart koşuyor ve alacakları ücretin o işyerinde ve o işçinin aldığı ortalama ücrete denk gelmesi gerektiği belirtiliyor.
Bu konuda VW Baş Temsilcisi Bernd Osterloh örneğine bakabiliriz. Osterloh’un mesleği “endüstriyel işletmeci”lik (Industriekaufmann). Almanya’da bu meslekte çalışanlar, işyerine ve sektöre göre 1.800-4.500 euro brüt ücret alabiliyorlar. Otomobil sanayisinde ise bu meslekte çalışanların ücretleri brüt 3.500-4.500 euro dolayındadır.
Osterloh 2005 yılında VW tekelinde işyeri temsilciliği başkanlığına seçildiğinde, “Ben maaş konusunda şeffaflıktan yanayım. Benim aylık brüt maaşım 6.500 euro (yıllık 78 bin euro)” demişti. Osterloh o dönem bunu açıklamak zorundaydı. Nitekim kendisinden önce bu koltukta oturan Klaus Volkert’in yıllık geliri ikramiyelerle birlikte 300 bin euro dolayındaydı. Ayrıca Brezilyalı fahişelerle kurduğu ilişkilerin masrafları da VW tekeli tarafından ödenmekteydi. Sevgilisine aldığı hediyeler ve ara sıra kullandığı firma jetinin harcamaları da VW tekeli tarafından ödenmekteydi.
VW, tekelin piyasadaki başarısına göre tüm çalışanlarına ikramiye ödüyor. 2015 yılı için her işçiye 3 bin 950 euro ikramiye ödenmişti. Osterloh’a ise 550 bin euro ikramiye ödendi. Yani “çıplak maaşı” ve “ikramiyesi” toplam 750 bin euro ediyordu! Aylık olarak hesapladığımızda ise 62 bin 500 euroya tekabül ediyor.
“Brezilya olayı” skandalı patladıktan sonra VW’de istifalar gerçekleşti. Ondan sonra Bernd Osterloh (ve ekibi) VW şirketinin baş temsilcisi olarak göreve başladı. Baş temsilci olarak yıllık 250 bin euro maaş aldığı iddiaları gündeme geldiğinde, Stern dergisine röportaj veren Osterloh şunları söylemişti: “Benim yıllık 250 bin euro aldığım iddia edilmektedir. Bu doğru değildir. Ben yıllık 750 bin euro almaktayım. VW’nin CEO’ları 750 bin alıyorlarsa ben niye almayayım?”
İşyeri “işçi temsilciliği” başkan ve yardımcıları başta olmak üzere bir bütün olarak “işçi temsilciliği” yapanlar maddi ve manevi olarak ayrıcalıklara sahiptirler. Çalışmaktan muaf tutulmasından vardiya çalışmasından muafiyete, araba tahsis edilmesinden arabanın benzinine kadar birçok ayrıcalık tanınıyor bu zatlara. İşyeri teşkilat yasasında yasal engel konmasına rağmen, işler pratikte böyle yürütülüyor. Yasalardaki açığı bilen şirket avukatları işi kılıfına uyduruyor.
Sendika bürokratları ile “işçi temsilciliği” görevinde olanlar, şirketin “Kontrol Komisyonu” toplantılarına da katılıyor ve toplantı başına kedilerine para ödeniyor. Yani kapitalistler, işçi sınıfını kontrol edebilmek için bu kasta karşı cömert davranıyor.
***
Tipik bir bürokrat olarak Bernd Osterloh örneğinden devam edelim. Yıllarca yaptığı baş temsilcilik işinden istifa eden Osterloh, “işçi temsilcisi” iken, şirketin üst düzey yöneticilerinden biri yapılıyor. VW’nin kamyon ve otobüs üretimini içine alan Traton tekelinin personel şefliği görevine getiriliyor ve yıllık maaşı ortalama 2 milyon euroya çıkartılıyor.
Eski “işçi temsilcisi” VW’nin dünyada 1 numara olması için uğraşan biri oluyor. Dizel skandalından bir yıl önce, Ekim 2014’te, “artık bu böyle gitmez” diye hazırladıkları 400 sayfalık bir raporu tekel yönetimine sunan Osterloh ve ekibi, “Eğer önerilerimiz yerine getirilirse yılda VW olarak 5 milyar euro tasarruf edebiliriz ve VW markasının üretkenliğini %25 artırabiliriz” diyebiliyordu.
“Almanya’nın güçlü işçi önderi” Osterloh artık tekelci burjuvaziye “tasarruf” konusunda yol gösteriyor. Bu örnek, böylelerinin sermaye nezdinde neden kıymetli olduğunu iyi anlatıyor.
