Güney Doğu Asya ülkesi Myanmar’da ordunun 1 Şubat’ta darbe yaparak fiili lider Ang San Su Çi’yi gözaltına alması ve bir yıllığına olağanüstü hal ilan etmesinin ardından binlerce protestocu Yangon ve diğer kentlerde cunta yönetimini protesto için gösteriler düzenliyor.
Darbenin ardından Devlet Başkanı Win Myint, iktidar partisi Ulusal Demokrasi Birliği’nin (NLD) önde gelen isimleri ve çok sayıda muhalif de gözaltına alındı veya ev hapsine konuldu. Eski general ve Devlet Başkan Yardımcısı Myint Swe devlet başkanı ilan edilirken, asıl güç ise darbeye liderlik eden Myanmar Silahlı Kuvvetleri Komutanı General Min Aung Hlaing’e geçti. Aung Hlaing, yönetime el koymalarını serbest ve adil seçim kampanyasına izin verilmemesi ve yetkililerin görevlerini yerine getirmemesiyle açıklıyor.
8 Kasım 2020 seçimlerini NLD yüksek oy farkı ile kazanmış, ordu ise bu sonucu tanımamıştı. Yeni parlamentonun ise 1 Şubat günü ilk kez toplanması bekleniyordu ancak darbe nedeniyle toplanamadı.
Myanmar 2007’den bu yana en büyük protestolara sahne oluyor
Darbeye karşı başlayan protesto eylemleri hafta sonu tüm ülkeye yayıldı. Başkent Nepido (Naypyitaw), ülkenin en kalabalık şehri Yangon, Mandalay ve Bago şehirlerinde toplanan işçi ve öğrencilerin çoğunluğunu oluşturduğu on binlerce kişi sokaklara çıktı. Çok sayıda memur, hemşire, mühendis, öğretmen gibi devlet görevlileri darbeye tepki göstererek, iş bırakma eylemi yaptı. Ülke çapında 74 hastanede doktorlar ve hemşireler iş bırakırken, darbeyi protesto eden yüksekokul öğrencileri ve profesörleri de eylem yaptı. “Açlık Oyunları” filminde halkın, diktatör Başkan Snow’u protesto etmek için üç parmağını bitişik olarak kaldırdıkları gibi 3 parmak işareti yapan öğrenciler devrim şarkıları söylediler.
Pazartesi sabahı, protesto eylemlerinin üçüncü gününde Budist rahipler de askeri yönetimi protesto ederek sokağa çıktılar. Protestocular arasında öğretmenler, banka ve kamu çalışanları ile avukatlar da yer aldılar. Yaklaşık bin öğretmen Yangon’un bir kasabasından şehir merkezine yürüdü. Protestoları bastırmak için ülkenin birçok büyük kentinde sıkıyönetim ilan eden askeri diktatörlük, akşam 8’den sabah 4’e kadar sokağa çıkma yasağı ilan ederek, beşten fazla kişinin toplanmasını yasakladı.
Toplanma yasağına rağmen salı sabahı ülkenin en büyük iki şehri Yangon ve Mandalay’da ve Başkent Naypyidaw’da binlerce kişi yine sokağa çıktı. Gösterilerde “Liderlerimizi serbest bırakın”, “Oylarımıza saygı gösterin”, “Myanmar için adalet”, “Askeri darbeyi reddedin” yazılı döviz ve pankartlar taşındı, “Darbeye hayır” sloganları haykırıldı. Polis plastik mermi, gaz ve TOMA’larla göstericilere saldırdı. Onlarca kişinin gözaltına alındığı ve çok sayıda kişinin yaralandığı bildiriliyor. Askeri hükümet yürüyüş yasağının sınırlarını daha da genişletti. Ülkenin farklı bölgelerinde ise tencere-tavalı protestolar sürüyor.
