Doğu Akdeniz ve Libya’daki gelişmeler Arap dünyasının gündeminde en üst sırayı tutmaya devam ediyor. Türkiye’nin Oruç Reis sismik araştırma gemisine yönelik tehditlere karşı sert mesajlar vermesi, Yunanistan’ın Fransa, Kıbrıs Rum Kesimi ve İtalya’yla beraber tatbikat yapması, bazı Arap gazetelerinde bölgede patlak verebilecek bir savaş için gerim sayımın başlaması olarak görülüyor.
Libya’daki gelişmelerin seyrinin Doğu Akdeniz’deki gelişmelere bağlı olacağını belirten Arap medyasındaki birçok yoruma göre, bölgede artık diplomasi yerine askeri tonun yükselmesi en fazla Libya’yı tehdit ediyor.
Arap coğrafyasının en bilinen gazetelerinden Rai Al Youm’un, petrol ve gaz kaynaklarının Akdeniz’deki çekişmenin görünen kısmı olduğunu ancak bu çekişmenin altında başka tarihsel nedenler olduğunu yazması oldukça dikkat çekti.
Libya’nın başkenti Trablus’ta ve başka kentlerde yaşanan gösteriler, bu gösterilere güvenlik birimlerinin sert müdahalesi de bu hafta öne çıkan konular arasındaydı. Ulusla Mutabakat Hükümeti Başkanı Fayiz El Serrac, gösterilere yönelik aşırı güç kullanımı nedeniyle hakkında soruşturma başlatılan İçişleri Bakanı’nı tedbir amaçlı görevden aldı.
Beyrut Limanı patlamasının yaralarını sarmaya çalışan Lübnan’da Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un önümüzdeki hafta yapmayı planladığı ziyaret konuşuluyor. 4 Ağustos’taki liman patlamasından sonra ülkeyi ziyaret eden Macron’la ilgili, krizi fırsata çevirerek Lübnan’ı tekrar Fransız vesayeti altına sokmaya çalıştığı yorumları yapılıyor.
Bir diğer önemli gelişme de bu hafta Ürdün’ün başkenti Amman’daki Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Irak Başbakanı Kazımi ve Ürdün Kralı Abdullah arasındaki zirveydi. Irak Başbakanı Kazımi’nin bu zirveyle ilgili Amerikan basınına verdiği demeçte “Yeni Şam Projesi” adını kullanması tartışmalara yol açtı. Mustafa El Kazımi’nin ABD’ye yaptığı ziyaret sonrası bunu dile getirmesi tartışmaların odak noktasını oluştururken, Bilad-ı Şam’ın (Şam Diyarı) kalbi sayılan Suriye’nin bu oluşumda olmaması da dikkat çekti.
‘Yeni Şam projesi neyi hedefliyor?’
“Yeni Şam Projesi ismi sadece Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi’nin Washington Post gazetesine verdiği röportajda geçti. Daha sonra Iraklı yetkililer buna açıklık getirmeye çalıştı. Ancak Ürdün Kralı Abdullah, Irak Başbakanı Kazımi ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah El Sisi arasındaki üçlü zirvede bu kavram kullanılmadı. Sadece ülkeler arasındaki ekonomik, bölgesel ve siyasi konularda işbirliğine vurgu yapıldı.
Irak’ın yeni bir oluşum önerisi Arap dünyasında geleneksel bölgesel güçlerin (Mısır, Suriye ve Irak) rolünün çökmesiyle aynı zamana denk geldi. Söz konusu geleneksel güçlerin rolünün çökmesi karşısında daha küçük güçlerin rolü artmaktadır. Irak, Mısır ve Ürdün de, hedefleri ve politikalarının ne olacağıyla ilgili belirsizliğin devam ettiği bu üçlü oluşumla mahcup bir şekilde bu küçük güçlerin rolünün yükselmesine karşılık vermeye çalışıyor.” (Muhammed Ebu Ramman / El Arabi El Cedid gazetesi)
“Yeni Şam projesi yeni bir umut mu?”
“Mısır ve Irak arasındaki entegrasyon projeleri yeni değil. Bağdat, 80’lerde Mısır’dan Irak’a yönelik ziraat alanında yatırım ve istihdam için planlı bir göç fikrini ortaya atmıştı. Tabii Irak-İran savaşıyla alakalı olan demografik amaçlar dışında.
Ürdün’ün başkenti Amman’da zirveyle ilgili iyimser olmak için erken ancak zirvenin zamanlaması, ayrıntıları ve bağlamları bu zirveyle ilgili durup düşünmemizi gerektiriyor.
Çok iddialı görünen Yeni Şam Projesi, kuruluş sürecinde olan başka oluşumlarla ilgili birçok soru işaretini akla getiriyor. Bu proje acaba esasında İran’a karşı mı oluşturuluyor? Yoksa İsrail karşıtı bir Arap blokunu sindirmeyi mi hedefliyor? Bu oluşum bağımsız bir oluşum mu yoksa bu gün ortaya atılan çözüm önerilerinden birini mi temsil ediyor? Direniş eksenine yönelik tutumu ne? Körfez’in bakış açısıyla, vizyonuyla etkileşimi ne boyutta?
Yeni Şam Projesi’nin siyasi hesaplardan uzak yeni bir model getirmesini, bu projenin mantıksal çerçevede işbirliğini geliştirecek yeni bir ufuk açmasını temenni ediyoruz. Ancak daha önce siyasi bir harabeye dönüşen birçok proje karşısındaki hayal kırıklığı boğazda bir yumru gibi duruyor.” (Sameh El Maharik / Kuds El Arabi gazetesi)
“Libya bilinmezlerle karşı karşıya”
“Libya’da açıklamalar ve beyanlarla dolu siyaset arenasına yeni bir faktör daha eklendi. Bu da başkent Trablus ve başka kentlerde başlayan gösteriler. Libya’nın mevcut durumu içerisinde bu gösterilerin altındaki dinamikleri ve etkilerini atılan sloganlardan ve taşınan pankartlardan okuyabilmek çok zor.
