Adana-Mersin Soda Sanayii A.Ş.’de, 30 Ocak’ta başlayan toplu iş sözleşmesi görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlanmıştı. Petrol-İş Sendikası’nın aldığı grev kararı 9 Ekim’de uygulanacaktı. İşçilerin greve çıkacağı gün, Şişecam sermayedarının imdadına 60 günlük “grev ertelemesi” kararı alan AKP-MHP iktidarı yetişti. “Erteleme” dense de karar fiilen grev yasağı anlamına geliyor. Bu karar, özelde T. Erdoğan-D. Bahçeli ikilisinin, genelde AKP-MHP rejiminin işçi sınıfına düşmanlığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. Grev silahı elinden alınan Soda işçileri, sermayenin karşısında eli kolu bağla duruma düşürüldü.
Grev, “Genel sağlığı ve milli güvenliği” bozucu olduğu iddiasıyla T. Erdoğan tarafından imzalanan bir kararla yasaklandı. Bu, iktidarın ilk grev yasağı olmadığı gibi, sonuncusu da olmayacaktır. Bu pervasızlığa, ancak işçi sınıfı fiili grev silahını kuşanıp cesurca kullanabildiği zaman ket vurabilir.
“Grev ertelemesine” karşı, fiili bir grevle çıkılmadığı sürece, işçilerin hak kayıplarına uğraması kaçınılmazdır. Zira ‘arabulucu’ veya Yüksek Hakem Kurulu’nun devreye girmesi, saldırıyı tamamlayan halkalardır. Bu aşamada kapitalist bir adım geri çekilirken, işçi sınıfına karşı iktidarın kurumları çıkıyor. Bu tür durumlarda işçi sınıfı hükmen kaybediyor. Yani sermayenin demir yumruğu olan AKP şefi T. Erdoğan, işçilerin mücadelesine ket vurmak için önce grev ertelemesi, sonra da sopa olarak kullandığı YHK'yı devreye sokarak Şişecam sermayedarına hizmet ediyor.
Soda Sanayii'de işçiler zaten saldırı altındaydı. Şimdi de işçilerin yüzde 75'inin zorla ücretsiz izne çıkarılacağı konuşuluyor. Ücretsiz izne çıkarılan işçiler günlük 59 TL’ye geçinmek zorunda bırakılırken, kapitalistler korunmuş oluyor. Koronavirüs salgını başladığında “işten atmaları yasakladık” yalanının ardına gizlenerek sermaye sınıfına ücretsiz izne çıkarma hakkı veren iktidar, başladığı işi grev yasaklarıyla da tamamlıyor.
Saray rejiminin pervasızlığı, işçi sınıfı hareketinin verili koşullardaki zayıflığından güç alıyor. Tabandan basınç olmayınca sendikacılar da yerinden kıpırdamıyor. Zaten sendika ağalarının çoğu iktidarın dalkavukları durumundadır. İktidara biat etmeyenler de meşru mücadeleden, özellikle grev silahının fiilen kullanılmasından kaçınıyorlar.
Bu pervasız saldırıya karşı etkili olabilecek tek duruş fiili-meşru mücadeleyi örgütlemektir. Grev yasağına karşı ilk adımı Soda Sanayi işçileri atmalıdır elbet. Ancak bu, Petrol-İş başta olmak üzere, Türk-İş konfederasyonuna üye işçilerin, daha genel planda Türkiye işçi sınıfının omuzlaması gereken bir mücadeledir. Çünkü grev hakkının gaspı Türkiye işçi sınıfını hedef alan bir saldırıdır.
Grev yasaklarını sadece ekonomik-sosyal hak kaybı sanmak büyük bir yanılgıdır. AKP-MHP rejiminin dinci-faşist ideolojisi, “hak arama mücadelesi”nden özel bir şekilde nefret ediyor. Bu ideolojiye göre sömürüye, sefalete maruz kalan işçiler oturup şükretmelidirler. T. Erdoğan’ın hem ‘yerli’ hem yabancı sermaye temsilcileri önünde “fabrikalarda grev yaptırmıyoruz” diye övünmesi boşuna değil. Bu iktidarın amacı, grev silahını yok etmek, işçi sınıfını cepheye silahsız/mühimmatsız giden askerler durumuna düşürmektir.
Hedefleri, işçi sınıfını 150 yıl öncesinin vahşi kapitalizm şartlarına mahkum etmektir. Bu hedefe ulaşmanın en etkili yolu grev hakkını fiilen gasp etmektir. Vurgulamalıyız ki, bu sefil emellerine ulaşamayacaklar. Unutmayalım, hem dünyada hem bu topraklarda işçi sınıfı grev hakkını grev yaparak kazanmıştır. İşçi sınıfı şimdi sessiz gibi görünse de, vahşi kapitalizmin dayatmalarını püskürtecek kuvveti yerli yerinde duruyor. Sorun bu eşsiz kuvvetin bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve mücadeleye atılmasıdır. Bunun ilk adımı grev yasaklarını tanımamak, haklarımızı üretimi durdurarak ve sınıf dayanışmasını büyüterek savunmaktır.
Petrokimya İşçileri Birliği