Başını ABD’nin çektiği emperyalist blok, dünyanın birçok bölgesinde saldırganlığı kışkırtarak, savaş tehlikesini sürekli büyütüyor. Bu kapsamda Ukrayna üzerinden Doğu Avrupa’da Rusya’yı, Tayvan üzerinden Asya-Pasifikte Çin’i kuşatmak için yoğun bir çaba sarf ediyor. Tümüyle emperyalistler arası çatışmaların ulaştığı tehlikeli aşamanın bir ürünü olan bu saldırganlık, aynı zamanda tek kutuplu dünyanın sonunun geldiği anlamını taşıyor.
Son günlerdeki yoğun diplomasi trafiğine bakıldığında, emperyalist cephede hesapların planlandığı gibi gitmediği görülmektedir. Özellikle ABD’nin NATO ve AB ülkeleri içerisinde istediği sonuçları elde edemediği, Batılı emperyalist birliği bir bütün olarak Rusya’ya karşı konumlandırmakta zorlandığı göze çarpmaktadır. Keza Avrupalı kapitalist tekellerin bölgedeki çıkarları da Rusya ile ilişkilerde ABD’nin dayatmalarına kayıtsız şartsız itaat edilmeyeceğini göstermektedir.
ABD, İngiltere ve Polonya tarafından sınırsız bir biçimde silahlandırılan Ukrayna, Almanya’dan silah ithal etmek istiyor. Ukrayna’nın bu talebine karşın, Başbakan Scholz, Almanya’nın Ukrayna’ya silah göndermeme konusundaki pozisyonunda bir değişiklik olmayacağını, ülkesinin geleneksel olarak savaş ve ihtilaf bölgelerine silah göndermediğini hatırlatarak, silah yardımının diplomatik çözüm çabalarına da zarar vereceğini öne sürdü. “Daha önceki yasama dönemlerinde de kriz bölgelerinde daha fazla gerilimi tırmandırmamak için silah teslim etmedik. Federal hükümetlerin net duruşu budur” diye konuşan Scholz, buna karşılık ülkesinin Litvanya’da bulunan NATO muharebe gücündeki Alman birliklerine takviye yapmaya hazır olduğunu, ayrıca Alman savaş uçaklarının hava gözetimi için bölgede konuşlandırdıklarını ifade etti. Litvanya’daki NATO birliklerinin çok uluslu biriminde beş yıldır Almanya’nın yaklaşık 600 askeri bulunuyor.
AB’nin en güçlü ülkesi olan Almanya’nın Ukrayna’ya silah vermemesinin gerisinde yatan asıl nedenlerin başında, Rus doğalgazının Almanya ve Avrupa’ya pazarlanmasını sağlayacak olan Kuzey Akımı 2 projesinin sıkıntıya girmesi gelmektedir. Milyarlarca euro yatırılarak bitirilen ve kapitalist Alman tekellerinin büyük vurgunlar vuracağı bu proje sermaye sınıfı tarafından hiçbir biçimde rizikoya sokulmak istenmemektedir.
Aslen ABD ve NATO ile AB üyesi ülkeler arasında uzun zamandır birçok konuda sorunlar yaşandığı biliniyor. Bunlar Afganistan, Suriye, İran, Çin-AB ilişkileri ve son olarak Ukrayna sorunu üzerinden Rusya’ya karşı alınacak tutum üzerinden kendisini ortaya koymaktadır. Avrupa’nın sermaye sınıfı, Pasifik ötesi ve olası bir savaşın yıkıcı tahribatından binlerce kilometre uzakta olan ABD emperyalizminin Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı çıkartmaya çalıştığı bu savaş histerisine karşı sınıf çıkarları gereği gayet temkinli davranmaktadır. Çünkü nükleer silahların da kullanılma ihtimalinin olduğu böylesi bir savaşın Avrupa’da yaratacağı yıkım, ikinci emperyalist paylaşım savaşının sonuçları üzerinden hala canlı bir pratik olarak gözler önünde durmaktadır.
Son günlerde artık rutin haline gelmiş bulunan tüm diplomasi trafiği, asıl olarak farklı sermaye guruplarının bölgedeki çıkarlarının korunması üzerinden yürümektedir. Bu kapsamda pazartesi günü gerçekleşen Biden-Scholz görüşmesi de böylesi bir ihtiyaç üzerinden gerçekleşmiştir. Görüşme sonucu sermayenin her iki temsilcisi tarafından yapılan açıklamalar bunu ayrıca teyit etmektedir.
Görüşmenin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında Biden, “Bugün Başbakanla yakın işbirliğimizi konuştuk; Rusya’nın Ukrayna’nın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü ihlal etmesi durumunda uluslararası kararlılığı açıkça gösterecek, hızlı ve ciddi sonuçları olacak güçlü bir yaptırım paketi geliştirdik’’ dedi. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi durumunda Kuzey Akımı 2’nin olmayacağını da sözlerine ekledi. Fakat tartışmalı doğalgaz boru hattının kullanılmamasının nasıl mümkün kılınacağını açıklamadı. Biden, “Eğer Rusya (Ukrayna’yı) işgal ederse, o zaman Kuzey Akım 2 olmayacak. Projenin sonunu getireceğiz” sözlerini kullandı. Bunun nasıl olacağı sorulduğundaysa Biden, “Size söz veriyorum, bunu yapabiliriz” demekle yetindi.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise Berlin’in Ukrayna’nın ekonomik istikrarı için büyük miktarda kaynak sağlamaya devam edeceğini söyledi. “Ukrayna’ya yapılan mali yardımların çok çok önemli bir kısmını biz sağlıyoruz” diyen Scholz, Almanya’nın Ukrayna’ya bugüne kadar yaklaşık 2 milyar dolar sağladığını belirtti. Scholz, “Bu katkıyı sürdürmeye hazırız” diye konuştu. Scholz Rusya’ya karşı sessiz kalınamayacağını belirterek Moskova’nın tutumunun Avrupa güvenliği için tehdit oluşturduğunu kaydetti. Ayrıca Ukrayna’ya silah verilmesi konusunda Almanya’nın tutumunda bir değişiklik olmayacağını belirten Scholz çatışma bölgelerine silah satmayacaklarını tekrar teyit etti.
Ortak basın açıklamasında yapılan hamaset ve “birlik” açıklamalarının tersine her iki taraf arasında derin fikir ayrılıkları olduğu açıktır. Özellikle Biden tarafından sarf edilen “Eğer Rusya (Ukrayna’yı) işgal ederse, o zaman Kuzey Akım 2 olmayacak. Projenin sonunu getireceğiz” açıklaması aba altından sopa gösterilmesinden başka bir anlam taşımıyor. Emperyalist sistem içerisindeki bütün diplomatik görüşmelerin gündemini belirleyen olgu sermayenin çıkarlarıdır. ABD ile Almanya arasındaki son görüşmelerin de tam olarak bu zemin üzerinde gerçekleştiğine kuşku yoktur.
Bu görüşmeleri ihtiyaç haline getiren asıl gerçek, bir yanda ABD emperyalizminin sarsılan hegemonyasını tahkim edebilmek için NATO ve AB üyesi ülkeleri kendi güdümünde hizaya sokma çabası, diğer yanda ise Avrupalı kapitalist tekellerin çıkarlarına ters düşecek bu dayatmalara direnmesidir. Emperyalist blok içerisinde yaşanan sorunlar tam da bu zemin üzerinde orta çıkmakta ve bölgede olası bir savaşın halkların yaşamında yaratacağı yıkım, dünya halklarının düşmanı olan bu güçleri zerre kadar ilgilendirmemektedir.