VW tekeli, “Masada “işçi temsilciliği” olmadan hiçbir şey yapmayız” diyor. VW’nin programı çok net: “Şirket dünyada 1 numara olmalıdır bu bizim hedefimizdir. Bu hedef için herkes kendi cephesinden katkısını vermelidir. İşçi temsilciliği de bu amaç doğrultusunda ne gerekiyorsa onu yapmalıdır.” Bundan dolayı “işçi temsilcileri” diye seçilen kişiler VW tekelinin CEO’ları gibi hareket ediyorlar. Kapitalistler de kendilerine hizmet eden bu kasta sömürüden pay veriyor.
Osterloh ve onun gibiler, tekellerin işten atma saldırılarının planlanmasına özel roller üstleniyorlar. “Yeniden yapılanma” adı altında gündeme getirilen saldırılarda on binlerce işçi atılıyor. Örneğin VW’nin açıklamalarına göre önümüzdeki yıllarda 30 bin işçinin atılması planlanıyor. Buna göre VW’nin sahibi olduğu MAN’dan 9.500, Audi’den 10 bin işçi atılacak. “Yeninden yapılanma” adı altında işten atmalar, çalışma sürelerinin uzatılması, daha fazla esneklik, üretkenliğin-mesainin-verimliliğin arttırılması hedefleniyor. Yani sömürünün daha da derinleştirilmesi için dünün “işçi temsilcileri” sermaye ile birlikte çalışıyorlar.
VW dünyasında değişim bu kadarla kalmadı
Volks Wagen’de “işçi temsilciliği”nden şirket yöneticiliğine sıçrayan Osterloh gibi birçok kişi var.
Jürgen Dorn VW’nin satın aldığı MAN şirketinin Münih’teki baş temsilcisiydi. Görevinden istifa ederek MAN’nın personel şefliği görevine getirildi.
Martin Rabbe, MAN Münih sendika temsilciliği başkanlığı ve MAN işçi temsilciliği görevinden istifa ederek, MAN personel şefi oldu. Kendisine bahşedilen yeni mevkide ilk olarak 3 bin işçinin işten atılmasına onay verecek.
Nürnberg MAN’da sendikanın temsilcilik başkanlığı görevinde olan Dominik Feiler de görevinden istifa ederek Plaun MAN şirketinin personel şefi oldu. Oradaki görevini (işten atma, hatta fabrikanın kapatılması) tamamladıktan sonra hemen Nürnberg’e getirildi. Personel şefi yapılan Feilner, işçileri işten çıkararak görevine başladı.
Son örnek ise, Münih baş temsilcisi Jürgrn Dorn’un 2015 yılında personel şefi olarak VW’ye geçmesinden sonra yerine baş temsilci olarak getirilen Saki Stimoniaris’tir. Eylül 2021 yılında, sağlık sorunlarını gerekçe göstererek görevinden istifa ettiğini açıkladı. Ama gerçek çok geçmeden ortaya çıkarıldı. Gazete manşetlerinde bu olayın arkasında yüklü bir para skandalının olduğunu okuyoruz.
Sendikal Bürokrasinin vardığı durum ne anlatıyor?
Yaşam tarzlarıyla, ücretleriyle, dünya görüşleriyle sermaye sınıfının uzantısı haline gelen bu bürokratik kast, her yönüyle kapitalistler için çalışmaktır. Zira onların çoğu sermaye sınıfının organik bir parçası haline gelmiş durumdalar. “İşçi temsilcisi” yaftasıyla anılmaları, bir yanılsamadan başka bir şey değil. Çünkü isim dışında işçi sınıfıyla bir ilgileri yok bu bayların. Bu kastın ataları II. Enternasyonal’in çürütülmesinde de etkili bir rol oynamıştır. Günümüzde ise burjuvazinin işçi sınıfı içindeki Truva atları rolünü oynuyorlar. Çünkü bunlar, işçi hareketinde burjuvazinin gerçek ajanları, kapitalist sınıfın “işçi” görünümlü uşaklarıdır.
Paris Komünü’nde işçiler, bürokrasi ve ayrıcalıkları önlemek için yöneticilerin kalifiye işçi ücretinden fazla maaş almasını yasaklıyorlar. İşçi sınıfı da temsilcilerini seçerken aynı kuralı esas alabilir. Bunun için ise işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme alanında gelişim sağlaması gerekiyor. Bundan dolayı günümüzde sınıf mücadelesi kapitalistlere, onların iktidarına ve bu yozlaşmış bürokratik kasta karşı birlikte verilmek durumundadır.
Nürnberg’den bir işçi