ABD ve Çin’in Tayvan “gerginliği”

Çan Kay Şek’in ardılları ve yeni Komintangcılar üzerinden önü alınmaya çalışılan Çin’in bu krizde gösterdiği refleks, ABD ve diğer emperyalist güçlere “kolay lokma” olmadığını göstermiş olsa da Ukrayna’da süren emperyalist savaşa ek olarak olası bir “III. Dünya Savaşı”nı tetikleyen yeni bir tehdit olarak öne çıkıyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Dünya
  • |
  • 10 Nisan 2023
  • 08:00

Ticaret savaşlarının gölgesinde “Tayvan gerginliği” sertleşerek devam ediyor. Emperyalist güçler arasındaki rekabet ve çatışma çok daha yıkıcı hale geliyor. Ukrayna üzerinden süren emperyalist savaş devam ediyor. Savaşın bilançosu; yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesi, milyonlarcasının göçe zorlanarak sefalete sürüklenmesi bu savaşın insani felâket boyutunu oluşturuyor. Bu savaş enerji ve gıda krizini tüm dünyada derinleştirerek yoksulluğu geniş kitlelere yaymış bulunuyor.  Söz konusu savaşın esas kışkırtıcısı olan ABD, savaşın ateşini asıl rakibi Çin’i kuşatmak için Asya-Pasifik bölgesine yayma hamlelerine hız verdiği Tayvan üzerinden kendini bir kez daha gösteriyor.  Bu hamlelerin ve ticaret savaşlarının gölgesinde “Tayvan gerginliği” sertleşerek devam ediyor.

Tayvan Cumhurbaşkanı Tsai Ing-wen 5 Nisan günü ABD’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Tsai Ing-wen, California’da ABD Temsilciler Meclisi Başkanı McCarthy’nin yanı sıra diğer bazı Kongre üyeleri ile de görüştü. 6 Nisan günü başkent Pekin’de, Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile görüşen Çin Devlet Başkanı Şi Jinping, “Çin’in Tayvan sorununda uzlaşmaya hazır olduğunu beklemek sadece bir dilektir. Bunu yapanlar da kendi ayaklarına sıkarlar” diyerek, Tayvan’ın Çin’in ana karasının bir parçası olduğunu yoruma yer bırakmayacak sözlerle bir kez daha dile getirdi. ABD’deki “temasları” sonrası Tayvan’a dönen Tsai Ing-wen, “ABD ile ilişkilerimiz devam edecek” açıklamasına, Pentagon’dan Tayvan’a silah sevkiyatı ‘izninin çıktığı’ açıklaması eşlik etti.

Tsai’nin “ziyaretinin”, ABD-Çin ilişkilerinin gergin olduğu bir dönemde gerçekleşmesi, ABD ve Tayvan’ın zehir zemberek açıklamaları, Pekin’in sert tepkisine yol açtı. Tayvan kendisini, “bağımsız” bir ülke olarak tanımlasa da Çin, Tayvan’ı “kendi topraklarının bir parçası” görüyor. Çin, Tsai’nin ABD “ziyareti” öncesi uyarılarda bulunmuş ve bunun bir “provokasyon” olduğunu belirterek sert tepki göstermişti. Akabinde bölgeye uçak ve gemilerden oluşan askeri gücünü yığan Çin, 10 Nisan 2023’e kadar sürecek olan askeri bir tatbikat başlattı.

Uzun bir süredir ABD ve müttefikleri Çin’in küresel çapta artarak süren nüfuzunun önünü almak için türlü yol ve yöntemlere başvuruyorlar. ABD, Çin’in ön kapısı olan, Çin’in “ana karasının bir parçası” olarak gördüğü “Tayvan gerginliğini” tırmandırarak sonuç almaya, olmadı ilerlemesini sekteye uğratmaya çalışıyor. Tayvan, Güney Çin Denizi ile Doğu Çin Denizi ve Filipin Denizi arasında stratejik bir noktada yer alıyor. Ülke, dünya ticaretinin yaklaşık üçte birinin güzergahı olan kritik ve “can alıcı” jeo-stratejik bir coğrafyada bulunuyor.

