Joe Biden yönetimi ABD’nin diplomasiye dönüş yapacağını, insan hakları ihlallerine hoşgörü göstermeyeceğini, baskıcı yönetimleri desteklemeyeceğini vaat ederek işe başladı. Ortadoğu söz konusu olduğunda bu söylemlerin yayılmacı emperyalist politikalara hizmet etmekten öte bir işlevinin olmayacağı sır değil. Suriye, Irak, Afganistan, Yemen, Libya gibi ülkelere bakmak, emperyalistlerle bölgedeki işbirlikçilerinin halklara neler yaşattığını görmek için yeterlidir. Joe Biden yönetiminin öncekilerden farklı şeyler yapacağına dair bir sebep olmadığı gibi herhangi bir emare de görünmüyor.
Beklentiler kısa ömürlü oldu
Amerika’da faşist yönetimi inşa etme sürecini başlatan Trump, dış politikada saldırgan, güvenilmez, riyakar, öngörülemez olmayı ve konumunu nakde çevirmeyi esas alan bir politika izledi. Siyonist İsrail’in çıkarlarını koruma konusunda önceki tüm başkanları geride bırakan Trump, ırkçı-siyonist damadı tarafından hazırlanan ‘Asrın Anlaşması’ planı ile Filistin halkını köleliğe zorlamak ve Filistin direnişini/davasını tasfiye etmek istedi. Yanı sıra Körfez şeyhlerini İsrail’le açık suç ortaklığına teşvik etmek, başını siyonist rejimin çekeceği askeri bir ittifak oluşturmak gibi planları hayata geçirmek için de çaba sarf etti. Haliyle geniş bir kesim Trump yönetiminden yaka silkmeye başlamıştı.
Bazı çevreler Biden’in seçilmesini, Trump yönetiminin izlediği kaba politikalardan kurtulmanın olanağı zannetti. Özellikle İran, Filistin, Suriye, Yemen, Irak gibi ülkelerle yaşanan sorunlara Biden yönetiminin nasıl bir yaklaşım sergileyeceği merak konusuydu. İlk icraatlar, yeni yönetimin izleyeceği Ortadoğu politikası hakkında fikir verdi. Atılan adımlara bakılırsa Biden yönetimi daha ‘diplomatik’ ancak daha ‘saldırgan’ bir politika izleyecek. Üslup farklı olsa da özde Trump’tan çok farklı şeyler yapmasının gündemde olmadığı, şimdiden açıklık kazanmaya başladı.
İlk icraat Suriye’yi bombalamak
Biden yönetiminin ilk icraatı, Irak-Suriye sınırında bulunan bazı tesisleri bombalamak oldu. Bu saldırı ile dişini gösterirken, önden haber verip binaların boşaltılmasına imkan tanıyarak çatışmayı şiddetlendirmek istemediği mesajını da vermiş oldu.
İddia, ‘İran yanlısı milisler’ tarafından kullanılan tesislerin vurulduğu yönündeydi. Oysa tesisleri Haşdi Şabi bünyesinde yer alan Irak Hizbullah’ının kullandığı açıklandı. Haşdi Şabi bileşenlerinin bir kısmının İran’la ilişkileri olsa da, mesele ‘İran yanlısı milisler’den ibaret değil. Iraklı olan bu güçler, ABD askerlerinin ülkelerinden çekilmesini talep ediyor. İşgalci askerler çekilmezse, direnişi geliştirerek onları Irak’tan söküp atacaklarını söylüyorlar.
Savaşta IŞİD’i yenilgiye uğratan da esas olarak bu güçlerdi. Yani hem deneyimleri hem silahları var. Bu arada sadece İran’la değil Filistin direnişi ve Suriye yönetimiyle de iyi ilişkilere sahipler. İşte Biden yönetimi hem bu Iraklı güçlere hem Suriye yönetimine diş göstermeye çalıştı. Hedefine ulaşması kolay olmasa da Irak-Suriye sınırında gerçekleştirilen bombardıman, Biden yönetiminin bölgeye neler vadettiği konusunda bir fikir verdi.
Bu arada ABD’nin Suriye’de dikkat çeken diğer icraatları ise, IŞİD’i yeniden sahaya sürmek için yaptığı hazırlıklardır. Arap medyasında yer alan birçok haberde YPG kontrolündeki cezaevlerinde bulunan IŞİD’lilerin Amerikan askerleri tarafından tahliye edildiği ve Suriye ordusuna karşı kullanılmak üzere belli alanlara taşındığı belirtiliyor. Son dönemde hem sivil halkı hem Suriye askerlerini hedef alan katliamların tekrar başlaması, ABD’nin IŞİD’i yeniden aktif bir şekilde kullanmaya başladığı değerlendirmesini güçlendiriyor.
