BM’nin 25. İklim Zirvesi ve gerçekler

İklim uzmanlarının önemle dikkat çektiği ve endişeye konu edilen ise, başında emperyalist ABD olmak üzere, birçok ülkenin halen sera gazı (CO2) salımını arttıran projelerden vazgeçmemeleridir. Vazgeçmeleri bir yana, böyle projeler arttırılarak devam ediyor. Yerküremizi %80 oranında kirleten ve bu vesile ile ısınmasına neden olan G20 ülkeleri emisyonlarını azaltmadıkları sürece, dünyanın geri kalanı emisyonlarını azaltsa da sonuç değişmeyecek.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 11 Aralık 2019
  • 22:24

Birleşmiş Milletler 25. İklim Konferansı’nın (COP25), 2-13 Aralık 2019 tarihleri arasında, Şili’nin başkenti Santiago’da yapılması öngörülüyordu. Fakat zirveye ev sahipliği yapacak olan Şili hükümeti, ülkede düzene karşı gelişen ve öfkeli bir biçimde günlerce devam eden sokak gösterileri nedeniyle, “zirvenin güvenliği”ni gerekçe göstererek, ev sahipliği yapamayacağını deklare etti. Her ne kadar iptalin gerekçesi “zirvenin güvenliğini sağlayamamak” olarak ifade edilse de esas gerekçenin, zirvenin, düzene karşı isyanı sokağa taşan işçi ve emekçilere ek bir dinamik kazandıracağı korkusu olduğundan şüphe duyulmamalıdır.

Akabinde İspanya zirveye ev sahipliği yapabileceğini açıklamış ve bu nedenle COP25 Madrid’e kaydırılmıştı. Zirve öncesi 157 ülkede, 2 binden fazla kentte çevreciler, iklim değişikliğine karşı önlem alınmasında yetersiz kalındığı için, gezegenimizi yaşanmaz hale getiren emperyalist-kapitalizmin temsilcilerine karşı protesto eylemleri düzenlediler. Bu eylemlerin en büyüklerinden biri 6 Aralık’ta, Madrid’de, 500 binin üzerinde bir katılımla, görkemli bir gösteri olarak gerçekleştirildi.

İklim değişikliğini durdurmak için siyasi irade yetersiz

BM Genel Sekreteri António Guterres, zirve öncesi yaptığı açıklamada, küresel ısınmanın “geri dönüşü olmayan” sınırı geçme tehlikesine karşı uyarıda bulundu. Genç insanların iklim için kayda değer bir örgütlenme gösterdiğini, bunun neticesinde tek tek şehirlerin ve işyerlerinin 1,5 derece hedefi için adım atmaya başladıklarını belirten Guatteres, yetersiz olanın “siyasi irade” olduğunu söyledi.

2017 yılı emisyon değerlerine göre dünyada küresel ısınmaya en çok etki eden ülkeler Çin, ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Hindistan, Rusya ve Japonya. Bu ülkelerden ABD, Paris İklim Anlaşması’ndan resmi olarak çıktığını açıklamıştı. Rusya ise emisyon oranını azaltma konusunda BM’ye henüz bir plan sunmuş değil.

Hızla yükselen küresel ısınmaya karşı dünyayı en çok kirleten kapitalist ülkeler, yani olayın failleri tarafından zirveler yapılıyor. Bu zirvelerde küresel ısınmanın vahametine vurgular yer alıyor ve önlem alınmazsa sonuçlarının ağır olacağından söz ediliyor. Sonuç bildirgelerine de ardı ardına temenni ve dilekler sıralanarak, küresel ısınmanın mutlaka 1,5 derecenin altına çekilmesi gerektiğinden dem vuruluyor. Bir sonraki zirvede aynı cümleler aynı kelimelerle tekrarlanıyor ve konulan hedeflere varılamadığı söylenerek, zirveler aynı zırvalıklarla yeniden sona eriyor. Son zirve, 196 ülkenin katılımı ve Harekete geçme zamanı” sloganıyla başladı ve 11 gün olarak planlandı. Zirve boyunca ülkelerin iklim hedeflerini yukarıya çekmeleri ve bağlayıcı kararların alınması için müzakereler yapılıyor. Fakat sonuç bildirgesine muhtemelen alışık olduğumuz tablo yansıyacak yine.

Yerküremizi en çok kirleten emperyalist kapitalist ülkeler, bir taraftan ikiyüzlü bir biçimde sorunun “çözümüne” öneriler sunuyor, diğer taraftan kömür, petrol vb. gibi fosil yakıtları artırarak tüketmekten vazgeçmiyor. Bırakın vazgeçmeyi, Doğu Akdeniz’de olduğu gibi, yeni keşfedilen petrol rezervleri üzerinde muazzam bir it dalaşı yaşanıyor.

Üzerinde yaşadığımız gezegen son 170 yıl içinde 2019’un en sıcak geçen 3 yıldan biri olması, durumun vahametini göstermekle kalmıyor, küresel ısınmanın önlenebilmesi için zamanın her geçen gün daha da daraldığına işaret ediyor.

BM’ye bağlı Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan son rapora göre, 1,5 derecelik azami ısınma hedefinin gerçekleştirilememesi halinde yeryüzünde yüz milyonlarca insanı yerlerinden edecek ciddi iklimsel değişiklikler kaçınılmaz olacak. Yine aynı raporda, küresel çapta sera gazı salımının artmaya devam ettiği ve bütün ülkelerin sera gazı salımını azaltmak için acilen önlem almak için harekete geçmeleri gerektiği çağrısı yineleniyor.

