Sinbo, SML Etiket, Migros, PTT, Yasin Kaplan, Baldur, Döhler ve Bel Karper ile daha pek çok işyerinde işçiler, ücretsiz izin, telafi çalışma, insanca çalışma koşulları ve ücreti, Kod-29 ile işten atmalara karşı direniyor. Uzunca süredir devam eden tekil işçi direnişleri, sermayenin topyekun karşısında önemli mevzilere dönüştü. Kazanmanın yolunun işçilerin birleşik mücadelesinden geçtiği yönündeki tartışmalar pratiğe kavuşmaya başladı. İşçilerin birleşik mücadelesi ekseninde yürütülen tartışmaların sonucunda, yetersiz de olsa yan yana gelişler ve ortak eylemler örgütlendi.
Covid-19 salgını nedeniyle geçtiğimiz haftalarda direnişlerine bir süre ara veren Migros Depo işçilerinin yerine Sinbo direnişçileri eylem örgütledi. Sinbo işçileri gözaltına alındığı için SML Etiket işçileri fabrika önünde onların yerine basın açıklaması gerçekleştirdi. Bakırköy ve Kadıköy gibi merkezi alanlarda, Tuzla havzasında direnişçi işçi ve sendikalar ortak eylemlerin altına imza attı. İşçiler, polis şiddetine karşı da birlikte direndi.
Direnişçi işçiler şimdi de Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs'a hazırlanıyor. TOMİS üyesi Sinbo direnişçisi Dilbent Türker, Dev Tekstil üyesi SML Etiket direnişçisi Seçil Arı ve DGD-Sen üyesi Migros Depo direnişçisi Neslihan Açar ile birleşik işçi mücadelesini, 1 Mayıs yasaklarını ve yasaklara karşı mücadeleyi konuştuk. Direnişçi işçilerin ETHA'nın sorularına verdiği yanıtlar şu şekilde:
"Yan yana geldikçe sermayenin korkusu artıyor"
Bir süredir devam eden tekil işçi direnişlerinde yan yana gelişler, birlikte mücadele örgütleniyor. Öncelikle gelişen bu birlikte mücadeleyi değerlendirir misiniz?
Dilbent Türker: Pandemi sürecinin başında üretim alanlarında, fabrikalarda mobbing, baskı, hak gasplarıyla karşı karşıya kalındı. Bu sürece karşı sesini çıkaran, sendikalaşan, başkaldıran işçilere dönük saldırılar oldu. Bizler bu baskılara karşı mücadele etmek için direnişte bulunduk, bulunmaya da devam ediyoruz.
Sürecin başından beri birleşik mücadele çağrıları yaptık. Bizler yan yana geldikçe, güçlendikçe sermayedarların korkusu artmış oluyor. Direnişçiler olarak birbirimize ziyaretler, ortak basın açıklamaları ve eylemlilikler gerçekleştirdik. Bu süreci direnişlerle daha da büyütmeye çalıştık. Bu konuda başarılı olduk ama karşı taraftan da saldırılar aynı ölçüde artmaya başladı. Bizlerin birleşmesi onların atacakları adımları bir kez daha düşünmeleri ya da rahat rahat hayata geçirememeleri anlamına geliyor.
"Birleşik mücadeleyi Türkiye geneline yaymalıyız"
Seçil Arı: Özellikle pandemi döneminde iktidarın çıkardığı yasalarla işçilerin hak gaspları devam ediyor. Ücretsiz izinlerin önü açıldı. Milyonlarca işçi, ücretsiz izne gönderildi. Patronlar işlerin yoğun olduğu dönemlerde çalıştırıp, işlerin azaldığı dönemlerde işçileri ücretsiz izne çıkartabiliyordu. Aynı zamanda işten çıkartmalar yasak denildi, 179 bin işçi Kod-29 ile işten çıkartıldı ya da istifaya zorlandı. Buna karşı bir dizi direniş var. Migros, PTT ve Sinbo işçileri, sendikalaştıkları için haksız, hukuksuz şekilde Kod-29 ile işten çıkartıldı.
Bizler direnişlerimizi birleştirmek için adım attık. Sinbo, Migros ve PTT işçileri ile basın açıklamalarına katıldık, onlarla dayanışma gösterdik. Bu sadece İstanbul'da yapılmış oldu, Türkiye'nin genelinde yapılmış olsa daha anlamlı olurdu.
Neslihan Açar: Pandemi ile birlikte bir dizi saldırı gerçekleşmiş oldu. Ücretsiz izin, belirli süreli iş sözleşmesi ve Kod-29 ile beraber işçilerin kıdem tazminatı hakkı da patronlar tarafından gasp edilmiş oldu. Ücretsiz izin, belirli süreli iş sözleşmesi ve Kod-29 ile beraber işçilerin kıdem tazminatı hakkını patronların gasp ettiği düzene geçmiş olduk.
