Deprem gibi bir doğa olayının tam bir felakete dönüşmesinin, birçok insanın yaşamını yitirmesinin sorumlusu kapitalizmdir. Deprem değil, kâra ve ranta, yağma ve talana dayanan bu düzen yoksullar, işçiler, emekçiler için döne döne ölüm ve yıkım yaratmaktadır.
Kapitalist toplumdaki sınıfsal farklılıklar İzmir depremi ile bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Yıkımı yaratanın deprem değil, daha çok kar ve rant uğruna emekçilerin hayatını hiçe sayan kapitalizm olduğu görülmüştür. Yüksek binaların altındaki kolonların kesilmesi, ucuz ve eksik malzeme kullanımı, dere, göl yatağı gibi alanlara binaların inşa edilmesi vb., yaşanan felaketin esas nedenidir. 6.5 şiddetinden büyük depremlerde dünya genelinde yaşanan can kaybı en alta sınıra çekilmişken, ülkemizde merkez üssü denizde olmasına rağmen hayatını kaybedenlerin sayısı 114’de ulaşmıştır. Kapitalist düzenin işleyişinin yanı sıra yandaşlık, tedbirsizlik, keyfiyet, denetimsizlik, rüşvet vb. yüzünden insani yıkımın boyutları büyümekte, faturasını hep emekçiler ödemektedir.
Yaşam alanları yetersiz, peki fabrikalar?
İzmir'de gerçekleşen deprem, fabrikalarda alınan tedbirlerin göstermelik olduğunu da bir kez daha gözler önüne serdi. Çoğu fabrikada tahliye yollarının makinalar, araçlar, malzemeler ile kapalı olması, birçok fabrikada toplanma alanlarının olmaması, olanların ise yetersizliği ve korunaksızlığı, kimyevi maddelerin korunaksızlığı, makinaların ve dolapların sabitlenmemesi, deprem anı ile ilgili eğitimlerin olmaması, ilk yardım malzemelerinin yetersizliği ortak sorunlar olarak yansıdı. İnşaatlarda süregelen işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yetersizliği deprem anında şans eseri ölümler yol açmadı. AVM'lerde çalışanların ise dışarı çıkmaları dahi engellenmek istendi.
Depremin hemen ardından tüm fabrikalarda üretim sürdürüldü. Depremden kaynaklı yıkımlar dahi kapitalistlerin üretim hırslarına engel olamadı. Aliağa Bakırçay demir-çelik fabrikalarının hepsi üretime devam etti. Petkim ve Tüpraş’ta üretimin anında durdurulamaması nedeniyle üretim devam ettirildi. Son bir ay içinde iş cinayetlerinde 6 işçinin yaşamını yitirdiği Aliağa havzasında demir-çelik, petro-kimya tesisleri ve ALOSB işçileri depremin yıkıcılığına takılmadan çalışmaya zorlandı. Pandemide üretimi baskı ve zorbalıkla devam ettiren, binlerce işçinin enfekte olmasına neden olan ve birçok işçinin yaşamını yitirdiği Vestel'de ise çalışanların dışarı çıkmasına dahi izin verilmedi. İşçilerin itirazları üzerine, ancak vardiya bitimine iki saat kala üretim durduruldu. Çiğli AOSB'de çoğu fabrikada üretim devam ederken, bazı metal fabrikalarında ise işçiler bahçede bekletilmeye çalışıldı. CMS'de işçilerin gitmediğine emin olmak için sayım yapıldı ve depremden on dakika sonra üretime devam edildi. TPİ'de üretim durdurulurken, ertesi gün hasar tespiti için izin verilen işçiler borçlandırıldı. Aliağa, Çiğli, Menemen, Kemalpaşa’daki fabrikalarda depreme umursanmadan üretime devam edildi. Oysa birçok fabrikadan kolonların zarar gördüğü, oksijen tüpü, kimyevi maddeler gibi yanıcı-patlayıcı malzemelerin dağıldığı haberleri yansıdı.
114 insanın öldüğü depremde yaşananlar sınıfsal gerçekliği bir kez daha aynı tutmuştur. Yıkılan binaları yapanlar, malzemeden çalanlar, olmayacak yere imar izni verenler, denetlemeyenler, imar affı ile bu sonu hazırlayan ve deprem anında üretimi devam ettirme aşkı ile davrananlar aynı sistemin parçalarıdır.
Siyasi iktidar tarafından İzmir'e 30 milyon TL civarında ödenek gönderilmiştir. Bu miktar sarayın üç günlük masrafına yakındır. Kendilerine milyonları akıtıp saraylarda sefahat sürenler, tam bu süreçte meclise taşıdıkları torba yasa ile esnek çalışmayı dayatmak ve kıdem tazminatının gasp etmek için kolları sıvamış bulunuyorlar.
Pandemi sürecine denk gelen deprem, bu kokuşmuş düzenin işçi ve emekçilere ölüm ve yıkım dışında hiçbir şey sunamayacağını bir kez daha ortaya koymuştur. Önümüzde, dayatılan çok yönlü yıkıma karşı tepkiyi örgütlemek, bu tepkiyi özellikle kapitalizmin can damarı olan fabrikalarda açığa çıkartmak görevi durmaktadır. Salgında, afette bizlere makinanın dişlisi gibi yaklaşan, üretimin devamını canımızdan, geleceğimizden değerli gören kapitalist barbarlığa karşı mücadele tek çıkış yolumuzdur.
Ege İşçi Birliği