Peru’da neler oluyor?

Ağır pandemi koşullarına rağmen mücadelede şu ana değin geri adım atmayan işçi ve emekçiler, Peru’nun yoksul halkı ülkedeki çürümüş siyasal yapıya karşı seslerini yükseltiyor, “Siz bizi temsil etmiyorsunuz!”, “Artık yeter!” diyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 01 Aralık 2020
  • 10:00

2019 yılı sonbaharında Şili’den Kolombiya’ya, Ekvador’dan Bolivya’ya bir dizi Güney Amerika ülkesinde yaşanan toplumsal hareketlilik, bu sonbaharda Guatemala ve Peru’da vücut buldu. Ülkede uzunca bir süredir yaşanan siyasal kriz, Covid-19 salgınının daha da derinleştirdiği ekonomik krizle birlikte toplumsal patlamanın fitilini ateşlemiş bulunuyor.

Siyasi istikrarsızlık ve sokak protestoları

Peru’da daha beş ay önce seçimle başkanlık koltuğuna oturan Martin Vizcarra, sekiz yıl önce valilik yaptığı döneme ilişkin bir yolsuzluk soruşturması bahane edilerek, Kongre tarafından 9 Kasım’da görevden alındı. Vizcarra’nın görevden alınması sokak protestolarının fitilini ateşledi. Diğer ülkelerdekilere benzer taleplerle, toplumun en dinamik kesimini oluşturan gençlik kitleleri toplumsal mücadelede yerini aldı. Şili, Hong Kong vb. eylemlerden öğrenen Peru gençliği, polise lazer ışık tutma, biber gazını etkisiz hale getirme mekanizmaları oluşturma ve dağınık bir şekilde toplanarak polisin gücünü bozma gibi eylem biçimleri sergiledi.

Kongre, sokakta protestolar sürerken, devlet başkanlığına Manuel Merino’yu atadı. Manuel Merino’nun “geçici” hükümeti sokağın sesini susturamayınca, yoğun şiddet kullanarak eylemleri bastırmaya çalıştı. Eylemler katlanarak arttı. Perulu İşçiler Genel Konfederasyonu (CGTP) geçtiğimiz perşembe günü eylemlere katılmaya karar verdi. Merino’nun “geçici” hükümetinin siyasi kontrolü silikleştikçe kolluk kuvvetleri şiddetini daha da arttırdı, göstericilere karşı biber gazı ve silah kullandı. Cumartesi gecesi düzenlenen sokak gösterilerine kolluk kuvvetlerinin azgınca saldırısı sonucu iki genç öldürüldü, almıştan fazla kişi yaralandı ve çok sayıda kişi de kayboldu. Kaybolanların bazılarından hala haber alınamıyor. Büyüyen ve tüm ülkeye yayılan gösteriler Merino’yu görevinden istifa etmek zorunda bıraktı.

Yöneticisiz kalan Peru Meclisi, nihayet geçtiğimiz pazar ve pazartesi günleri yoğun tartışmalardan sonra, merkez sağ olarak görülen Partido Morado’nun (Mor Parti) Kongre üyesi Francisco Sagasti’yi devlet başkanı olarak belirledi. Sagasti 10 gün içinde seçilen 3. Başkan oldu. Dünya Bankası’nda üst düzeyde görevler almış bir bürokrat olan Sagasti, Tupac Amaru Devrimci Hareketi’nin (MRTA) 1996 yılında, Lima’daki Japonya Büyükelçiliği binasını aylarca ele geçirdiğinde rehineler arasındaydı

Tüm bu gelişmelerin ardından, Merino’yu istifaya zorlayan kitleler sokakları terk etmeye niyetli değil. Başkent Lima’da süren gösterilerde binlerce kişi sokaklarda "Siz bizi temsil etmiyorsunuz", “Basta!” diyerek yozlaşmış devlete ve kurumlarına güvenmediklerini haykırıyorlar.

Yaşanan eylemlerin, 2000 yılında diktatör Alberto Fujimori'nin iktidardan indirilmesi ve tutuklanmasından sonra gerçekleşen en büyük gösteriler oldukları ifade ediliyor. Fujimori, Peru’da gerilla örgütlerine, militanlarına ve onlara destek veren halka karşı acımasız bir savaş sürdüren bir diktatördü.

