“Spartaküs” 103 yaşında hayata yumdu gözlerini

Bir asrı aşan ömrüne 95 film sığdıran Douglas, köleciliğin merkezlerinden olan koca Roma İmparatorluğu’na karşı köleleri ayaklandıran ve öncülük eden Spartaküs’ün direncini, öfkesini ve cüretini beyaz perdeye aktarmıştır. Spartaküs’ün bugüne taşınmasına yaptığı katkıyla, modern köle sahiplerine karşı isyanın olmazsa olmaz olduğunu gösteren bir eser bıraktığı için tüm “hurdacıların kızlarına-oğullarına” direnç ve umut bırakmıştır. Onlar da bu dünyaya aynı baskı ve hak yoksunlukları içerisinde geldiler. Onlar da aynı kızgınlığı ve öfkeyi sınıf kiniyle birleştirerek modern köle sahipleriyle hesaplaşacaklardır!

  • Haber
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 12 Şubat 2020
  • 14:18

Sinema, toplumun manipülasyonunda önemli rolü olan bir araçtır. Kültür endüstrisi ile kitleleri tüketime yönelten, kendi emeğine yabancılaştıran kapitalist sistem, işçi ve emekçileri “makul vatandaş” statüsünde tutmak için de beyaz perdeyi -sinemayı- güçlü bir silah olarak kullanmaktadır. 

Hollywood, “Amerikan rüyası”nı dünyaya yutturmak için “insanüstü yeteneği” olan meşhur figürler kullanıyor. “Yenilmez gücün” temsilcisi olan bu figürler dünyanın “tüm sırlarına” erişen casuslar, “tek başına” koca orduları dağıtan rambolar, “dünyayı kurtaran” adamlar şeklinde zuhur ediyor. Örneğin ABD’nin Vietnam’da komünistlerden yediği sarsıcı tokadı, bu savaşta işlediği insanlık suçlarını tersine çeviren trajikomik “Vietkong” serilerini izledik-izliyoruz. 

 “Yenilmez-yıkılmaz” diye takdim edilen bu emperyalist gücün asıl hedefi işçi sınıfıyla emekçilerin bilincini bulandırmak, kendi yaratıcı-dinamiklerine yabancılaştırmak, kapitalizmin modern kölelik koşullarının sürekliliğini sağlamaktır. Ne yazık ki, Hollywood’un koşulladığı bu “fantastik dünya” tasvirine inanan ya da etkisinde kalan farklı ülkelerden milyarlarca işçi ve emekçi mevcuttur. 

Devasa bir endüstri haline gelen Hollywood’un sanal perdesini içeriden yırtan kişiler de var elbet. Bu kişilerin başında 5 Şubat 2020 tarihinde 103 yaşında hayata gözlerini yuman Kirk Douglas, nam-ı değer “Spartaküs” geliyordu. Hollywood sinemasının klasik beyazperde tarihinde ilk 25 aktör arasında sayılan Douglas, Beyaz Rusya’da Yahudilere karşı geliştirilen pogromdan -şimdi- Beyaz Rusya (Belarus) sınırları içerisindeki Gomel kentinden göç eden yoksul Rus Yahudisi bir ailenin çocuğuydu. Annesi Bryna ev hanımı, babası Herschel ise Douglas’ın 1989 yılında yayınladığı “Ragman’ın oğlu” isimli otobiyografisinde dile getirdiği gibi: “Benim babam Rusya’da bir at satıcısıydı. Eski paçavraları, hurdaları toplar hepsini bir kaç meteliğe satardı. Ben bu hurda satıcısının oğluyum...” 

Douglas 19 Aralık 1916 yılında İssur Danielovitch Demsky adıyla New York’ta dünyaya geldi. 

Altı kız kardeşi ile birlikte yoksulluk içinde büyüyen Douglas değişik onlarca işte çalıştı. Fabrika önlerinde işçilere soğuk içecekler satarak, sokakta gazete satıcılığı vb. yaparak kazandığı parayla yumurta ve süt satın alıyordu. Okul öncesi gittiği anaokulunda okuduğu bir şiir sonrası çok alkış alan Douglas, “Bu ses benim çok hoşuma gitti. Bugünde benim çok hoşuma gidiyor” diye açıklıyor çocukluktan kalma duygusunu. 

Lise yıllarında piyeslerde rol alan Douglas, ekonomik durumunun kötülüğüne karşın bir burs alarak St. Lawrence Üniversitesi’ne başlar. Aldığı burs parasını geri ödemek için yarı zamanlı bahçıvan ve kapıcı olarak çalışır. Daha sonra aldığı özel bir bursla New York Drama Sanatları Akademisi’ne adımını atar. Burası onun deyimiyle “hayatını değiştiren” yer olmuştur. Douglas adını 1941 yılında değiştirir. İlk film teklifini film prodüktörü Hall B. Wallis’ten alır. Çeşitli kovboy, savaş filmlerinde rol alan Douglas’ın bizlerde iz bırakan filmi 1960 yılında çektiği Spartaküs’tür.

