Çoruh Nehri üzerindeki Yusufeli Barajı ve HES projesini Limak- Cengiz-Kolin üçlüsü yapıyor. Ünlü üçlü, 2012’deki DSİ ihalesini, 486.6 milyon TL teklifle kazanmıştı.
Yusufeli iddialı proje. Yılda 1 milyar 888 milyon kilovatsaat elektrik enerjisi üretecek.
Onu dünyanın üçüncü, Türkiye’nin “en yüksek” barajı yapacak 274 metrelik gövdesi, ilçedeki yaşam (ve tabii tarım) alanlarını yok ediyor. Yöre halkı düşük kamulaştırma bedellerinden mağdur.
Bir de unutmadan..
Hangi haberi açsanız barajın milli ekonomiye 450 milyon TL katkı sağlayacağını okuyorsunuz. Valilerin, genel müdürlerin sık tekrarladığı bu hesabın nasıl yapıldığı ise meçhul. Üstelik, bu katkı önce 330 milyon TL diye açıklanmış. Beş yıl sonra, katkının 120 milyon TL birden artmasında enflasyon ve kur artışı dikkate alınıyorsa artık, bilmiyoruz.
Nasılsa sorgulayan yok.
Yüzde 193 artışa ikmal denmez
Peki bu ölçekteki bir projenin maliyeti altı yılda hiç artmaz mı?
Artmış tabii ki.
30 Mart 2018 Cuma günü Yusufeli Barajı için önemliydi.
DSİ’de bugüne dek benzerine az rastlanmış bir ihale yapıldı. Tabii yine pazarlık usülü.
Ve genelde pazarlık usulü ihalelerde iki oturum arasına 3-5 gün süre konulurken, bu kez ihale aynı günde iki oturumla bitirilmiş.
İhale “ikmal” diye geçiyor. Tamamlama yani.
Yaklaşık maliyet: 1 milyar 733 milyon 90 bin 486 TL, 43 kuruş.
Tahmini yüklenici: Limak İnşaat
İlk turda 1 milyar 568 milyon 485 milyon 907 bin TL, 89 kuruş teklif veren Limak, ikinci turda teklifi 1 milyar 428 milyon 490 bin TL, 12 kuruşa düşürmüş.
Yüzde 17.58 görünen indirim, kamu lehine iyi bir indirim gibi.
Peki 486.6 milyon TL’ye ihale edilen bir projenin, 1 milyar 428 milyon TL’ye ikmali ne anlama gelir?
Yüzde 193 artışlı ikmal mi olur? Bir idare tek başına bu kadar yüksek bir ikmal ihalesini nasıl yapar? Ve bir soru daha: Limak-Cengiz-Kolin’in başladığı ve beş yıldır yürüttüğü barajı, bundan böyle sadece Limak mı yapacak? Yoksa her şey bir resimden mi ibaret?
Siyasal İslam kadın sesine de alerjikti
Siyasal İslam için demokrasinin kullanışlı bir masktan ibaret olduğunun farkındaysanız, siyasal İslamcının da hakiki bir tiyatro oyununda ana-oğul sarılmasından alerji duymasına şaşmazsınız.
Haberi duyunca 21 yıl öncesine gittim.
Genç bir muhabirken tanık olduğum, izlediğim haberi hatırladım.
(Görseldeki 8 Nisan 1997 tarihli Hürriyet gazetesi kupürü kişisel arşivimden.)
O sabah Karayolları Bölge Müdürleri toplantısını izlemekle görevliydim.
Dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan’ın açış konuşması yapacağı törende, Kültür Bakanlığı Gençlik Korosu İstiklal Marşı’nın ardından bir mini konser verecekti.
Salona Erbakan’dan önce gelen korumalar sahne arkasına geçti.
Sonra öğrendim ki, görevliye yanlarında getirdikleri bir kaseti uzatan korumalar, “Hoca”nın kadın sesi duymaktan rahatsız olduğunu söylemiş ve içinde sadece erkeklerin okuduğu İstiklal Marşı kaydı olan kasetin çalınmasını istemişti.
Gerçekten öyle oldu. Koro sahnedeki yerini aldı. İstiklal Marşı’nı söylemesi gerekirken kaset devreye girdi. Kadın koristler İstiklal Marşı okunurken dudaklarını kıpırdattı.
Olayın bir başka çarpıcı detayı ise İstiklal Marşı bitiminde “Suda Balık Oynuyor” ve “Entarisi Ala Benziyor” türkülerinin, programa uygun bir biçimde icra edilmesiydi.
