Sudan’da bölgesel ve küresel güçler tarafından desteklenen ordu ve orduya bağlı paramiliter klikler arasında çatışma büyüyerek devam ediyor.
15 Nisan günü Sudan’da başkent Hartum başta olmak üzere ordu ve paramiliter gruplar arasında çıkan çatışmalar yayılarak sürüyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Sudan temsilcisi Hartum’daki halk sağlığı laboratuvarının işgal edilerek askeri üs olarak kullanıldığını açıkladı. Bunun, çatışmalara ek olarak “büyük bir biyolojik sağlık riski oluşturduğu” bildirildi.
Ordu ve HDG çatışması
2019 yılında Ömer eL Beşir’in 30 yıllık hanedanlığının devrilmesinden sonra, yürütme erkini elinde bulunduran Sudan Egemenlik Konseyi yönetime el koydu. Bu konseyin başında General Abdel Fattah el Burhan bulunuyor. Muhammed Hamdan Dagalo ise iki numaralı isim olarak yardımcılığını yapıyordu.
Dagalo, ayrıca 100 bin tetikçisi olduğu söylenen bir paramiliter güce de hükmediyor. Egemenlik Konseyi Başkanı El Burhan bu paramiliter güçleri orduya entegre edeceğini açıklamasından sonra ‘ihtilaf’ çıktı. Dagalo, böyle bir durumda elindeki gücü bırakmak istemediği için çatışmalara neden olduğu genel kanı olarak kabul görse de işin aslı, çıkar çatışması. Çıkar elde etmek ve korumak da güç gerektiriyor. Dagalo, bu gücün elinden kayıp gitmesini istemiyor.
Dagalo’nun Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDG) ait paramiliter güçler 15 Nisan’da Başkanlık Sarayı ve devlet televizyon kanalını ele geçirdiklerini ilan ettiler.
İki Suudi savaş uçağını vurduklarını da iddia eden HDG, Hartum Havaalanı’nı ve diğer bazı kilit mekan ve altyapıları kontrol altına aldıklarını açıkladılar.
Ordu komutanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı General Abdel Fattah el Burhan yönetimindeki ordu ise, HDG’nin iddialarını yalanladı.
Port Sudan, Batı Darfur, Meroe ve güney illeri de dâhil olmak üzere, ülke geneline yayılan çatışmaların şimdiye kadar DSÖ’nün verilerine göre, en az 400 kişinin hayatına mal oldu.
Birbirlerini darbe yapmakla suçlayan çatışmanın taraflarından her ikisi de “Başkanlık Sarayı, devlet televizyonu, kışlalar gibi kilit noktalarda kontrolü sağladıklarını” iddia etmektedirler.
Meroe kentinde bir üssü bulunan Mısır güçlerinin Sudan ordusuyla birlikte hareket ettiğine dair haberler, bölgedeki diğer bazı ülkeleri de kapsayabilecek potansiyele sahip bir çatışmadan söz edilir oldu.
İşkence, faili meçhul ve katliamlar üzerinden yüklesen El Burhan ve Dagalo
Hem El Burhan ve hem de Dagalo, Ömer el Beşir döneminde onun çömezleri olarak palazlandılar ve onun izinde yürüyorlar.
El Burhan ve Dagalo, El Beşir döneminde, 2003’ten 2008’e kadar süren çatışmalarda 300 bin insanın öldüğü ve 2,5 milyon kişinin yerinden yurdundan edildiği Sudan’ın batısındaki Darfur’daki iç savaş sırasında “şöhreti” yakalamışlardı.
El Burhan ordunun başında iken, Dagalo çatışmalarda işkence ve katliamlarla “şöhretlenerek” adından söz ettiren Janjaweed adlı paramiliter milislerin başını çekiyordu.
Mısır tarafından desteklenen Sudan’da ordunun başındaki El Burhan, ABD ve NATO’nun Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı yürüttüğü savaşta ABD ve NATO’yu desteklemektedir. Mısır’ın, Sudan endüstrisinin büyük kısmını elinde tutan katmanlarla “iyi ilişkileri” Mısır’ın darbeci lideri Abdülfettah es-Sisi ile El Burhan’ın dostluğuna bağlanıyor.
Altın ticaretini elinde tutarak muazzam derecede zengin olan Dagalo ise, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan tarafından destekleniyor.
Altın ihracatını kontrol eden paramiliter HDG lideri Dagalo, Rusya’nın paralı askerleri Wagner üzerinden Rusya ile yakın ilişkilere sahip.
Çatışmalar sonrası, ABD, AB, BM, Suudi Arabistan, BAE, Rusya, Çin, Arap Birliği ve Afrika Birliği’nin “sükûnet çağrısı” çatışmaların taşıdığı ‘sınır ötesi’ riske işaret ediyor.
Taraflar arasında süren çatışmalar sadece Sudan’ı istikrarsızlaştırmakla kalmıyor.