Komünist Manifesto’da dile getirildiği gibi “insanlık tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir.” Sınıf mücadelelerinin tarihinin ilk evresini köleci toplum olarak tanımlarız. Efendi-köle uzlaşmazlığı üzerine kurulu bu evrede nice köle isyanlarına tanıklık ederiz. Spartaküs isyanı köle isyanlarının en büyüğü ve direnişlerin doruk noktasıdır. Bugün modern köleciliğin hakim olduğu koşullarda Hollywood “beyaz perdesine” kızıl rengini serpiştirmiş olması “hurdacının oğlu” namına onur vericidir. 

Douglas’ın bir diğer tutarlı yönü 1950’li yılların Amerika’sında McCarthyci iktidarın komünizm korkusu sonucu başlatmış olduğu komünist cadı avı sürecinde görülmüştür.

McCarthy (1908-1957), Wisconsin Eyaleti Cumhuriyetçi Parti Senatörü idi. McCarthy iktidar gücü ile zehirlenmiş faşist ve azılı komünist düşmanıydı. Aynı zamanda her girdiği seçimde yalan ve sahte belgelere başvurmuş meşhur bir dolandırıcıdır. Ülkesinde “cadı avı” başlatarak, “komünist” diye birçok Amerikalıya saldırmıştır. Hedef aldığı kişilerin politik hayatlarını sona erdirmiş, sahte belgelerle sosyalist olan Julies Rosenberg ile Ethel Rosenberg’i, Sovyetlere casusluk yaptıkları iddiasıyla elektrikli sandalyede idam ettirmiştir. Rosenberglerin bu düzenbaza cevabı: “Sosyalistiz ve suçsuzuz” olmuştu!

Tarihe “McCarthyizm”  olarak geçen bu karanlık dönemde birçok Hollywood sanatçısı ve yazar, ya hapse atıldı, ya da sürgüne yollandı. Bunların arasında Charlie Chaplin, Arthur Miller, Bertold Brecht, Orson Welles gibi dünyada tanınan isimler de vardı. Bu süreçte işinden olmuş, iş verilmeyen “cadı avı”ndan dolayı kara listeye alınmış Dalton Trumbo’yla dayanışan Douglas, hem oyuncu hem de yapımcısı olduğu Spartaküs (1960) filminde ona projede iş vermiş ve jenerikte ismini yazmıştı. O dönem için herkesin göze almadığı cesur bir adımdı bu. 

Çalıştığı Warner Bros ile anlaşmasını fesheden Douglas, annesi Bryna’nın ismini verdiği kendi firması Bryna Prodüksiyon’u kurdu. Ardından “kimse benim şefim değildir” sözüyle özgürlüğünü dışa vuran Douglas sözünü, “kimse benim şefim değilse, ben kendi yoluma gidiyorum” diye bitiriyordu. 1957 yılında daha henüz pek tanınmayan ünlü yönetmen Stanley Kubrick’in Paths of Glory (Zafer Yolları) ve Spartaküs filmlerinde beraber çalıştı. 

Otobiyografisinde “uyumsuz” bir tip olduğunu söyleyen Douglas, “Muhtemelen ben Hollywood’da sevilmeyen bir aktörüm. Bu güzel bir duygudur. Ben bu dünyaya tam bir saldırı ve hak ihlalleri altında geldim, ben de buna karşı durarak öfkeyle bu dünyayı terk edeceğim.” diyordu. Douglas üç kez Oscar ödülüne aday gösterilmesine karşın seçilmedi. Oyunculuk kariyeri boyunca kendisine verilen ödül ise, 1996 yılında Yaşam Boyu Onur Ödülü oldu.

Bir asrı aşan ömrüne 95 film sığdıran Douglas, köleciliğin merkezlerinden olan koca Roma İmparatorluğu’na karşı köleleri ayaklandıran ve öncülük eden Spartaküs’ün direncini, öfkesini ve cüretini beyaz perdeye aktarmıştır. Spartaküs’ün bugüne taşınmasına yaptığı katkıyla, modern köle sahiplerine karşı isyanın olmazsa olmaz olduğunu gösteren bir eser bıraktığı için tüm “hurdacıların kızlarına-oğullarına” direnç ve umut bırakmıştır. Onlar da bu dünyaya aynı baskı ve hak yoksunlukları içerisinde geldiler. Onlar da aynı kızgınlığı ve öfkeyi sınıf kiniyle birleştirerek modern köle sahipleriyle hesaplaşacaklardır!

M. İmran