Fayiz el Serrac bir açıklama yaparak, hükümetinin karşı karşıya kaldığı zorlukları itiraf etti ve bu zorlukları aşmak için bir dizi vaatte bulundu. Bu vaatlerin arasında bazı bakanlıklarda değişiklikler ve halk için binlerce konut yapımı vardı. Zaten bu gösteriler karşısında başka da çaresi yoktu ve inkâra gidecek yolu da.
Libya’nın kapıları bugün bütün bilinmezlere doğru açık durumda. En tehlikelisi de silahların hem içeriden hem de dışarıdan, hem yakından hem de uzaktan hareket etmesi. Doğu Akdeniz’de Türkiye ve Yunanistan arasındaki askeri gerilim geri sayımı başlayan bir askeri çatışmaya doğru gidiyor. Bunun da en açık göstergesi her iki tarafın Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdikleri askeri tatbikatlardır. Güney Kıbrıs, İtalya ve Fransa’nın Yunanistan’ın tatbikatlarına katılması da ateşi daha da körüklüyor.” (Abdurrahman Şalkam / Suudi Şark’ül Evsat gazetesi)
“Fransa ve Mısır’ın Serrac hedefi”
“Libya’da Serrac ile Akile Salih arasındaki ateşkes anlaşmasıyla ilgili Türkiye’nin sessizliğini koruması dikkat çekti. Ki Serrac, Ankara’yla koordinasyon içinde olmadan herhangi bir adım atamaz. Sirte ve Cufra’nın anlaşma gereğince silahlardan arınmış bölge olup olmayacağıyla ilgili tartışmalar bir kenara, ateşkes anlaşması yürürlükte kalmaya devam ederse, bu durum Türkiye’nin ilerleyip bütün petrol hilalini kontrol etme hedefinin başarısız olacağı anlamına gelmektedir. Ayrıca Türkiye’nin Libya’daki projelerine yönelik büyük bir darbe olacaktır.
Daha önce, Mısır ve Yunanistan arasındaki deniz yetki anlaşması da Türkiye’ye yönelik ağır bir darbe niteliğindeydi, çünkü bu anlaşma Türkiye ve Libya arasında imzalanan deniz yetki anlaşmasını boşa düşürmektedir.
Önümüzdeki dönemde ise Serrac’ı şu veya bu şekilde Türk etkisinden çıkarmak Fransa, Mısır ve onlarla beraber duranların hedefi olacaktır.” (Muhammed Nureddin / BAE El Haliö gazetesi)
“Doğu Akdeniz çekişmesinin gerçek nedeni ne?”
“Doğu Akdeniz sularındaki gerginlik, bölgede gaz ve petrol yarışı nedeniyle tırmanıyor. Türkiye, üç savaş uçağıyla korunan Oruç Reis sismik araştırma gemisini Kıbrıs açıklarına gönderdi. Türkiye buraların kendi karasularına dahil olduğunu vurguluyor.
Fransa ise üç Rafael savaş uçağı, saldırı helikopterleri ve üç askeri fırkateyni gönderdi. Uzak olan Birleşik Arap Emirlikleri ise 16 tane F-16 uçağını Yunanistan’ın askeri tatbikatına katılma bahanesiyle Yunanistan’a destek için bölgeye gönderdi.
Gerilimi azaltmak için arabuluculuk yapmaya çalışan Almanya’nın Dışişleri Bakanı Heiko Mass, Türkiye ve Yunanistan arasındaki gerilimin zirve noktasına ulaştığını ve en ufak bir kıvılcımın bir felakete dönüşebileceğini söyledi. Zira bu adam, sahadaki gerçekleri çok iyi biliyor.
Burada bilinen ve söylenen amaç, petrol ve gaz kaynakları yarışıdır. Ancak çekişmenin görünmeyen nedeni, Türkiye’yle Yunanistan arasındaki ve İslam dünyasıyla Avrupa arasındaki tarihsel çekişmedir. Ayrıca Avrupa’nın Yeni Osmanlıların geri dönmesinden ve de Türkiye’nin başta Suriye, Irak ve Libya’da olmak üzere bölgedeki askeri müdahalelerinden kaynaklanan endişesidir.” (Rai Al Youm gazetesi)
“Fransa Lübnan’ın şefkatli annesi mi?”
“Lübnan’da onlarca kişinin ölümü ve binlerce kişinin yaralanmasına neden olan ve ülkede büyük bir yıkıma yol açan Beyrut Limanı patlamasından bu yana, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve ülkesinin adı, krizle ilişkilendirilen en önemli kelimelerden biri olarak sivrildi.
Fransa Lübnan’da ‘Şefkatli anne’ şeklinde müstear bir isimle anılır. Bu bazen dalga geçmek için bazen de Fransa’yı övmek için kullanılır. Fransa’nın Lübnan’la ilişkileri her zaman için farklı ve sorunludur. Lübnanlılar da hiçbir zaman Fransa ile fikir birliğine varamamışlardır.
Azımsanmayacak derecede Lübnanlının destek verdiği ve ekonomik çöküntü ve siyasi çekişmelerin harap duruma düşürdüğü Lübnan’a Fransız himayesinin geri gelmesini talep eden kampanya da, Fransa’nın bu ülkedeki vesayetine diplomatik bir boyut da kazandırdı.” (Mısır Sout El Omma gazetesi)
Gazete Duvar / 30.08.20