Küresel ısınmaya sadece atmosferin ısınması olarak bakılmamalı

İstatistiklere göre dünya eskiden 150 bin yılda 1 derece ısınırken, günümüzde bu süre sadece 20-30 yıla kadar indi. Aradaki fark bin kat fazla ısınmaya işaret ediyor. Her bir derecelik ısınma buzulların erimesine, dağlardaki kar örtüsünün 150 metre yukarıya çekilmesine neden oluyor. Bu hızlı ısınmadan ekolojik sistem, biyolojik çeşitlilik, doğa, canlılar ve kısacası bütün yerküre nasibini alıyor.

İklim uzmanlarının önemle dikkat çektiği ve endişeye konu edilen ise, başında emperyalist ABD olmak üzere, birçok ülkenin halen sera gazı (CO2) salımını arttıran projelerden vazgeçmemeleridir. Vazgeçmeleri bir yana, böyle projeler arttırılarak devam ediyor. Yerküremizi %80 oranında kirleten ve bu vesile ile ısınmasına neden olan G20 ülkeleri emisyonlarını azaltmadıkları sürece, dünyanın geri kalanı emisyonlarını azaltsa da sonuç değişmeyecek.

ABD’nin yanı sıra Suudi Arabistan, İran ve Kuveyt gibi ülkeler de 1,5 derece hedefinin zirve metinlerine girmesine karşı çıkan ülkeler arasında yer alıyorlar. Çünkü bu ülkeler sera gazı salımının artışına neden olan petrol projelerine yatırımlarını arttırıyorlar. Çin ve Almanya gibi ülkeler de enerji üretiminde ağırlık verdikleri kömürle sera gazı salımında kötü örnek olmaya devam ediyorlar. Türkiye ise insan sağlığını hiçe sayarak, Jeo Termik Santral, Termik Santral, kömür ve petrol kullanımına destek vererek, en pespaye örnek olmayı sürdürüyor. Türkiye ayrıca Rusya, Suudi Arabistan ve ABD ile birlikte +4 derece karbon salımı yapan ülkeler arasında yer alıyor. Bu ülkeler istatistiklerde dünyayı en çok kirleten ülkeler arasında bulunuyorlar.

Birleşmiş Milletlere bağlı Dünya Meteoroloji Örgütü 2019 yılının kuraklıklar, aşırı sıcaklar ve kasırgalarla birlikte 1850’den bu yana en sıcak 3. yıl olduğuna vurgu yaparak, Madrid’deki COP25 zirvesi nedeniyle yaptığı açıklamada, 2019 yılında yerkürede sıcaklıkların en fazla yaşandığı, buzulların gerilediği, deniz seviyesinin rekor düzeye yükseldiğini belirtti. Söz konusu ısınma nedeniyle aşırı doğa felaketleri, su baskınları, Avustralya, Orta Amerika, Afrika ve Ortadoğu’da kuraklık, Avrupa’da aşırı sıcaklar, Sibirya, Endonezya ve Güney Amerika’da orman yangınları yaşanıyor. Diğer taraftan Türkiye, Rusya’nın bu yılın eylül ayında Paris Anlaşması’nı onaylaması ile G20 ülkeleri arasında bu anlaşmaya imza atmayan tek ülke olma konumunda da bulunuyor. Tek tek ülkeler bir yana, eldeki verilere göre dünya genelinde ülkelerin yüzde 75’inin, 2020 ile 2030 arasında hedeflenen değerlerin çok uzağında oldukları görülüyor.

İstatistiklere göre, tüm bu felaketler, sel taşkınları, kuraklık vb. neticesinde 2019 yılının ilk yarısında 10 milyon insan iç göçe maruz kaldı ve kendi ülkelerinde mülteci konumuna düştü. 2019 yılının sonunda bu sayının maalesef katlanarak 20 milyona ulaşabileceği ise şimdiden biliniyor.

Sorunun kaynağı olanlar sorunu çözebilir mi?

Biyolojik çeşitliliğin azalmasına, doğal kaynakların tükenmesine, küresel kirlenmeye ve atmosferin ısınmasına neden olanlar, insanlığı felaketlere maruz bırakanlar sorunun çözücüsü olamazlar.

Kapitalizmde artı-değere dayalı sürekli ekonomik büyüme, ücretli kölelik ve sömürüden başkaca bir şey değildir. Emperyalist-kapitalist dünyada sermaye birikimi alabildiğine büyüyerek sınırlarına dayanmış bulunuyor. Bilfiil girilen savaşlar, bölgesel savaşlar, vekalet savaşları, ticaret savaşları, ekolojik dengelerin alt üst edilişi, yeryüzünde sermayenin saldırısından nasibini almamış canlı-cansız hiçbir şeyin kalmamış olması, kapitalizmin ölümcül yüzünü göstermeye yetiyor da artıyor.

Sorunun çözümü, sürekli büyümeye dayalı kapitalist ekonomik sistemin alt edilerek, insan ve doğa kaynaklı bir sistemin kurulması ile mümkündür. Bunun adı ise sosyalizmdir. Gezegenimizin getirildiği yok oluş aşaması, insanlığın karşı karşıya kaldığı felaketler, “Bu ancak sosyalizm ile mümkündür” vurgusunun ajitasyon-propagandanın ötesinde bir gerçeğe işaret etiğini gösteriyor.