Peru’da kurumsallaşmış yolsuzluk ve çürümüş siyasal yapı

1990’lı yıllarda hiperenflasyonun sürdüğü Peru derin bir ekonomik kriz içinde debeleniyordu. Devlet Başkanı Fujimori Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip değildi. Silahlı kuvvetleri arkasına alan Fujimori, Kongre’nin terör ile mücadeleyi ve reformları engellediğini savunarak onu feshetti, “olağanüstü hal hükümeti” kurdu. 1993 yılında gerekli anayasa değişikliği sağlandı. Artık Fujimori’nin tekrar seçilmesinin yolu açılmış, yürütmenin yargı üzerindeki hakimiyeti güçlenmişti.

Bu tarihten itibaren Fujimori ailesinin (kızı ve oğlu) tepesine çöreklendiği ülkede, yolsuzluk kurumsallaşmakla kalmadı, siyaseti de belirledi. Peru yolsuzluğun önünde yasal olarak neredeyse tüm engellerin kaldırıldığı bir ülke haline geldi. Fujimori’nin neoliberal politikalarının hayata geçirilmesi ile ülkenin zenginlikleri, doğal kaynakları ve madenleri uluslararası sermayeye peşkeş çekildi. Siyasi partiler ve örgütler de bu pastadan pay almak için birbiriyle kapıştı, ittifaklar buna göre kuruldu. Politikayı rüşvet ve kayırıcılık belirledi.

2000 yılında Fujimori’nin kongre üyelerine rüşvet verdiğini ortaya çıkaran videolu yolsuzluk skandalı ile ülkeyi terk etmek zorunda kalmasının üzerinden geçen 20 sene içinde göreve gelen başbakanların tamamının yolsuzluk skandalları nedeniyle hakkında davalar açılması, tutuklanmaları, intiharları, yurt dışına kaçmaları bu politik yapı ile doğrudan bağlantılıdır.

Aynı parlamento 2018 Mart ayında henüz iki yılını doldurmamış Devlet Başkanı Pedro Kuczynski’yi çok uluslu Odebrecht tekeli ile ilgili yaşanan skandal nedeniyle istifaya mecbur etmişti. 2018’in mart ayında, Kuczynski istifa etmiş ve böylece Martín Vizcarra başkan yardımcılığından başkanlığa gelmişti. Vizcarra’nın da seçimlere beş ay kala Kongre tarafından görevden alınması bu sürecin devamı.

Vizcarra’nın görevden alınması, onun yolsuzlukların ortadan kaldırılmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri Meclis’ten geçirmek çabasına karşı meclis çoğunluğunu elinde bulunduran muhalefetin bu düzenlemelerin yasalaşmasına engel olma çabası olarak ifade ediliyor. Vizcarra’nın ayrıca salgına karşı aldığı ve bazı sermaye gruplarının çıkarlarına ters düşen kararları nedeniyle değiştirildiği söyleniyor

"Siz bizi temsil etmiyorsunuz!", "Basta!"

Sokaklarda süren protestolar Vizcarra’yı desteklemekten çok kongrenin seçimlere beş ay gibi bir süre varken ve salgınla mücadele gibi büyük bir sorun yaşanırken, siyasi partilerin siyasal arenada sürdürdükleri çıkar savaşlarına karşı kitlelerin öfkesinin ifadesi olarak görülüyor.

Peru son on yıldan bu yana Latin Amerika’nın gördüğü en kötü ekonomik krizi yaşıyor. Yoksulluk derinleşiyor, eşitsizlikler artıyor ve kayıt dışı ekonomi büyüyor. Ekonomik kriz pandemi ile birlikte daha da çözümsüz bir hal aldı. Pandeminin Latin Amerika’da Brezilya’dan sonra en fazla etkilediği ülke Peru oldu. Çökmüş sağlık sektörü ve artan ölümler nedeniyle cesetler yol kenarlarında bırakıldı.

Bunun yanı sıra, yozlaşmış siyasi kurumlardaki dalaşma ve iktidar boşluğu Peru halkının sistemin karşısına dikilmesinin yolunu düzledi. İktidarın sınırsız bir güç kullanması düzene karşı öfkeyi daha da büyüttü. Toplumsal mücadelede gençlik kitleleri ve örgütlü işçi kitleleri buluştu. Ağır pandemi koşullarına rağmen mücadelede şu ana değin geri adım atmayan işçi ve emekçiler, Peru’nun yoksul halkı ülkedeki çürümüş siyasal yapıya karşı seslerini yükseltiyor, “Siz bizi temsil etmiyorsunuz!”, “Artık yeter!” diyor. Ve Peru’daki emekçi kitleler, tıpkı Şili’deki kardeşleri gibi, Fujimori Anayasası’nın değiştirilmesi talebini de talepleri arasına alıyorlar.