Irak’a yeniden NATO askerleri gönderildi
Mart 2003’te ABD Irak’ı işgal ettiğinde, emperyalist savaş aygıtı NATO da bu suça ortak olmuştu. ABD askerleri, NATO’ya bağlı kuvvetlerin ve özel güvenlik şirketlerine mensup elemanların toplamı yüz binlere ulaşmıştı. Saddam Hüseyin ve ordusu hezimete uğrasa da Irak halkının direnişi, birkaç yıl içinde işgalci güçleri çekilmek zorunda bırakmıştı.
İşgalci güçler peyderpey çekildikten sonra çeşitli üslerde bulunan beş bin civarında Amerikan askeri Irak’ta kaldı. Geçen yılın ilk günlerinde ABD, İranlı General Kasım Süleymani ile Haşdi Şabi komutanlarından Ebu Mehdi el Mühendis’i bir grup askerle birlikte katletti. Katliam büyük bir tepkiye yol açtı ve Haşdi Şabi başta olmak üzere, Irak’taki örgütlü güçlerin çoğunluğu ABD askerlerinin ülkeden çekilmesini talep etmeye başladı. Bu basınç altında kalan Irak Meclisi de aynı yönde karar almıştı. Bu gelişmeler üzerine Trump yönetiminin Irak’taki askerleri çekme sözü verdiğine dair haberler çıkmıştı.
Başa geçen Biden, geçen ay yapılan NATO toplantısında Irak’a asker gönderme kararı çıkarttı. ‘Danışman’ adı altında gönderilecek NATO askerlerinin Irak ordusuna danışmanlık yapacakları iddia edildi. Askerlere ‘danışman’ kılıfı uydurulsa da Irak halklarının NATO’nun icraatları hakkında net fikirleri var. Zira bu savaş aygıtı, Irak’ın yakılıp-yıkılması ve yüz binlerin katledilmesinin başta gelen sorumlularındandır. Nitekim Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesini isteyen güçler NATO askerlerinin gelmesine karşı da seslerini yükseltiyor. Bu bağlamda bir ABD-NATO karşıtı direnişin gelişmesi ihtimal dahilindedir.
İran’ı kuşatma politikası sürdürülecek
Biden yönetiminin İran politikası en çok merak edilen konuydu. Trump yönetimi, 5+1 (BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ABD, Rusya, Çin, İngiltere, Fransa+Almanya) ile İran arasında imzalanan nükleer anlaşmadan çekildi. İran’a uygulanan ambargoyu da sıkılaştıran Trump, tehdit ve şantajla Tahran yönetimini dize getirmeye çalıştı ama hevesleri kursağında kaldı.
Biden, seçim sürecinde İran’la nükleer anlaşmaya geri döneceğini vadetmişti. Bu karar özellikle Siyonist İsrail rejimi ile Suudi Arabistan ve diğer Körfez şeyhlerini diken üstünde bırakmıştı. Özellikle İsrail tüm imkanlarını kullanarak Biden yönetiminin nükleer anlaşmaya dönmesini engellemeye çalışıyor. Nitekim İsrail Dışişleri Bakanı Gabi Aşkenazi, İran’la ilişkiler konusunda Amerika ile anlaştıklarını iddia etti. Siyonist Bakan’ın yaptığı açıklamaya göre, İsrail-Amerika ikilisi İran ve nükleer anlaşma ile ilgili kararları birbirlerine haber vermeden almayacakları konusunda anlaştılar.
Nükleer anlaşmaya dönmekten söz eden Biden yönetimi, İsrail’le Körfez şeyhlerini rahatlatacak bir ‘orta yol’ arayışında. Ambargonun kaldırılması karşılığında İran’a geri adım attırmayı deneyen Biden, Tahran yönetiminden balistik füze geliştirme programından vazgeçmesini, bölge siyasetini değiştirmesini, yani Suriye, Irak, Lübnan, Yemen gibi ülkelerde ABD-İsrail planlarına karşı direnen güçlere verdiği desteği kesmesini istiyor. İran yönetimi ise, bu dayatmaları kabul etmediğini tekrarlıyor. Nükleer anlaşmadan çekilenin ABD olduğunu, anlaşmaya dönebilmek için Biden yönetiminin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini savunuyor. Bu ise, ambargonun kaldırılması anlamına geliyor. Göründüğü kadarıyla Biden, İsrail’le Körfez şeyhlerini rahatlatmak için İran’ı taciz etmeye ve ambargo uygulamaya devam edecek. Verili koşullarda bölgedeki işbirlikçilerini rahatsız etmeden İran’la anlaşmanın mümkün olmaması, Biden yönetiminin açmazlarından biri olmaya devam ediyor.