Bu dönemde işçilerin örgütlenme arayışları arttı, özellikle bağımsız sendikalarla bağ kurdular, örgütlenme ve üyelik çalışması hızlanmış oldu. Diğer yandan, bu alanda güç olabilecek sendika ve konfederasyonlar pandemiyi gerekçe göstererek geri çekildi, uzlaştı. Bütün yasaklara sessizce rıza gösterdi. Sermayenin istediği gibi güllük gülistanlık, rahat at koşturabilecekleri, onların kontrolünde bir düzen oturmaya başladı.
Son 5-6 aydır işçilerin iş yoğunluğu artarak katlanılamaz boyuta geldiğinde tekil direnişler baş göstermeye başladı. SML, Sinbo, PTT, Bel Karper, Döhler ve Soma Ermenek gibi küçük tekil direnişler. Ve bu işçilerin örgütlendiği bağımsız sendikaların yan yana gelişi var. Beraber bu saldırıları püskürtmenin, işçilerin sendikalarda özneleştiği bir sınıf hareketini yaratabilmenin olanakları ve çabası içindeyiz. Bu yüzden çok anlamlıdır, bağımsız sendikaların gösterdiği pratikler.
Peki bu yan yana gelişler yeterli mi? Ne yapılması gerekiyor? Bu kapsamda tartışmalarınız varsa bilgi verebilir misiniz?
Seçil Arı: Aslında yan yana gelişlerimiz anlamlı, önemli. Çok sık yan yana gelemesek de direnişlerimizi birleştirmeye, birlikte hareket etmeye, topyekun saldırıları nasıl püskürtebiliriz diye tartışmaya çalışıyoruz. Migros işçilerine dayanışmaya gittiğimizde gözaltılar oldu, onlarla birlikte ses çıkarmış olduk. Sinbo işçilerinin yanındaydık, Sinbo işçilerine gözaltı oldu. Onların yapamadığı basın açıklamasını bizler devraldık. İşçi sınıfına yapılan saldırı hepimizi yapılmıştır diyoruz, birlikte mücadele etmemiz gerektiğini söylüyoruz.
"Bu direnişler, Türkiye işçi sınıfının direnişidir"
Neslihan Açar: Mücadele alanlarını terk eden ve kendini korumaya alan sendikal anlayışın hiçbir şey yapmadığı, aksine var olan direnişleri de baskıladığı, sansürlediği, dayanışmaktan özellikle kaçındığı yerde bu yan yana gelişler çok kıymetli. Bu alanlar desteklenmeli, büyütülmeli. Yan yana gelişler bağımsız sınıf hareketini yaratmanın koşullarını, pratikte de göstermeye çalışan çabalar. Yeterli mi, şu an saldırıları püskürtmeye yeterli değil.
Kod-29 ile geçen yıl 177 bin işten atıldı, 5 milyona yakın işçinin işsiz kalabileceğinden bahsediyoruz. Kısa çalışma ödeneği de kesildiği için. Kod-29'a karşı direnen işçiler sadece işyerleri önündeki direniş alanlarında değil, haklarını gasp eden yasaların mimarı olan TÜSİAD ve MÜSİAD'ı da hedef ayıp, eylemlerini buralara taşıdı.
Dilbent Türker: Tekil direnişleri sürdüren işçiler ve sendikaların, bir arada neler yapabiliriz diye tartışması gerekir. Sadece birbirimize gelip gitmek, ziyaret etmek, birleştiğimizi ve bir arada mücadele yürüttüğümüzü göstermiyor. Sadece dayanışma içerisinde olduğumuzu gösteriyor. Bu direnişler sadece Sinbo'nun, Migros'un, PTT'nin, SML'nin direnişi değil. Bu direnişler, Türkiye işçi sınıfının direnişidir. Bizim burada kazandığımız ya da kaybettiğimiz ne varsa sınıfımıza mal olacaktır. Kendi alanlarımızın dışına taşmamız gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü denemiş olduğumuz bir takım eylemlilikler bizi bir yerlere taşımadı. Epey ses getirdi, gündem oldu, SGK kelime oyunu yaparak Kod-29'u kaldırdığını iddia etti. Ama bunu daha ileriye taşımanın planlarını yapmak zorundayız. Çünkü Türkiye işçi sınıfı bize bakıyor. Ücretsiz izin ya da Kod-29 ya da telafi çalışması gibi keyfi, hukuksuz uygulamalar devreye girdiğinde bu sınıfımızın haklarını etkileyecek bir boyuta ulaşıyor. 4 milyon işçi ücretsiz izin saldırısıyla karşı karşıya. 180 bine yakın işçi Kod-29 ile işten çıkarılmış. Bunun arkasında tabii ki örgütsüzlüğümüz yatıyor.