Aradan 21 yıl geçti.
“Yeni anayasada laiklik olmamalı” dememiş gibi TBMM Başkanı Kahraman’dan istifa etmesi bekleniyor.
Buruk bir gülümsemeyle yazıyorum bu satırları.
‘Komik indirim’in sebebi kur zararıymış
“Komik indirim” başlıklı yazının sonunda yaptığımız çağrıya yanıt geldi.
TAV Grubu CEO’su Sani Şener aradı. 907.6 milyon TL yaklaşık maliyetli “Çukurova Bölgesel Havalimanı Üstyapı Tesislerinin Yapım İşi” ihalesine dair yazım için bilgi vermek istediğini belirtti.
(Hatırlatalım: O yazıda TAV-Tepe-Akfen’in Nehirsu İnşaat ile birlikte katıldığı -pazarlık yöntemiyle yapılan- ihaledeki indirimin yüzde 1’e bile ulaşmayışını eleştirmiş ve 4 yıllık bir firma olan Nehirsu’nun Bayburt Grubu’na yakınlığını sormuştum.)
Şener söze, “Yazılarınızı düzenli takip ederim. Sonunda biz de girdik köşenize” diye başladı. TAV olarak bugüne dek Türkiye’de havalimanı projelerini (İstanbul Atatürk, Ankara Esenboğa, İzmir Adnan Menderes, Antalya, Bodrum) hep Yap-İşlet-Devret modeliyle yaptıklarını, 1997’den bu yana da yurtdışına açıldıklarını, dünya dereceleri olduğunu hatırlattı.
Sonra konuya geldi. İki notu vardı:
- DHMİ’nin 907.6 milyon TL olarak duyurduğu yaklaşık maliyetin 414 milyon TL’lik kısmı aslında Avro bazındaydı. Yani inşaatı yaparken Avro’yla satın alınacak malzeme ve ekipmana dairdi.
Fakat bu rakam, 2018 Ocak kuruna göre hesaplanmıştı. O dönem 4.5 TL olan Avro’nun bugün 4.8 TL olduğu dikkate alınırsa, reel indirimin çok daha yüksek olduğu görülürdü.
- Nehirsu İnşaat’ın bu ortaklıkta sadece yüzde 1 paya sahip olduğunu açıklayan Şener, şirketin TAV’ı referans göstermek istediğini vurguladı. “Bayburt Grubu’na yakınlığını ben bilmiyorum. Arkadaşlar, şartları zorlu olan karayolu projelerinden bilip tanıyorlarmış” dedi.
Biraz ayıp olmadı mı?
KDV Yasası’na son dakikada iki madde eklendi.
Ayrıcalıkta ittifak sağlanan bu maddeler AKP-MHP-CHP oylarıyla geçiverdi. İlki yüksek rütbeli komutanlarla ilgili. Genelkurmay Başkanı, kuvvet komutanları, general ve amiraller ve bu görevlerden emekli olanlar ile bakmakla yükümlü oldukları aile fertlerinin sağlık hakları, TBMM üyeleriyle eşit olacak.
Yani örneğin bir emekli generalin eşi 12 dişe kadar implant yaptırabilecek. Her bir diş için 1000 TL bütçeden.
Belli ki bu ayrıcalık eklenirken kimsenin aklına, şehit düşen yoksul erlerin cenazeleri gelmemiş.
İkinci ayrıcalık ise milletvekilleri için. O da bir kamu kurumunun 1 numaralı yöneticisi, kurumun sosyal tesis ve olanaklarından nasıl yararlanıyorsa, vekiller, emekliler ve dışardan atanan bakanların da aynı biçimde yararlanmasını sağlıyor.
Yine belli ki bu çıkar ayrıcalığında buluşurken, milletvekillerinin aklına, daha üç ay önce Meclis kapısında üzerine benzin dökerek kendini yakmak isteyen S.A. gelmemiş.
Menfaat maddelerine itiraz eden tek parti HDP oldu.
HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş’ın şu sözleri kayıtlara girsin:
“Parlamentonun 9 üyesinin milletvekilliğinin hukuksuzca düşürüldüğü, Enis Berberoğlu’yla beraber 10 parlamenterin hâlâ hapiste tutulduğu bir ortamda, parlamentonun itibarını daha fazla zedelemekten, yaralamaktan başka bir anlam taşımayacaktır.”
Cumhuriyet / 01.04.18