Myanmar darbesi ve emperyalist çıkarlar

AB’li şefler veya tıpkı Obama ve Trump gibi Biden da insan haklarıyla ilgilenmiyor. Aksine, Batılı emperyalistler Çin’in etkisinin yeniden artacağından endişe ediyorlar. Korona salgınının başlamasıyla birlikte, Myanmar’ın Pekin’e olan bağımlılığı, Çin’de geliştirilmekte olan aşıların ücretsiz dağıtımı da dahil olmak üzere daha da arttı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi geçen ay Myanmar’a yaptığı ziyarette Myanmar üzerinden Çin’in güneyine giden stratejik ulaşım rotalarını ve boru hatlarını da içeren “Kuşak ve Yol” projesi konusunda daha yakın işbirliği hakkında konuştu. Bu, ABD’yi rahatsız eden önemli bir etken.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 14 Şubat 2021
  • 21:09

Myanmar ordusu, 1 Şubat’ta gerçekleştirdiği askeri darbeyle hükümeti devirdi ve görevdeki Ulusal Demokrasi Ligi’nin (NLD) genel sekreteri Ang San Su Çi’yi ve birçok yöneticiyi ev hapsine aldı. Bir yıllığına olağanüstü hal ilan etti ve kendisine geniş yetkiler verdi. Devlet başkanlığına ordu generali Min Aung Hlaing getirildi. Darbecilerin yayınladığı bildiride, darbenin 8 Kasım 2020 tarihinde gerçekleşen parlamento seçimlerinde usulsüzlük ve “korkunç dolandırıcılık” olduğu için yapıldığını açıkladı. Ordu aynı zamanda medya ve telekomünikasyon altyapısının kontrolünü de ele aldı ve ülkedeki dört telekom şirketi ve bazı internet servis sağlayıcılarının faaliyetlerini durdurdu. 

Myanmar, 2011 yılına kadar neredeyse yarım asır boyunca askeri rejimle yönetildi ve şimdi yapılan darbeyle askeri rejime geri dönülmüş oldu. Ordu ile hükümet arasındaki siyasi gerginlik bir süredir tırmanma eğilimi gösteriyordu. Başka şeylerin yanı sıra, Kasım 2020’deki seçimler darbe için tetikleyici bir faktör oldu. NLD ve Nobel Barış Ödülü sahibi Ang San Su Çi, neredeyse 60 yılın ardından yapılan 2015’teki ilk serbest seçimlerde galip gelmişti. Kasım 2020 seçimlerinde ise, pandeminin yarattığı etkiye rağmen, oyların yüzde 83’ünü, 476 sandalyenin ise 396’sını alarak ezici bir zafer elde etti. Ordu tarafından desteklenen Dayanışma ve Kalkınma Birliği ise sadece 33 sandalye aldı. 

NLD’nin zaferine ve Ang San Su Çi’nin hükümeti yönetiyor olmasına rağmen, aslında Myanmar ordu güçleri ülke yönetiminde önemli bir yer tutuyordu. Zira 2008 yılında kendileri tarafından hazırlanan anayasa ile İçişleri, Sınırlar ve Savunma gibi kilit bakanlıkları kontrol ediyor ve parlamentodaki sandalyelerin dörtte birini garanti ediyorlardı. Anayasa ayrıca “popüler” Ang San Su Çi’nin cumhurbaşkanı olmasını da engelliyordu. 2010 yılında ev hapsinden serbest bırakılan Su Çi ve NLD, bu demokratik olmayan tutumu sorunsuz olarak kabul etmişti.

NLD, ordunun egemenliğini ticari çıkarlarının önünde bir engel olarak gören yönetici sınıfın bir kanadını temsil ediyor. Dolayısıyla yüzünü Batılı emperyalistlere dönmüştü. Bunun sonucu olarak Washington, Myanmar’a yönelik ekonomik yaptırımları askıya almış ve onu “yükselen bir demokrasi” olarak yüceltmişti. Oysa “demokrasi simgesi” olan Su Çi, askeri destekli rejim olan bir hükümetin iyi niyet elçisinden başka bir şey değildi. Yabancı sermayeyi ülkeye çekmeye çalışan Su Çi, orduyu ciddi insan hakları ihlalleri iddiaları karşısında savunan ve yüz binlerce Arakanlı Müslümanın ülkeden kaçmaya zorlanmasının sorumluluğunu taşıyanlardan biriydi.