Üstelik Türkiye'deki ihracatın yüzde 47 arttığı açıklanırken, bir yıllık üretimin 3 ayda tamamlandığı açıklanırken, sermayedarların elimizdeki mevcut kırıntıları bile aldıklarını görüyoruz. Bizlerin atacağı adım sınıfın çıkarına ya da zararına olacak adımlar. O yüzden meseleye sınıfsal bakmak, neler kazanabiliriz, nasıl adımlar atabiliriz, bunları masaya yatırmamız gerekiyor. Saldırılar her geçen gün artıyor. Valilik kararıyla da aslında bunu anlamış olduk.
"1 Mayıs'ta yasakları tanımıyoruz"
İstanbul başta olmak üzere birçok kentte 1 Mayıs çalışmalarını engellemeye yönelik yasaklar ilan edildi. Bu kararlar, sürdürdüğünüz direnişleri ve yürüteceğiniz 1 Mayıs çalışmalarını engelleyecek mi?
Neslihan Açar: Geçen sene de 1 Mayıs yasaklanmıştı ama alanlara çıkanlar oldu. 1 Mayıs'ı kutlayabilmenin ve direnmenin, direnirken de kazanmanın mümkün olduğunu, pandemi koşullarında Soma maden işçileri kazanarak bizlere göstermiş oldu. Direnişlerin açtığı yollardan diğer direnişler, deneyimlerle yol alıyor.
Keyfi yasaklar bunlar. Alanlarda da söyledik; pandemi bir gerekçe haline geldi. Milyonlarca yoksulu, işsizi pandemide yalnız bırakan ve patronların insafına terk eden hükümet, Kod-29, kadın mücadelesi, öğrenci mücadelesinde isyan halini biliyor. Evde tutmaya çalıştığı kitleleri, evde tutamayacağını görerek, korku içinde, yasaklarla bunu yapmaya çalışıyor. Kontrol edemiyorlar, yönetemiyorlar, bu sürdürülebilir bir şey değil. Ancak yasaklarla önüne geçmeye çalışıyorlar. Konfederasyonları ve koca koca sendikaları sindirdikleri ve sessizleştirdikleri yerde sınıfı da baskı ile sindirmeye çalışıyorlar. Ama kontrol edemedikleri ayrık otları var burada, bunların birleşme çabası da var.
Geçen sene yasakladılar ve balkonlara hapsettiler direnenleri ve işçileri. Bu senede aynısını yapıyorlar. Bu yasaklar keyfidir, hukuksuzdur ve inatla siz karşılarına dikildiğinizde bu yasaklar delinebiliyor.
"Salgınla değil direnişçilerle mücadele ediyorlar"
Dilbent Türker: Bu yasakları tanımıyoruz. Çünkü Türkiye'de hala vaka sayıları bu kadar yüksekken lebalep kongreler yapıldı. Yandaşlar aşılandı, işçi ve emekçiler aşılanmadı. Sağlıkçılar bile sonradan aşılandı.
Sinbo fabrikasında içeride arkadaşlarımız virüse yakalanıyor, hiçbir önlem alınmıyor. Bize deniyor ki; "salgınla mücadele ediyoruz, o nedenle bu yasak kararını aldık". Hayır onlar salgınla mücadele etmiyor, onlar direnişçilerle mücadele ediyor. İşçi ve emekçilerin alanlarda ortaya koyduğu talepleriyle mücadele ediyorlar. Biz bu yasakları tanımıyoruz, bunu direniş alanımızda da söyledik. Tam kapanma olursa, işçi ve emekçilere ücretli izin verilirse bu kararı ancak o zaman tanırız.
Seçil Arı: Tam olarak keyfi bir yasak geldi. Bugün AVM'ler açık, AVM gibi kapalı alanlarda virüs bulaşmıyor, bugün üretim alanlarında işçiler dip dibe 12-16 saat çalışırken yasaklar getirilmiyor. Ama biz işçilerin haklarımız ve geleceğimize sahip çıkmak için başlattığımız direniş alanlarına yasaklar getiriliyor.
"1 Mayıs'ta kitlesel olarak alanlarda buluşacağız"
Peki 1 Mayıs günü sokağa çıkma yasağı karşısında tutumunuz ne olacak?