Ang San Su Çi ve Myanmar üzerine
Önceki adı Burma olan Myanmar eski bir İngiliz sömürgesiydi. 1948 yılında bağımsızlığını kazandı. Bağımsızlık hareketinin lideri, Ang San Su Çi’nin bir ulusal kahraman sayılan babası idi.
Bağımsızlıktan sonra karışıklık içindeki ülkede iktidar 1962’de ordunun eline geçti. Ordu, isyan ve protesto hareketini bastırdı. Myanmar, 1962 yılından 2011 yılına değin 49 yıl askeri diktatörlük tarafından yönetildi. 1988 yılında öğrencilerin öncülük ettiği, Budist rahipler tarafından da aktif olarak desteklenen demokratikleşme hareketi, ordu tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.
Hindistan’da büyüyüp, İngiltere’de eğitim gördükten sonra orada evlenen Su Çi, 1988’de Birma’daki askeri hükümete karşı kanlı ayaklanmalar sırasında ülkesine döndü.
1990’da askeri rejim altında ilk bağımsız seçimler yapıldı. Su Çi’nin partisi Ulusal Demokrasi Birliği, oyların yüzde 80’ini kazanarak seçimlerden zaferle çıktı. Fakat ordu seçim sonucunu tanımadı. Ang San Su Çi 15 yıl ev hapsinde tutuldu. Daha sonra girişilen her muhalefet hareketi de kanlı biçimde bastırıldı. Ülke insan hakları ihlalleri nedeniyle izole edildi. ABD ve AB emperyalistleri ülkeye karşı ekonomik ambargo uyguladı.
2007 yılında enflasyonun yüzde 25’e vardığı ülkede yaşam koşulları daha da zorlaştı. Budist rahipler “yoksul halk adına” Myanmar’da askeri yönetime karşı tepkilerini sokağa taşıdılar. Budist rahiplerin başını çektiği protesto eylemleri de kanla bastırıldı.
Ordu ülkeye yönelik uluslararası ambargoyu kırmak istiyordu. Su Çi ise ordu ile diyalog kurmadan başarılı olamayacağını anlamıştı. 2007 yılında Su Çi ve askeri cunta arasında başlayan diyalog 13 Kasım 2010’da Su Çi’nin ev hapsi kaldırılmasına değin sürdü.
Ang San Su Çi 2012’de milletvekili oldu. Partisi NLD, ara seçimde (1990’dan sonra katıldığı ilk seçim) 45 sandalyeden 43’ünü kazandı.
2015’te yapılan parlamento seçimlerinde ise NLD seçimleri salt çoğunlukla kazandı. Anayasaya göre yabancı uyruklu eşe ve çocuklara sahip olanların devlet başkanı olamaması nedeniyle Su Çi’nin yakın arkadaşı Win Myint devlet başkanı olurken, Su Çi’nin fiili devlet başkanlığı için “Devlet Konseyi Başkanlığı” makamı icat edildi. Su Çi Dışişleri Bakanlığı koltuğunda oturdu. Seçimlerde ordu partisi Birlik İçin Dayanışma ve Kalkınma Partisi (USDP) büyük bir yenilgiye uğramıştı.
2017’de Myanmar ordusunun Arakan/Rohingya eyaletinde yaşayan Müslüman azınlığa yönelik saldırıları Su Çi’nin popülerliğine gölge düşürdü. Bangladeş’e kaçan 700 binden fazla Arakanlıya yapılan saldırının “soykırım amacı taşıdığını” açıklayan Birleşmiş Milletler, Su Çi’yi “suç ortağı” olarak tanımladı. Su Çi, Ocak 2020’da Uluslararası Adalet Divanı’nın karşısına çıktı.
Ordu partisinin 8 Kasım seçim hezimeti ve darbe
8 Kasım 2020 seçimlerinde Su Çi ve partisi NLD seçimleri üçte iki çoğunlukla kazandı. Kendisini ülkenin siyasi sisteminin koruyucusu olarak gören ordunun partisi durumundaki USDP ise ağır bir yenilgi aldı.
