İşçi sınıfına yönelik insani olmayan zorlamalar pandemi döneminde artarak sürüyor. Durumun vahametini anlamak için Malatya Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan bir işçinin intihar girişiminde bulunduğu sırada söylediği sözlere bakmak fazlasıyla yeterlidir: "Biz işçiyiz, hayvan değiliz. Selahattin başkan bizi sömürdüğün yeter"
İşçilerin canı, sağlığı AKP iktidarının umurunda değil!
Belediye işçisinin isyanı kapitalistlerin ve sermayeyi korumak için çaba gösteren AKP iktidarının pandemi döneminde iyice gün yüzüne çıkan vahşiliğine duyulan tepkinin ifadesiydi. Zira koronavirüs salgınında getirilen kısıtlamaların hiçbiri AKP iktidarının tam desteğine sahip olan kapitalistleri olumsuz yönde zerrece etkilemedi.
AKP iktidarının tam desteğine sahip olan kapitalistler sömürü çarklarının dönmesi ve karlarının artarak sürmesi için sokağa çıkma yasağına rağmen işçileri çalıştırıyorlar. İşçilerin hasta olmaları bile kapitalistleri durduramıyor, hasta olan işçileri bir araya getirip aynı bantta çalıştırmaktan alıkoymuyor. Bu nedenle, korona salgını yayılıyor. Bu yaşananlar kapitalizmin en vahşi halinin açık göstergesidir.
Pandemi koşullarında ekonomik kriz büyüyor. İşsizlik artıyor. İşçi sınıfının alım gücü de ekmeği de küçülüyor. Vergi yükü artıyor. Sefalet ücretine mahkum edilen işçiler kiralarını ve faturalarını ödeyemiyorlar. Tüm bunlar yetmezmiş gibi işçiler pandemiden dolayı ölüm ve yaşam arasındaki çizgide ölümüne çalıştırılıyorlar. Pandemiyle birlikte ağırlaşan çalışma koşulları nedeniyle işçiler ciddi travmalar yaşıyor, intihar ediyorlar.
Salgın başlar başlamaz kapitalistlerin korunması için AKP iktidarı kesenin ağzını açtı. Sermayeyi korumak için kesintisiz mesai yaptı. Teşvik paketleri vb. yoluyla kapitalistlerin işçi giderleri, vergi giderleri vb. yükleri omuzlarından alındı. Kısa Çalışma ödeneği, ücretsiz izin gibi uygulamalara hız verildi.
Kapitalistler para, altın, döviz ve menkul kıymetlerini Türkiye'ye getirmeleri karşılığında tüm cezalardan azade oldular. Varlık barışı kapsamında getirilen varlıklar nedeniyle kapitalistler ödüllendirildiler. Vergi ödemekten kurtuldular. Ayrıca kapitalistler, Türkiye’de bulunan ancak işletmelerin kayıtlarında yer almayan para, altın, döviz, menkul kıymetler ve diğer sermaye araçları ile taşınmazların kanuni defterlere kaydedilmesi hakkına da sahip oldular.
Covid-19 salgınıyla birlikte sermaye koruma altına alındı. İşçilere ve emekçilere yönelik olarak hiçbir önlem alınmadı. Çarkların dönmesini en üst düzeyde, ebedi şefinin ağzından ilan eden AKP iktidarı işçinin canını değil, kapitalistlerin karını esas aldı. Covid-19 ile mücadelenin en etkin yolu evde kalmak ve teması kesmek olduğu ortadayken, aklın ve bilimin gösterdiği bu yol tercih edilmedi. Alınan karantina ve izolasyon önlemlerinden işçiler yoksun kaldılar.
Pandemi ortamında milyonlarca işçi işe gitmek zorunda bırakılırken, kapitralistlerin karı katlanıyor. İşçiler istifa etmiş gibi gösterilip işinden ekmeğinden ediliyorlar. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini gereksiz masraf olarak gören kapitalistler pandemiden korunmak için gerekli ekipmanı sağlamakta özenle uzak duruyorlar.
Tüm uyarılara ve feryatlara karşın özellikle inşaat, tersane, maden gibi sektörlerde işlere ara verilmiyor ve binlerce işçinin hayatı hiçe sayılıyor. Bu sebeple işçiler arasında Covid-19 pozitif oranı ülke ortalamasının üç katına çıktı. Sonuç olarak işçiler salgının kuşatması altındalar.
Salgın nedeniyele işsizlik de büyümeye devam ediyor. İşinden, ekmeğinden edilen işçiler ücretsiz izin işkencesi altında eziliyorlar. Günlük 39 lira ile yaşamaya mahkum ediliyorlar. Üstelik 3 aylık ücretsiz izin süreci sonunda kapitalistlerin işçiyi işten çıkarmalarının önünde bir engel de bulunmuyor. Bu tabloyu değiştirmek, pandeminin tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardığı kapitalist barbarlığa son vermek, işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik, devrimci politik mücadelesiyle mümkün olabilir ancak.
İşçileri pandemi koşullarına mahkum eden ve öldüren kapitalizmdir. İşçi sınıfı ve emekçilerin salgının yükünü omuzlamak yerine, salgının ve tüm melanetlerin kaynağı olan kapitalizme karşı mücadeleyi yükseltmekten başka bir yolu yoktur. İşçi sınıfını, emekçileri ve ailelerini ölüme mahkûm eden bu düzeni ve burjuva sınıf iktidarını yıkmak sorunun kalıcı çözümünün biricik yoludur.
Salgının üstesinden gelmek artık işçi ve emekçilerin mücadele kapasitesine bağlanmıştır. Bu yolu açacak olanlar öncü, örgütlü işçilerdir. Zira, emekçilerin tek tek ortaya koyduğu isyanın ve öfkenin birleştirilmesi ve devrimci sınıf mücadelesine kanalize edilmesi her şeyden önce sınıf bilinçli işçilerin önderlik noktasında gösterecekleri başarıya bağlıdır.