Limak Holding'in yürüttüğü Artvin Yusufeli'deki baraj inşaatında çalışan işçilerin hayatı yok sayılmaya devam ediliyor. Yaz aylarında işçilerin koronavirüse yakalandığı ve şantiyeden ayrılmalarının yasaklandığı inşaatta, koronavirüs vakalarına yenileri ekleniyor, hastalanan işçilerse adeta ölüme terk ediliyor.
Kaldıkları koğuşların ve yemek yedikleri yerlerin pislik içinde olduğunu belirten işçiler, koronadan değil pislikten öleceklerini hiç kimsenin kendilerine sahip çıkmadığını belirterek yaşananlara adeta isyan ettiler.
Artı Gerçek'ten Gençağa Karafazlı’nın haberine göre, Covid-19'a 3 gün önce yakalandığını, şantiyede sağlıksız paslı demirlerden yapılan ranzalarda yatıp kalktığını belirten işçi B.Y yaşadıklarını şöyle anlattı:
“Ayağımızda ayakkabımız bile yok”
“Bizi burada açlığa pisliğe mahkûm ettiler. Salgın döneminde işçilerin hayatı hiçe sayılarak yemek ve temizlik konusunda hiç duyarlılık göstermiyorlar. Yattığımız ranzalar pas içerisinde ortam çok kötü ve birçok arkadaşımızda koronavirüs tespit edildi.
Birçok arkadaşımız, durumundan yakınsa da sorumlular duyarsız. İşçilere şantiyeleri terk edemezsiniz suç işlersiniz diyerek tehdit ediyorlar.
Ben şantiyeden ayrılmak istedim ancak izin vermediler ayağımızda ayakkabımız bile yok. Beş kişi bir koğuştayız bir sürü insanlar aynı yemekhanede yemek yiyoruz. Bizim içimizde kimsenin sağlığını burada düşünen yok.
“5 kişi bir odadayız”
B.Ç arkadaşım da pozitif vaka beraber kalıyoruz, 5 kişi bir odadayız. Aşçımız virüslü değil ancak bize yemek veriyor 30 kişi aynı yerde yemek yiyoruz. Onu da hasta edecekler.
Odalar pislik içinde ne polis ne jandarma ne Sağlık Bakanlığı ne İl Sağlık Müdürlüğü, ne de sağlık kuruluşları kimsenin umurunda değiliz. Telefonla aradığımda "biz bakmıyoruz" diyorlar. Ulan siz bakmasanız kim bakacak bize. Şu hasta halimizle kaldığımız yerde kim kalır?
Limak Holding'e sesleniyoruz. Artvin şantiyen berbat durumda. Burada sorumlu diye bıraktığın mahlûkatlar canavar olmuş. Ne evimize yolluyorsunuz ne de burada bir bakım var. Kopek yerine koyuyorsunuz bizi resmen.
Burada 5 dakika bile durulmayacak yerde, insanı mecbur bırakıyorsunuz yazıklar olsun.
Burada bizi karantinaya aldılar. Herkes kendi eliyle yemek koyup yiyor. Odalarda 4 kişi 5 kişi kalıyoruz. Boş odalar olduğu halde bizi kalabalık yere koyuyorlar. Doktor başka yere yatırtmıyor. Odalar da pislik içinde. Ranzalar pas tutmuş. Rezil bir ortamda iyileşmeye çalışıyoruz.
Şirket doktoru bize uğramadı bile. Sağlık personeliyle ilaç yolladı ve "Odalarda öyle kalacaksınız, kalmayacaksanız çıkıp gidin" diyor. Bizi buraya terliklerle getirdiler. Araba yok, bir şey yok gidemeyeceğimizi biliyorlar. Çeker gidersek cezai işlem olacağı haberi yolluyorlar. "Şartlar bu, odalarda öyle kalınacak" diyor doktor.
Daha sonra da bize “Yusufeli merkezde bırakacağız sizi orda ne yaparsanız yapın” dediler. Biz de 'bırakın o zaman' dedik. Sonra bizimle dalga geçtiklerini anladık.
“Diğer şantiyeler de aynı”
Limak şantiyelerinde 30'dan fazla koronalı hasta var. Hepsinin durumu içler acısı ilgilenen yok.
Taşeron kampından işe giderken sosyal mesafe vs gibi kurallar yok. Tıka basa arabalara dolduruluyoruz. 15 dakika boyunca böyle gidiyoruz. Burada virüs kapmamak mümkün değil.
“Burası esir kampı gibi”
“Neden şantiyeyi terk edip ailenizin yanına gitmiyorsunuz?” sorusuna yanıt veren B.Y şöyle isyan etti:
“Şu an karantina olduğu için bırakmıyorlar. Karantina bitmeden hiçbir yere gidemezsiniz diyorlar. Burada kalacaksın diyorlar.
Bu saatten sonra karantina bitince burada çalışmam. Burada işçiye verilen bir değer yok. Yetkililer çok duyarsız. Ben bugün 3. günümdeyim. Durumum bugün biraz iyi gibi ama durumu iyi olmayan arkadaşlarımız da var.
Açıkçası abi, biz burada koronadan değil sorumsuzluklardan ilgisizlikten ve pislikten öleceğiz. Lütfen sesimizi duyurun. Belki duruma müdahale eden birileri çıkar. Bu esir kampından kurtuluruz.”