Yemen’de riyakar manevra
Joe Biden’in en net açıklaması Yemen savaşıyla ilgili oldu. Yemen halkına karşı altı yıl önce başlatılan savaşın sorumlularından biri de Biden’dır. Zira savaş başlatıldığında kendisi dönemin ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanıydı. Yani Biden, Yemen halkı şahsında Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ikilisinin insanlığa karşı işlediği suçun ortaklarından biridir.
Bu ağır suçunu unutturmak için Ortadoğu ile ilgili ilk açıklamasında Suudi Arabistan’a Yemen savaşında kullanacağı silahların satışını durdurduğunu ilan eden Biden, Husilerin temsilcisi olan Ansarullah’ı terör örgütleri listesinden çıkardı. Trump seçimlerde hezimete uğradıktan sonra Ansarullah’ı terör örgütleri listesine almıştı. Yansıyan haberlere göre Biden yönetimi Umman Sultanlığı aracılığıyla Ansarullah temsilcileriyle görüşmelere başlamış ama aynı anda örgütün bazı liderlerine yaptırım kararı da almıştı.
Biden yönetiminin sözcüleri Yemen halkının acılarından, yaşadığı yoksulluk, açlık ve yıkımdan söz ediyor, savaşın bitirilmesi gerektiğini söylüyorlar. Ama bu yönde ciddi bir çaba sarf etmekten de uzak duruyorlar. ABD ne Suudilere savaşı durdurmaları için baskı yapıyor ne Yemen’e uygulanan boğucu ablukanın kaldırılması için kılını kıpırdatıyor. Tersine, Ansarullah’a baskı yaparak Suudi Arabistan’ın saldırılarına karşılık vermekten vazgeçmesini istiyor. Savaşın bitirilmesi için yapılacak anlaşmaya İran’ı dahil etmeye çalışan ABD, bu küstahça tutumla Yemen halkının iradesini çiğnemeye çalışıyor. Biden yönetimi bu manevra ile Husileri ‘İran güdümlü milisler’ kategorisine yerleştirmek istiyor. Oyunu fark eden ve kesin bir dille reddeden Ansarullah liderleri, muhatabın kendileri olduğunu Biden’in elçilerine bildirdiler. Görüldüğü üzere Biden yönetimi, Yemen savaşının bitirilmesi konusunda ciddi bir adım atmaktan uzak durarak riyakar bir politika izliyor.
Hegemonyanın yeniden tesisi olası görünmüyor
Biden yönetimi Ortadoğu’da daha etkili bir politika geliştirmeye, dolayısıyla ABD’nin zayıflayan hegemonyasını yeniden tesis etmeye çalışıyor. Doğal olarak emperyalist güç olmanın kurallarıyla oynuyor. İran, Irak, Suriye, Yemen gibi ülkelerde ABD hegemonyasının yeniden kurulması mümkün değil. Bundan dolayı Biden keskin dişlerini göstererek yol almaya çalışıyor.
Tablonun toplamına bakıldığında, ABD’nin hedef aldığı güçlerin hiçbiri diz çökmeye ya da teslim olmaya meyilli görünmüyor. Kaldı ki, bu güçler zaten yıllardan beri her tür saldırganlığın, kuşatmanın, ambargonun çemberinden geçiyorlar. Her şeye rağmen geçmiş yıllara göre daha güçlü, daha örgütlü, daha organize görünüyorlar.
ABD yıkıcı emperyalist yüzünü daha sık gösterecek, halklara yeni bedeller ödetecek. Buna karşın hedeflerine ulaşamayacak. Çünkü adı geçen bütün ülkelerde ABD-İsrail dayatmalarına karşı ciddi direnç noktaları mevcuttur. Kuşkusuz ki, bu güçlerin pek çok zaaf ve açmazları var. Buna rağmen ABD planlarını bozmaya yetecek birikim, donanım ve iddiaya sahip görünüyorlar.