Yokluk, yoksulluk, kuraklık ve kıtlığın pençesinde sayısız çatışmalarla boğuşan bölge ülkeleri, ABD, Avrupa Birliği, Çin ve Rusya’nın da dahil olduğu bir nüfuz savaşının da arenası durumundadırlar.
Çatışmaların taşıdığı sınır ötesi riskler
Nil Nehri’nin kıyısında yer alan Sudan, yüzölçümü bakımından Afrika’nın üçüncü büyük ülkesi konumunda.
Sudan topraklarından doğan sularını Mısır ve Etiyopya ile paylaşıyor.
100 milyonu aşkın nüfusuyla Mısır, su ihtiyacını karşılamak için Nil nehrine adeta “mahkum.” Aynı nehre “mahkum” Etiyopya, Mısır ve Sudan’ın adeta uykularını kaçıran ‘devasa’ bir baraj yapma çalışmaları yürütüyor.
Mısır’ın Sudan ordusuyla “dostluğu” ve yakın ilişkilerinde, Etopya’ya olan husumetin de payı var.
Her ne kadar Mısır bu çatışmalarda, ateşkes için her iki tarafla temas halinde olsa da El Burhan’ın başında bulunduğu ordunun yenilgisine seyirci kalmayacağı aşikar.
Sudan, Mısır’ın yanı sıra Libya, Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti, Eritre ve Güney Sudan’la da sınırdaş.
El Beşir diktatörlüğünün halen hüküm sürdüğü dönemde (2011) iç savaş ve katliamların gölgesinde küresel güçlerin de müdahil olmasıyla Sudan ikiye bölündü. Küresel emperyalist güçler, petrol kaynaklarının yüzde 75’ini barındıran bir Güney Sudan yarattılar.
Şu andaki sınırlarıyla bile bölgenin üçüncü büyük devleti olma özelliğini taşıyan Sudan’da 700’ün üzerinde istismara elverişli etnik köken ve kabile var. Ülke içinde yaşanan iç çatışmalar ve çeşitli paramiliter grupların geçirgen sınırlar boyunca faaliyet gösteriyor olması, ülke içindeki çatışmalara ek bir “sınır ötesi” anlaşmazlıklar potansiyeli katıyor.
Halen sürmekte olan çatışmalar, Afrika Boynuzu bölgesinin büyük bölümünü de istikrarsızlaştırma tehlikesi taşımaktadır.
Sudan ordusu, Kızıldeniz Port Sudan’da üs kurmaya çalışan Rusya ile de yakın ilişki içinde.
Ülke ihracatının yüzde 40’ını oluşturan altının büyük kısmı BAE üzerinden Rusya’ya satılıyor. Sudan, BM’lerin Ukrayna Savaşı üzerinden Rusya’yı kınayan kararına çekimser oy vererek ABD yönetiminin şimşeklerini üzerine çekmişti.
Görüldüğü gibi, herkesin herkesle ilişkisi ve çelişkisi var. Kimin eli kimin cebinde, kim kimin yanında, kim kimin karşısında belli değil.
Washington bir taraftan Sudan’ın İran, Rusya ve Çin ile ilişkilerini kesmeye çalışırken, diğer taraftan Port Sudan’daki Rus donanmasının oradan çıkarılmasını hedeflemektedir.
ABD, Sudan’ı İran karşıtı bölgesel ittifakın bir bileşeni yaparak, Sudan’ı bölgede Çin, Rusya ve İran’a karşı “aktif” bir kaldıraç olarak kullanmak istiyor.
Avrupa Birliği ise, Sudan’ın Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı ve Afrika Boynuzu’ndaki stratejik konumu gereği petrol arzının sekteye uğraması ya da yeni bir mülteci dalgasına yol açması potansiyeli taşıyan çatışmaların bir an önce durulmasından yana.
ABD ve AB ülkeleri başta olmak üzere yabancı ülkeler diplomatlarını ve herhangi bir nedenle Sudan’da bulunan vatandaşlarını ülkeden çıkarıyorlar.
İki savaş ağasının çatışmalarının ortasında kalan Sudan halkı bir taraftan direniş komitelerinde örgütlenerek mücadele ediyor. Diğer taraftan 46 milyon nüfusun en az 16 milyonunun dış yardıma muhtaç hale getirilmesi, maruz kalınan açlık tehlikesi ve onun yarattığı “insani drama” dikkat çekerek, çatışmaların bir an önce sonlandırılmasını hedefliyor.
Çatışmaların sınırları aşarak bölgeye sıçramasından korkan bölge ülkeleri, olası büyük bir mülteci dalgası oluşmasından ve petrol akışının durmasından çekinen AB ülkeleri, çatışmaların durulmasından yana olsalar da ABD bölgede yara alan nüfuzunu yeniden tahsis edebilmek için, savaş ateşinin bölgeyi yakmasını “hayrına” saymaktadır.