Emperyalistlerin işbirlikçisini kaybetme hezeyanları 

AB ve ABD emperyalistleri demokrasi sahtekârlığı eşliğinde darbeye karşı sert bir tavır alacağını belirttiler ve darbecileri hesap sorulacağı konusunda tehdit ettiler. Biden, “Bölgedeki partnerlerimiz ile sıkı işbirliği içinde demokrasi ve hukuk devletinin yeniden tesis edilmesi için çalışacağız” dedi ve yaptırımları yeniden uygulamaya koyabileceği tehdidini savurdu. Dışişleri Bakanı Antony Blinken ise, Myanmar’da “Rohingya’ya yönelik zulümlerin soykırım teşkil edip etmediğini” Bakanlık bünyesinde inceleyeceğini açıkladı.

AB Dışişleri sorumlusu Josep Borell de darbeyi, “Myanmar’daki halkın iradesine müdahale etmeye dönük kabul edilemez bir girişim” olarak tanımladı. Oysa AB’li şefler veya tıpkı Obama ve Trump gibi Biden da insan haklarıyla ilgilenmiyor. Aksine, Batılı emperyalistler Çin’in etkisinin yeniden artacağından endişe ediyorlar. Korona salgınının başlamasıyla birlikte, Myanmar’ın Pekin’e olan bağımlılığı, Çin’de geliştirilmekte olan aşıların ücretsiz dağıtımı da dahil olmak üzere daha da arttı. Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi geçen ay Myanmar’a yaptığı ziyarette Myanmar üzerinden Çin’in güneyine giden stratejik ulaşım rotalarını ve boru hatlarını da içeren “Kuşak ve Yol” projesi konusunda daha yakın işbirliği hakkında konuştu. Bu, ABD’yi rahatsız eden önemli bir etken. 

AB ve ABD emperyalizmini ilgilendiren şey, “demokrasi ve hukuk devleti”, “halkların hakları ve refahı” değil, ama sadece ticari anlaşmaları, hegemonik emelleri ve Çin üzerinde kurmayı hedefledikleri emperyalist üstünlüktür. Emperyalistlerin “Myanmar’da demokratik geçiş” diye ileri sürdükleri politika da Myanmar’daki ulusal topluluklar ve Myanmar emekçileri için boş bir laftan ibarettir. Onların “demokratikleşme ve refah” dedikleri, Myanmar pazarının çok uluslu emperyalist tekellere açılması ve ülke üzerinde emperyalist egemenliğin pekişmesidir. 

Ang San Su Çi hükümetine karşı ağır suçlamalar

Darbe ile koltuğundan edilen Ang San Su Çi’ye karşı ağır suçlamalar yeni değil. Su Çi’nin Rohingya’daki (Arakan) Müslüman halk başta olmak üzere öteki azınlıklara karşı ağır baskı uyguladığı, onları sistematik bir zorla göçe tabi tuttuğu biliniyor. Gözlemciler, 2020’deki seçimin çok sayıda azınlık mensubunun yaşadığı bölgelerde yapılmadığını iddia etmişlerdi. Bu şekilde 1,5 milyon kişinin oy hakkından mahrum bırakıldığı ileri sürülmüştü. 

Sadece 1,5 milyon seçmenin dışlanması nedeniyle değil, aynı zamanda Budistlerin çoğunlukta olduğu Myanmar toplumunda Müslüman Rohingya azınlığına yönelik şiddete karşı da eleştiriliyordu Su Çi hükümeti. Batı Myanmar’ın Rakhine bölgesindeki 200 bin Rohingya, ordu tarafından yerlerinden edildi ve Bangladeş’te mülteci konumuna düşürüldü. Ülkede kalan 600 bin Arakanlının ise vatandaş kabul edilmedikleri için oy kullanmalarına izin verilmiyor. Myanmar’da Rohingya Müslümanlarına karşı on yıllardan beri ayrımcı ve baskıcı politikaların olduğu genel kabul görüyor. Özellikle 1970’lerden bu yana Müslüman halkın, hükümet ve milliyetçi Budistler tarafından baskı altına alındığı biliniyor. 

