Geçtiğimiz haftalarda dünyanın bir dizi ülkesi yine “demokrasi şöleni” seçimlere sahne oldu/oluyor. ABD seçimlerini bundan ayırıyoruz. Zira o emperyalizmin merkez üssü olarak başlı başına bir değerlendirmeyi hak ediyor. Burada daha çok Gürcistan ve Moldova’da yapılan seçimlere bakacağız. Fakat bu seçimler, ülkeler açısından “lokal gelişmeler” gibi görünse de gelinen yerde emperyalist kutuplaşmanın yeni bir cephesi olarak yaşanıyor. Bu açıdan Gürcistan seçiminden çok Moldova örneğinin üzerinde durmakta fayda var.
Gürcistan’a bakıldığında, seçim sonuçları sürpriz olmadı. Gürcü Rüyası Partisi bir kez daha en yüksek oyu aldı ya da bunu böyle göstermeyi başardı. Yine beklendiği gibi Avrupa destekli muhalefet bloğu seçim sonuçlarını tanımayarak sokağa çıkma çağrısı yaptı. Batılı emperyalistlerin desteklediği bu girişimin sözcülüğünü Gürcistan Cumhurbaşkanı üstlendi. Bu kesimler, seçim geride kalıp Rusya'yla güçlü bağları olan iktidar sürse de yönetim krizini derinleştirmek için çalışacaklarını gösterdiler. Bu güç mücadelesi, diğer ülkelerdeki gelişmelerin seyri ve Gürcistan’da kitlelerin vereceği tepkiye göre ivme kazanacak ya da kaybedecektir.
Gürcü Rüyası'nın seçim döneminde kullandığı bir afişte Ukrayna'nın Mariupol kentindeki yıkık tiyatroyla Tiflis'teki tiyatro binasını karşılaştırması net bir çizgi mesajıydı. Bunun işçi ve emekçiler üzerinde bir karşılık bulduğu açık. Avrupalı emperyalistlere uyup Rusya'ya karşı savaşa sürülenlerden olup olmamak arasında bir seçimdi bu. Gelinen yerde seçimi kaybetmeyi kabul etmemek üzerinden ısıtılmaya çalışılan da bu sürüklenişinin bir ayağıdır.
***
Moldova seçimleri de benzer bir atmosferde şekillendi. Ancak burada farklı olan, seçime eklemlenmiş bir referandumun da olmasıydı. Bu ise seçimlerin toplumsal mesajı açısından daha belirgin veriler sunuyordu. Zira Gürcistan'da iktidar belli ama muhalefette bölünen oyların neye göre ayrıldığı derin bir inceleme gerektiriyor (Özünde hepsi Avrupa emperyalizmi tapıcısı liberal partiler olsa da elbette tandans farkları var).
Moldova'da referandum, AB'ye katılım konusuna ilişkin tutumu Anayasa'ya işleme üzerineydi. Seçimlerde farklı partilere oy verenlerin de ortaklaşabileceği ya da aynı partiye oy vermişlerin anayasa konusunda ayrışabilecek olması izlenmesi gereken bir veri sundu. Ortaya çıkan tabloda Referandum sonucu neredeyse başa baş bitti. Bu da kimsenin net bir destek ve kazanımla çıkmaması anlamına geliyor. Ki bunu iki tarafın da seçime hile karıştırıldığını iddia etmesinden anlayabiliyoruz. Maia Sandu Rusya'nın “büyük manipülasyonu” hikayesini anlatırken, Transdinyester'deki halkın oy kullanımında yaşadığı zorluklar haberlere yansıyordu. (Transdinyester özerk bölgesinin muhalefetin kalesi olması buradaki oyları düşürmeyi kimin istediğini de gösteriyor. Ki buna rağmen %82 oranında bir hayır oyu çıktı.)
Seçimin bir diğer önemli anekdotuysa Sandu'nun neredeyse yurtdışı oylarıyla kazanmış olmasıdır. Bu da esasında mültecileştirilmiş bir göçmen işçi toplumu olarak Avrupa'da çalışmaya zorlananların AB'ye katılım konusundaki tutumundan kaynaklanıyor. Eski IMF çalışanı olması ve hakkında yolsuzluk davalarının açılması Sandu'nun kim olduğunu ve tarafını anlamak için yeterlidir. Politik olarak tam bir AB teknokratıdır. Karşısındaki “sosyalist”, eski başsavcı aday Alexandr Stoianoglo'nun ise başkent dışında yoğun desteğe sahip olması birçok anlam taşıyor.
Moldova seçimleri dolaysız ve üstü kapalı olmayan bir “dış müdahale” örneği olarak da incelenmeyi hak ediyor. Emperyalistler arası sertleşen gerilim, “tampon bölgeler” olarak tarif edilebilecek ülkelerdeki duruma da yansıyor. ABD merkezli batılı emperyalistler, Rusya'ya karşı sürülecek piyon olarak gördükleri doğu ülkelerinde gerilimi tırmandırıyor. Ukrayna'daki durumun benzerini Gürcistan ve Moldova'da yaratmak için hem AB üyeliği rüşveti vaat ediliyor hem askeri yatırımları dayatıyorlar.
Egemen batı medyasına göre Rusya Moldova seçimlerine kesinlikle “müdahale etmiş”, sonuçların “manipüle edilmesini sağlamış”, hatta komplo teorilerini çağrıştıran uçuklukta pratiklere giriştiği, oy için para dağıtıldığı iddia edilmişti. Bunu Moldova polisinin Rusya'dan dönenleri gözaltına alması, “nakit para yakalanan operasyonlar” yapılması izlemişti.
Lakin aynı anti-Rus basınının övdüğü başka Moldova haberlerine bakanlar, seçimlere kimlerin müdahale girişiminde bulunduğunu rahatlıkla görebilirler. “AB'den Gagavuz Türkleri temsilcisine yaptırım”, “AB'den Moldova hükümetine 1,8 Milyar Euro destek sözü” gibi başlıkların içeriğine bakarak manipülatörü aleni olarak görebiliriz. Eğer Avrupalı emperyalistlere kul olurlarsa şartlı sunulacak yardım parası adı altında rüşvet alanlar, “Rusya destekçisi” diye fişledikleri özerk yönetim liderlerine yaptırım kararı alıyorlar. Sadece bu iki açık örnek bile Moldova seçimlerine karışıldığının itirafıdır. Kaldı ki AB temsilcilerine kapalı kapılar ardında verilen sözleri, anlaşmaları da bilmiyoruz. Zira, Moldova AB üyesi değilken oradaki yerel yönetimin tutumuna karşı yaptırım kararı alma cüreti nereden gelmektedir? Emperyalistler için mesele, “bağımsız olmaları” vs. değil, kendilerine bağımlı olmaları diğerlerine (Rusya) karşı tutum almalarıdır.
İki ülke seçimlerinden çıkan sonuçlar, Avrupalı emperyalistlerin bölgeyi geren Rusya karşıtı, agresif politikalarını sürdüreceğini gösteriyor. Kendi içlerinde pozisyonları farklı olanlar hükümet kursa da sonuç değişmeyecek. Maalesef işçi ve emekçiler devrimci mücadele ve zeminlerden uzak durduğu sürece, bu ve benzeri ülkeler emperyalistler arası kamplaşmada piyon olarak öne sürülüp “feda” edilecektir. İki seçimin ardından ifade edilecek tek somut gerçek budur.