Ordu, seçime itiraz etti. Hükümetin seçim hilesi iddialarını araştırmayarak buna rağmen yeni parlamentoyu 1 Şubat günü toplamayı planlaması, seçim yenilgisini hazmedememiş orduyu darbe için harekete geçirdi.
Myanmar’da daha önce yapılan anayasa değişikliğiyle, meclisteki sandalyelerin yüzde 25’i ordunun gösterdiği adaylara rezerve ediliyor. NLD’nin elde ettiği başarının, başta Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing olmak üzere ordu içindeki generalleri tedirgin ettiği, ordunun, Anayasa’da bir değişikliği engellemek için rezerve ettiği yüzde 25’lik sandalyeyi bir arada tutma endişesine kapıldığı ve bu nedenle de darbe yaptığı ileri sürülüyor.
Önümüzdeki yaz görev süresi bitecek olan Genelkurmay Başkanı Min Aung Hlaing’nin, ordunun kontrolü kaybetmemesi için görev süresini uzatmak için darbe yaptığı da ileri sürülen bir diğer iddia. Bir başka neden olarak ordunun, Arakanların (Rohingya) katledilerek Bangladeş’e sürülmesindeki rolü nedeniyle, Genelkurmay Başkanı’nın bir kez daha Den Haag’deki Uluslararası Adalet Divanı’nin önüne çıkmamak için de darbe yolunu seçtiği söyleniyor.
Çin ve emperyalist ülkelerle ilişkiler
Myanmar’da darbenin ardından özellikle ABD ve AB emperyalistleri Su Çi’ye destek verirken, yeni yaptırımlarla ilgili tehditler savurdular. Diğer şeylerin yanı sıra, ordunun şirket gruplarına yönelik yaptırımları da tartışılıyor. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan, Myanmar’daki darbeden sorumlu kişi ve kurumlara yaptırım uygulamayı değerlendirdiklerini ifade etti.
Darbeyi “büyük bir kabine değişikliği” olarak ifade eden Çin’in ise, Batılı emperyalistlerin tersine, bölgesel çıkarları için Myanmar’da orduyla birlikte çalışmayı tercih ettiği belirtiliyor. Myanmar ordusu şefi Min Aung Hlaing, darbeden iki hafta önce, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’yi kabul etmişti. Hlaing’in bu görüşmede Çin’den destek sözü aldığı ifade ediliyor.
3 Şubatta “Germen Foreing Policy” sitesinde “Myanmar’da darbe” başlığı altında yer alan bir analizde, Çin’in jeostratejik nedenlerle darbeye destek verdiği dile getiriliyor ve Çin’in Hint Okyanusu’ndan Güneybatı Çin’e giden bir ulaşım koridoru inşası ile ilgili projelerine yer veriliyor. Çin’in, 2003 yılında Afrika ve Ortadoğu’dan hammadde ithalatı için sistematik olarak alternatif taşıma yolları aramaya başladığı belirtiliyor. Çin’in, Malezya’daki Malakka Boğazı’nı gemi ile geçmek zorunda olduğu ve Endonezya Aceh ile Malezya veya Singapur arasındaki boğazın, bir çatışma durumunda ABD ve müttefiki olan bu ülkeler tarafından kolayca kapatılabileceği; bundan dolayı Çin’in Hint Okyanusu’ndan doğrudan Myanmar üzerinden Çin’in güneybatısındaki Yunnan eyaletine bir ulaşım yolu oluşturma planı geliştirdiği; 2013’te bir gaz boru hattı ve ardından 2017’de Myanmar kıyılarından Çin’e bir petrol boru hattı döşenerek işletmeye açıldığı; ayrıca, yüksek hızlı trenler için paralel bir rota inşa etmenin de hedeflendiği yer alıyor. Bütün bunların Çin açısından Myanmar’ın stratejik önemini arttırdığı ve ülkede tamamen Batı yanlısı bir rejimin kurulmasını, Malakka Boğazı’na alternatif olarak düşünülen bu projenin de tehlikeye düşmesi anlamına geleceğine vurgu yapılıyor.