Müslüman nüfusun haklarını savunduğunu iddia eden ve İslami bir devlet için savaşan Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu’nun Bangladeş sınırındaki askeri üslere ve polis karakollarına düzenlediği saldırılar, Myanmar ordusunun saldırganlığını tırmandırıyor.

Myanmar devleti ile ülkedeki Müslüman azınlık Rohingyalar arasında yaşanan bir etnik-dinsel kimlik sorunu olan Arakan sorunu, emperyalistlerin ve Myanmar burjuvazisinin çözeceği bir sorun değil. Bangladeş’e sınır olan Rakhayn (Arakan) Eyaleti’nin bir diğer ismi olan Rohingya’da nüfusun önemli çoğunluğunu (1 milyonu aşkın) Müslümanlar oluştursa da eyalette Budist Rakhinelerin sayısı da on binleri buluyor. Sorunun temelinde ise Budist Myanmar devletinin Arakanlı azınlığın varlığını ve haklarını tanımaması yatıyor. Myanmar ordusu ise, kendisine saldıran “aşırılıkçı teröristlere” karşı operasyon düzenlendiğini ve bunun meşru bir savunma olduğunu savunuyor.

Darbeye karşı gelişen protesto dalgası 

Myanmar halkı darbeden bu yana sokaklardan çekilmiyor. Protesto dalgası giderek büyüdü ve genel greve evrildi. Darbeciler göstericilere karşı genellikle ılımlı ve tereddütlü davranmayı tercih ediyor görünüyorlar. Bunun nedeni olarak başka şeylerin yanı sıra ekonomik durum gösteriliyor. Korona salgının da etkisiyle ekonomi fena halde sarsılmış durumda. Batı ülkeleri, Japonya ve Kore fonları çekerse ve yatırımcılar ülkeden kaçarsa, sadece Çin’in önleyebileceği bir çöküş riskinden söz ediliyor.

Myanmar, tırmanan bir ekonomik ve sosyal krizle karşı karşıya. 2019-2020 mali yılı için ekonomik büyümenin sadece yüzde 3,2 olduğu tahmin ediliyor. Bu da bir önceki yıla ait yüzde 6,8 rakamının çok altında. 2020-2021 cari bütçe yılı için yalnızca yüzde 0,5’lik bir büyüme bekleniyor. Kilitlenmeler, önemli iş kayıplarına ve yoksullukta büyük bir artışa neden oldu. Uluslararası Gıda Politikası Araştırma Enstitüsü’nün eylül ayında yaptığı bir araştırmaya göre, Yangon’daki ankete göre kırsal kurak bölgelerdeki hanelerin yüzde 66’sının günlük gelirinin 1,90 dolardan az olduğu ileri sürülüyor. Benzer bir ankete göre, bir yıl önce Ocak 2020’de ankete katılanların yüzde 16’sı aşırı yoksulluk içinde yaşıyor.

Bu ölçekteki bir yoksulluğun, gıda güvensizliği ve yetersiz beslenme riskini aşacağı söyleniyorken, virüsü kontrol altına almak için alınacak önlemlerin de yoksulluk üzerinde felaket düzeyinde etkileri olacağı iddia ediliyor. Darbenin karanlık bir geleceğe açılan bir kapı olduğu ve bunun durumu daha da kötüleştireceği hemen tüm gözlemcilerin ortak fikri. Yanı sıra Myanmar halihazırda “kendi kendisiyle savaş halindedir” ve dini-etnik konularda derin ayrılıklar içindedir. Protesto dalgasını tetikleyen temel faktörlerden biri de bu gerçeklerdir. Dolayısıyla ordunun çıkarları, emekçilerin çıkarı değildir ve sosyal, iktisadi ve siyasal sorunlar yumağı içinde bulunan Myanmar halkının öfkesi darbeyle birlikte “patlamış” bulunmaktadır.