Tayvan’ın, Çin’in deniz gücünü doğuya doğru genişletebilmesine ya da engellenmesine imkân veren jeo-stratejik konumu, Çin’in nüfuz alanlarını genişletmesinden ‘rahatsız’ olan ABD ve diğer küresel emperyalist güçlerin Tayvan’a ‘ilgilerini’ yüksek perdeden dillendirmelerine sebep oluyor. Ekonomide, ihracatta, teknolojik gelişmede dünya ticaretinin liderliğine yarışan, “sessiz yürüyüşü” ile nüfuz alanlarına her geçen gün yenisini ekleyerek yükselen Çin’i frenlemeyi amaçlayan ABD, Tayvan’ın Amerikancı rejimini de kullanarak sonuç almaya çalışıyor.    

2019’da Tayvan Çin’le “tek ülke, iki sistem” anlayışı çerçevesinde ana kara ile bütünleşmesini öngören “1992 uzlaşması”nı tanımadığı açıklaması, askeri gerilime neden olmuştu. Bu tarihten sonra Çin’in Tayvan üzerinde ve etrafındaki askeri hareketliliği daha da hissedilir oldu. Uzun bir dönem Portekiz, Hollanda ve Çin hakimiyetinin hüküm sürdüğü Tayvan 1895’de Japon İmparatorluğu tarafından işgal edildi. Adada üretilen pirinç ve şeker gibi temel ürünler imparatorluğun emrine verildi. Japon İmparatorluğu II. Dünya Savaşı’nda adayı Güneydoğu Asya ve Pasifik’'te sömürgeci genişlemesi için bir üs olarak kullandı. II. Dünya Savaşı’nın akabinde Çan Kay Şek’in liderliğindeki Çin Cumhuriyeti adayı ele geçirerek yeniden Çin’e dahil etti. 1949 yılında, Mao önderliğindeki Çin Halk Devrimi’ne karşı savaşan Çan Kay Şek ve partisi Komintang Hareketi yenilerek Tayvan adasına kaçtı ve adada sıkıyönetim ilan etti. 1950’li yıllarda bir dizi çatışmalar sonucu adada kısmi hakimiyeti sağlayan Çin Halk Cumhuriyeti Komingtangcılığın sürmesine engel olamadı. ABD ve diğer emperyalist güçlerin açık-gizli desteği ile Komingtancılık (uşaklık) güçlendirildi. Şimdi de Çan Kay Şek’in ardılları ve yeni Komintangcılar üzerinden Çin ablukaya alınarak bölgenin kaynakları ele geçirilmek isteniyor.

ABD ve diğer küresel emperyalist güçler fosil enerji kaynaklar uğruna Orta Doğu’da yürüttükleri savaşları Asya-Pasifik’e de kaydırdılar. Küresel emperyalist güçler için artık birinci öncelik, petrol bulunan coğrafyalara ek olarak ısı ve elektriği en iyi ileten metallerin çıkarıldığı bölgelerin yanı sıra, çip üretilen ülkelerde hegemonyayı elde etmek olarak öne çıkmaktadır. Çin, hammadde üretiminde hep ilk üçte kendine yer buluyor. Avustralya, Şili, Güney Afrika Cumhuriyeti ve Endonezya onu izleyen ülkeler listesinde yer alıyor. Bu hammaddelerin çipe dönüştürülmesinde ise Tayvan ilk sırada bulunuyor. ABD ve diğer Batılı emperyalist güçler, “çip savaşında” galip gelmek, Çin’in Deniz İpek Yolu projesine çomak sokmak, dünya ticaretinin yaklaşık üçte birinin güzergahı olan bu bölgede üstünlük sağlamak için, Tayvan üzerinden Çin’in önünü almak istiyor. Tayvan’a olan “ilgi” işte buradan geliyor.

II. Dünya Savaşı boyunca ve sonrasında Çan Kay Şek’i ve Komintang’ı destekleyen ABD’nin “Tayvan sevdası” hep sürdü. Çan Kay Şek’in ardılları ve yeni Komintangcılar üzerinden önü alınmaya çalışılan Çin’in bu krizde gösterdiği refleks, ABD ve diğer emperyalist güçlere “kolay lokma” olmadığını göstermiş olsa da Ukrayna’da süren emperyalist savaşa ek olarak olası bir “III. Dünya Savaşı”nı tetikleyen yeni bir tehdit olarak öne çıkıyor.