Dilbent Türker: 1 Mayıs bizlerin sözlerimizi söyleyebileceğimiz, taleplerimizi haykırabileceğimiz, kitlesel bir işçi sınıfının olması gereken ruhunu yansıtacağımız bir gün. Bizler vermiş olduğumuz mesajla haklarımıza, geleceğimize sahip çıkabileceğimizi göstermiş olacağız. 15 Nisan-15 Mayıs arasındaki yasak kararını, işçi ve emekçilerin hem 1 Mayıs'a hazırlanmasına, hem 1 Mayıs, hem 1 Mayıs'tan sonraki o heyecanını kaybetmeye yönelik bir saldırı olarak kabul ediyoruz. Biz buna müsaade etmeyeceğiz. Ne pahasına olursa olsun, alanlarda meydanlarda olmaya devam edeceğiz. 1 Mayıs'ta kitlesel olarak alanlarda bulunmaya çalışacağız. O yüzden direnişçilerle günlerdir toplantılar gerçekleştiriyoruz.
Bu yasaklar şunu gösteriyor; ücretsiz izin dayatması devam edecek, Kod-29 hukuksuzluğu devam edecek, üretim artacak, sermayedarlar karlarına kar katacak. Ama işçi ve emekçiler başında bulunan açlık ve işsizlik sopasıyla canı pahasına daha fazla çalışmaya, üretmeye, mobbinge, baskıya karşı sesini çıkaramayacak duruma getirilmek isteniyor. Bizler 1 Mayıs'ta sözümüzü söylemeliyiz, alanda olmalıyız. Ama birlikte, birleşik mücadeleyle bunu yapmalıyız. Tekil tekil alanlarımızda değil, bir araya gelmeliyiz. Çünkü bunların korkuları bu. Bir araya gelmemizden korkuyorlar. Bizler de onların korkularını büyütmemiz, onlara geri adım attırabilmemiz için 1 Mayıs önümüzde bir şans, bir fırsat olarak duruyor. İyi hazırlanmak gerekiyor, geri adım atmamak gerekiyor. Buradan da herkesi 1 Mayıs'ta yasakları delmeye, alanlara davet etmiş olalım.
Seçil Arı: Bizler 1 Mayıs yasaklarını tanımıyoruz. Özellikle konfederasyonlar, sarı sendikalar 1 Mayıs'ı balkonlardan kutlayalım, evlerimizde geçirelim gibi söylemlerde bulunuyor. 1 Mayıs'ı tarihsel, sınıfsal özüne yakışır bir şekilde kutlamalıyız. Pandemiyi bahane ediyorlar ama her gün işçi ve emekçiler fabrikalarda, işyerlerinde ölümle burun buruna çalışıyor. Gencecik insanlar ölüyor. Bunlar patronların kar hırsından oluyor.
Bizler 1 Mayıs'ta alanlarda, sokaklarda olmalıyız. Örgütlenmeliyiz, mücadele etmeliyiz.
"Mücadele karantinaya alınamaz"
Neslihan Açar: Biz DGD-Sen olarak, işçilerin 16 saat çalıştırıldığı, ücretli izin taleplerinin karşılanmadığı, yoksulların, emekçilerin ek seferler konulmadan hınca hınç otobüslerde taşınmaya çalışıldığı, insan onuruna yakışır bir çalışma yaşamının düzenlenmediği, iş cinayetlerinin en az 2-3 kat arttığı ve bu sorunların çözülmediği yerde, hiçbir talebimiz karşılanmıyorsa işçiler ölmeye, virüsten kırılmaya, açlıkla terbiye edilmeye çalışılıyorsa, biz yasakları tanımıyoruz.
Migros direnişi aslında 1 Mayıs'ın yolunu göstermiş oluyor alanlarda. Yasakları tanımamak, direniş alanlarında olmak, direnmek mümkün. Huzursuzlar bu huzursuzluğu büyütmek gerekiyor. Ancak kazanmanın, yan yana gelmenin ve mücadele edebilmenin koşulları bunlar.
Biz Migros işçileri, DGD-Sen olarak geçen sene "Mücadele karantinaya alınamaz" dedik, bu sene de aynı şeyi söylüyoruz. "Mücadele karantinaya alınamaz", "İşçilere alanlar yasaklanamaz". Biz İstanbul'da Taksim'de olacağız. İşçi ve emekçileri Taksim hedefiyle 1 Mayıs'ta buluşmaya çalışıyoruz. İstanbul dışında bütün gücümüz ve örgütlülüğümüzle kent merkezlerinde 1 Mayıs günü alanlarda olacağız. Saldırıları püskürtebilmenin, gelecek saldırıları önleyebilmenin koşullarından biri de pandemi gerekçesiyle uyduruk yasaklara karşı alanlarda olmaktır. Yaşasın 1 Mayıs diyorum.
Nadiye Gürbüz - Etha / 26.04.21