Myanmar’daki askeri rejim Çin ile yoğun ilişkileri sürdürürken, aynı süreçte Batılı emperyalistlerle de ilişkilerini geliştirdi. ABD’nin 2009’un sonundan itibaren Myanmar’ın askeri rejimi ile sürdürdüğü müzakereler sonucunda, Myanmar’ın Batı’ya ekonomik açılımını ve ülkede ihtiyatlı bir demokratikleşmeyi öngören bir anlaşmaya varıldı.
Böylece, ordu parlamentonun yüzde 25’ini elinde tutma koşulu ile Batılı emperyalistlerin istediği demokratikleşmeye onay verdi ve Su Çi’nin fili olarak ülkeyi yönetmesinin de yolu açıldı. Buna rağmen Çin sermayesi Myanmar’da önemli bir güç olmaya devam etti. Çin, ülkedeki ekonomik, siyasi ve askeri çıkarlarının tehlikeye düşmemesi için perde arkasında orduya desteğini sürdürdü. Bugün görevden alınan Su Çi de son zamanlarda Çin ile iyi ilişkiler içinde olmak istediği mesajını vermişti.
Ordu, anayasa gereği parlamento ve kendilerine tahsis edilen İçişleri, Savunma ve Sınır İşleri Bakanlıklarının dörtte birine sahip olmasının yanı sıra banka, turizm, taşınmaz mallar, ulaşım ve metal gibi sektörlerde onlarca tekeli kontrol eden Myanmar Economic Holding Ltd. (ordunun ekonomik alandaki kolu) üzerinden de önemli ekonomik etkiye sahip. Bu nedenle Batı’nın ekonomik yaptırımlarının Myanmar’da pek fazla etkili olması beklenmiyor.
***
Emperyalist kapitalist ülkeler için jeostratejik bir öneme sahip olan Myanmar aynı zamanda petrol ve doğalgaz gibi yeraltı kaynakları açısından da oldukça zengin bir ülke. Buna rağmen dünyanın en fakir ülkelerinden biri. Sosyoekonomik uygulamalar nedeniyle halk büyük bir yoksulluk içinde. Pandemi süreci bunu daha da derinleştirdi.
Covid-19’un ekonomiye etkileri ile ilgili bir araştırmaya göre Myanmar’da, pandemi nedeniyle turizm sektörünün durduğu, tekstil fabrikalarının kapandığı, gündelikçi işçilerin çalışma ve yaşam olanaklarını tümden kaybettiği vurgulanıyor. Tüm bunların sonucu olarak Ocak ile Eylül 2020 arasında yoksulluğun yüzde 16’dan yüzde 63’e yükseldiği ortaya konuluyor. Araştırmada ayrıca halkın üçte ikisinin günde 1,90 doların altında bir gelirle yaşamak zorunda kaldığı, ülkenin en büyük kenti Yangon’da yaşayan ailelerin yüzde 38’inin Eylül 2020’den bu yana hiçbir gelirinin olmadığı belirtiliyor.
Araştırmanın da gösterdiği gibi bugün Myanmar’da yaşanan ekonomik krizin boyutları pandemi ile daha da derinleşmekte, bunun sonucunda yoksulluk ve işsizlik artmaktadır. Diğer taraftan askeri darbe ile işçi ve emekçilerin her türlü demokratik hak ve özgürlükleri ayaklar altına alınmakta, ülkeye korku, baskı ve şiddet rejimi hakim kılınmaya çalışılmaktadır.
1962 yılından bu yana uzun dönem askeri cunta altında yaşayan Myanmar işçi ve emekçileri bir kez daha askeri diktatörlük altında yaşamayı kabul etmiyorlar. Cuntacıların tüm tehditlerine, yasaklarına ve saldırılarına rağmen sokakları terk etmiyor, bu ablukayı dağıtmak için mücadeleyi yükseltiyorlar.