DİTİB’in din dersi verme yetkisi iptal edildi

Alman egemenlerin, DİTİB’in “bağımsız” bir kurum olmadığını yeni keşfetmiş gibi davranmaları, samimiyetten ve tutarlılıktan yoksun, ikiyüzlü bir davranıştır. Kapitalist devletler arasındaki ilişkileri belirleyen esas etken ekonomik ve ticari faaliyetlerdir. Orada evrensel ilerici değerlerin bir hükmü yoktur. Bu açıdan onlardan bir tutarlılık beklemek de yersizdir. Zaman zaman sahne önünde yaşanan bazı “tatsız tartışmalar”, alınan kararlar, yaşanan bazı “yol kazaları” kaideyi bozmayan istisnaların ötesine geçmeyeceği gibi, “yapılan büyük işlerin” hatırına bunları gidermenin bir yolu da bulunur.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 03 Mayıs 2020
  • 21:13

Almanya’da kurulduğu 1984 yılından buna yana faaliyet yürüten Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’nin (DİTİB) din dersi verme yetkisi Hessen eyalet hükümetinin aldığı bir kararla iptal edildi. Böylece 2012 yılında DİTİB Hessen teşkilatının, eyalet yönetimiyle başlattığı din dersi verme yönündeki anlaşmanın tek yanlı olarak iptal edildiği ve bunun bir eyalet hükümeti kararı olduğu belirtildi.

Yaklaşık 300 bin civarında Türkiyelinin yaşadığı Hessen eyaletinde, DİTİB 3.300 Türkiye kökenli ilköğretim öğrencisi ile yükseköğretim gören çok sayıda gence din dersi veriyor. DİTİB’le yapılan din dersi verme anlaşmasının iptal edilmesiyle ilgili karar, Eyalet Kültür Bakanı Prof. Dr. R. Alexander Lorz (CDU), İslam din bilimcisi Prof. Dr. Mathias Rohe, Türkolog Dr. Günther Seufert ve anayasa hukukçusu Prof. Dr. Josef Isensee’nin yer aldığı bir heyet tarafından, inceleme sonucu alındı. Sonuç “tek yanlı karar” olarak DİTİB’e iletildi. Bu kararın bir süre sonra tüm Almanya’ya yayılma ihtimalinden bahsediliyor.

Kararın gerekçesiyle ile ilgili olarak eyaletin Kültür Bakanlığı Bilirkişisi kimliğiyle açıklama yapan anayasa hukukçusu Prof. Dr Josef Isensee, yapılan geniş çaplı incelemede DİTİB’in din dersi için gerekli kriterleri yerine getirmediğini belirtti. Isensee kararla ilgili şunları söyledi: “DİTİB Türkiye’deki Diyanet’ten gelen talimatları uygulayan son bağlantı noktasıdır. Diyanet de doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bağlı. Böylece bağımsız bir kurum olarak hareket edebilmesi için asgari bir yeterliliğe sahip değiller. Tüzük ve yönetmeliklerinde son yıllarda yaptıkları değişiklikler bu bağlılığı ortadan kaldırmıyor. DİTİB’in de bağımlılığı çok fazla.”

Almanya’da toplam 2.750 cami, 45.000 kilise ve 130 Sinagog bulunuyor. Camilerden yaklaşık 900’ü DİTİB’e, 514’ü İslam Toplumu Milli Görüş’e, geri kalanları ise diğer İslami topluluklara aittir. Buna karşılık Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu’na (AABF) bağlı 100 cemevi bulunuyor. Cem Vakfı’na bağlı ise 10 dernek var.

Kurulduğu tarihten bu yana DİTİB, Almanya’da ve tüm Avrupa’da, isminden de anlaşılabileceği gibi, Türk devletinin resmi ideolojisi olan Türk-İslam sentezinin yurtdışındaki taşıyıcısı oldu. Türkiye’deki Diyanet’te olduğu gibi, DİTİB de AKP gericiliğinin bir aparatı durumuna gelmiş, onun politikalarının taşıyıcısı bir misyoner kuruma dönüşmüştür. Camilerdeki vaazlar AKP politikalarına paralel verilmektedir. İsmi, MİT elemanlarını “imam” kimliğiyle çalıştırma gibi kirli işlere karışmış bir kurumdur.

Alman sermaye devleti, emekçileri dinci ve milliyetçi temelde bölen, var olan önyargıları sürekli kışkırtan bu gerici kurumun faaliyetlerine “inanç ve düşünce özgürlüğü” kisvesi altında yıllardır kucak açarak, gelişip serpilmesine göz yumdu. Bunu kendi sınıfsal çıkarlarına da uygun buldu. Devlet, “Kamu yararına, dini veya kültürel hizmet veren” dernek veya vakıf olarak tanıdığı gericilik yuvası binlerce camiye hala maddi destek vermeyi sürdürüyor. Son yıllarda kurallar biraz sıkılaştırılsa bile, gelirleri denetim dışı ve vergiden muaftır. Sözüm ona “düşünce ve inanç özgürlüğüne saygılı” aynı Alman devleti, başta Kürt halkı olmak üzere, buradaki devrimci-demokratik kişi ve kurumlara sürekli baskı yapmakta, dernekler basılmakta, faaliyetleri engellenmekte ve aktivistleri tutuklanmaktadır. Bu anlamda Alman egemenlerin, DİTİB’in “bağımsız” bir kurum olmadığını yeni keşfetmiş gibi davranmaları, samimiyetten ve tutarlılıktan yoksun, ikiyüzlü bir davranıştır.

Kapitalist devletler arasındaki ilişkileri belirleyen esas etken ekonomik ve ticari faaliyetlerdir. Orada evrensel ilerici değerlerin bir hükmü yoktur. Bu açıdan onlardan bir tutarlılık beklemek de yersizdir. Zaman zaman sahne önünde yaşanan bazı “tatsız tartışmalar”, alınan kararlar, yaşanan bazı “yol kazaları” kaideyi bozmayan istisnaların ötesine geçmeyeceği gibi, “yapılan büyük işlerin” hatırına bunları gidermenin bir yolu da bulunur. DİTİB’e karşı alınmış bu kararın ömrünün uzun olması da şüphelidir. Bir dahaki seçimde verilen bir vaatle kararın geri alınması veya iki taraf da bir süre propaganda malzemesi olarak kullandıktan sonra, “büyüklerin” araya girmesiyle işin tatlıya bağlanması kuvvetle muhtemeldir.